
Binali Efe
Tarihten günümüze ekonomi ve siyasetin çıkmazı
Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde ekonomiyle iç içe geçmiş krizler, kuşkusuz siyasetin seyrini de belirlemiştir.
1990’ların başında Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde uygulanan 5 Nisan 1994 kararları, ülkede ağır bir ekonomik sarsıntıya yol açtı. Bankalar iflasın eşiğine geldi, halkın alım gücü dibe vurdu. O dönem uygulanan politikalar, geniş kesimlerce “ekonomiyi çökerten hamleler” olarak anıldı.
1999–2002 arasında ise DSP–MHP–ANAP koalisyonunun başbakanı Bülent Ecevit, tarihe damga vuran bir krizle karşı karşıya kaldı. 19 Şubat 2001’de Çankaya Köşkü’nde yapılan bir toplantının ardından Ecevit’in “Devlet krizdedir” açıklaması piyasaları sarstı. Döviz fırladı, faizler yükseldi, borsa çöktü. Bu çöküşün sembolü ise, bir vatandaşın TBMM önünde Ecevit’in önüne fırlattığı kasa oldu.
Ardından 3 Kasım 2002 seçimleri geldi. AKP iktidara geldiğinde, toplumun geniş kesimleri için bir umut dalgası doğdu. İlk yıllarda enflasyon tek hanelere indi, işsizlik azaldı, ülkenin dört bir yanı şantiyeye döndü. Halkın önemli bir bölümü “işte yönetim böyle olur” dedi.
Fakat ilerleyen yıllarda tablo değişmeye başladı. İktidarın tarikat ve cemaatlerle kurduğu ilişkiler, devletin dini yapılar üzerinden yeniden şekillendirilmesi, demokrasinin dengelerini sarsar hale geldi. Basın, adalet, güvenlik kurumları tek merkezden yönetilmeye başlandı. Cumhuriyet’in temel ilkeleriyle bağdaşmayan bir yönetim anlayışı güçlendi.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye, demokrasiden uzaklaşarak tek adam rejimine sürükleniyor. Cumhuriyet’in kurucu partisi CHP dahi hedef alınarak parçalanmaya çalışılıyor, muhalif sesler susturuluyor, belediye başkanları ve il yöneticileri tutuklamalarla saf dışı bırakılıyor.
Yakın geçmişin ekonomik krizleri, hatalı politikaların bedelini halka ödetmişti. Şimdi ise demokrasi ve hukuk kriziyle yüz yüzeyiz. Tarih bize gösteriyor ki, toplumun iradesini baskılamak, farklılıkları düşmanlaştırmak ve ülkeyi tek sesli hale getirmek, eninde sonunda yeni bir çöküşü beraberinde getirir.
Türkiye’nin ihtiyacı, ne “şahsi iktidarlar” ne de “padişahlık hayalleri”dir. Türkiye’nin ihtiyacı, yeniden güçlü bir hukuk devleti, şeffaf ekonomi politikaları ve gerçek bir demokrasi kültürüdür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.