
Dr. Ali Yılmaz
Tavşana Kaç Tazıya Tut!
Suriye’de yeni yönetimin en önemli uluslararası destekçilerinden biri kuşkusuz ABD’dir. Ahmet Şara’nın ülkeyi birleştirme yönündeki çalışmaları esnasında Gayri müslim, Alevi ve Dürzilere yönelik şiddet uygulaması, ABD’nin pozisyonunda önemli bir değişikliğe yol açmış gibi görünüyor.
Nitekim ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, ağzındaki baklayı çıkararak: "Merkezi bir devlet yerine, herkesin kültürünü koruyabildiği bir yapı düşünülmeli" dedi.
Nasıl bir yapı? Barrack, "Bir federasyon değil ama onun biraz altında, herkesin kendi bütünlüğünü, kendi kültürünü, kendi dilini korumasına izin veren ve İslamcılık tehdidi olmayan bir yapı" ifadelerini kullandı. Bunun başka bir açıklaması, “Suriye’de üniter bir devlet istemiyoruz.
Bu açıklama, sadece Suriye’ye yönelik olarak algılanırsa yanlış olur. ABD, Türkiye dahil bölgede üniter devlet istemiyor. Çünkü üniter devlet yapısını İsrail’in güvenliği ve kendi çıkarları için tehlike görüyor.
Barrack’ın bu açıklamaları yandaş medyada “Barrack emlakçıdır, bu işten anlamaz, Trump’ın yakın arkadaşı olduğu için Ankara Büyükelçisi yapıldı, vs..” gibi basit yorumlarla geçiştirildi. Halbuki ABD’de ülkenin dış politikasını uzman kuruluşlar belirler, politik aktörler de yazılmış senaryoya göre rolünü oynar. Buna ABD Başkanları da dahildir.
ABD'nin politika değişikliği sinyalinin arkasında ne yatıyor? Uzmanlar, Suriye’nin farklı bölgelerinde Alevi ve Dürzilere hedef alan şiddet olaylarını gerekçe olarak gösteriyor. Ve deniyor ki, “bu şiddet sarmalı, yeni yönetime karşı Dürzi, Alevi ve Kürt topluluklarında derin bir güvensizlik ve yabancılaşma yarattı.” Acaba bu azınlıkların kışkırtılması ve rejim güçlerinin şiddete başvurması da ABD’nin bir projesi mi? Bilindiği gibi ABD, “Tavşana kaç tazıya tut” oyununu iyi oynar.
Suriye’de üniter devlet bir hayal gibi. Zira ABD’nin desteği olmadan Şam yönetimi ayakta duramaz. Farklı kimlik ve inançtaki insanların yaşadığı bölgelerde; özerklik, ademi merkeziyetçilik veya sadece kendi hallerine bırakılma talepleri giderek daha yüksek sesle dile getiriliyor.
Bu güvensizlik ortamı, Suriye’de geniş bir alanı kontrol eden Suriye'de Kürtlerin önde gelen siyasi hareketi Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile hükümet arasındaki gerilimi de tırmandırıyor.” Bu demektir ki PYD ve askeri aparatı YPG, Suriye devletine entegrasyona yanaşmayacak. Suriye’ye bağlı özerk bir yapı için mücadele edecektir.
Nitekim, Türkiye’de Saray’da kırmızı halılarla karşılanan (PYD) eski eş başkanı ve başkanlık konseyi üyesi Salih Müslim, ülkede tam bir merkezi sisteme dönüşü asla kabul etmeyeceklerini söyledi. Salih Müslim: “Suriye'de ademi merkeziyetçi sistem reddedilirse, bağımsızlık talep etmek zorunda kalacağız” dedi.
KCK’nın Türkiye seksiyonu PKK’nın silahı bırakması, bu süreçte neyi ifade eder. Hiçbir şeyi… PKK’nın silah bırakması bir kandırmacadır. Tüm silahlı güçleri YPG’ye katılacak ve mücadelelerini bu çatı altında yürütecektir. PKK, taşeron bir örgüttür ve sahibinin planına göre hareket eder.
Malazgirt Zaferi’nin 954. yıl dönümünde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye’deki tüm kardeş halklar gibi Kürtlerin de güvenliğinin, huzurunun, esenliğinin teminatı Türkiye’dir. Yönünü Ankara’ya ve Şam’a dönenler kazanacak. Kıblesini şaşıranlar ise kaybedecektir.
Kılıç kınından çıkarsa kaleme ve kelama yer kalmaz. Biz tüm bölgemizde kalıcı barışın tesisinden yanayız, sorunların diplomasi yolundan çözülmesinden yanayız. Müslüman kanından beslenenler tarih sahnesinden çekildikten sonra biz yine burada olacağız” dedi.
İktidarın küçük ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Erdoğan’ın açıklamalarını biraz daha ileri, götürerek askeri operasyondan bahsetti. Ve dedi ki; SDG/YPG’nin Suriye yönetimi ile 10 Mart 2025 tarihinde imzaladığı mutabakat zaptına riayet ve gereğini harfiyen yapması, aksi halde Ankara ile Şam’ın ortak iradesiyle askeri müdahalenin kaçınılmaz hale geleceği herkesçe bilinmelidir. Sözün yapamadığını yeri gelirse nice kahramanlık sahneleri başaracaktır" ifadelerini kullandı
Daha önce SDG’yi (Suriye Demokratik Güçleri) Suriye Hükümeti ile imzaladıkları 10 maddelik mutabakata aykırı hareket ettiği gerekçesi ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da uyarmıştı.
Peki, bizi dinleyen olacak mı, her zaman olduğu gibi bu işten de çırak mı çıkacağız? Ya da bu tehdit içeren söylemler iç politika gereği mi söyleniyor ve daha öncekiler gibi yine havada mı kalacak? Bu soruların cevabını zaman gösterecek.
PKK ile YPG arasındaki organik ilişki bilinmeyen bir durum değil. Terörsüz Türkiye adı verilen süreçte YPG kendini PKK dışında tutmayı başardı. BOP adım adım işliyor. Kim ne derse desin, Suriye’de ABD ve İsrail destekli bir Kürt özerk bölgesi oluşturulacak gibi duruyor.
YPG ve PYD unsurlarına karşı yapılabilecek herhangi bir askeri operasyon, terörsüz Türkiye sloganıyla yürütülen faaliyetleri etkiler mi? İktidara, ortaklarına ve yandaş basına göre, “PKK ve DEM bu süreçten vazgeçmeyecek! Yapılacak bir askeri operasyon da süreci etkilemeyecek!”
Kişisel kanaatime ve güvendiğim uzmanlara göre ise Türkiye’nin operasyonunu, Kandil bahane olarak gösterebilir. İktidar yanlısı görünen Kürtçü çevrelerde ve DEM’de sürecin zarar göreceğine dair açıklamalar gelmeye başladı bile. DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, Devlet Bahçeli’nin “SDG mutabakat zaptına riayet etmeli aksi halde askeri müdahale kaçınılmaz” sözlerine “Sorunların çözümü operasyon tehditleriyle değil, hak ve hukuk temelinde diyalogla mümkündür” yanıtını verdi.
Bu konuyu bir sonraki yazımızda değerlendireceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.