Merhaba, şimdilik bir iki tarihsel olayı anlatacağız. Hani ucuz kahramanlardan geçilmediği şu günlerde belki biraz örnek olur diyerek.  Ama zamanla zülfiyare de dokunacağız.

Ateş altında cesaret (!)

Her babayiğidin harcı değil tabi ateş altında dik durmak, ayrıca mecbur da değil.’Efendim siz çok önemlisiniz!’ özrü en geçerli gerekçedir ateş altında toprağı öpmek için… ‘Ateş altında’ derken de harbiden ateş edildiği savaş anlarını kasıt ediyoruz yoksa ‘ateş altında olma ihtimalini’ değil…

Bakın tarihte ateş altında dimdik duran,ve savaş meydanlarını onurlandıran askerleri ve dahi sivilleri bir iki örnekle analım.

 Antik Yunan medeniyetinin en cesur askerlerinin Sparta’dan çıktığı söylenir, bilinir, öyle de kabul edilir. Hele bir 300 tanesi vardır ki ; eşikte ki beşikte ki herkes bilir onların yüzlerce yıldan beri anlatılan kahramanlıklarını ve krallarının ateş yağmuru altında ki cesaretini.

Büyük İskender’in ise vücudunda kılıç yarası açılmadık yer kalmamış, ama ateş hattından hiç çıkmamış.

Sezar’ın hakkını yememek lazım hiçbir savaşını ok menzilinin dışında yönetmemiştir,stratejinin bu büyük üstadı, derler ki muhafız alayında ki tüm askerlerin adlarını  -her zaman omuz omuza çarpışmaktan-  tek,tek bilirmiş.. Bizim cephede Atilla, Cengiz ve Timur, Müslümanlık öncesi veya esnası büyük kahramanlarından,onlarda liderliklerini rahat yataklarında değil savaş meydanlarında defalarca ispatlamışlar. Keza Alparslan bir hançer darbesi ile ölmüş. Fatih, İstanbul’u alırken pek çok saldırıya birebir katılmış. Ülkelerini işgal eden Osmanlı ordusunun başkomutanını yani padişahı, yani Sultan Süleyman Han’ı öldürmek için ant içen 30 Macar şövalyesinden üç tanesi Mohaç Meydan Savaşı’nda koca Osmanlı hükümdarının yanına kadar gelmişler ama yaman bir kılıç ustası Sultan her üçünü de bazı kaynaklara göre tek başına haklamış (!)

Prusyalı Büyük Fredrik Avrupa tarihinin (18. asır) bir başka ateş altında takdis edilen devlet başkanı ve askeri…19. Asrın tüm Avrupalı liderleri bir araya gelseler Napolyon’un eline su dökemezler Savaş meydanlarının bu tartışmasız askeri ve Fransa İmparatoru kendinden sonra da gelen pek çok devlet adamı ve askere örnek olmuş. Yüzlerce koruma ile  bitmiş savaşın alanlarını dolaşarak değil,hepsinin içinde çarpışarak Tarihe adını bir yazdırmış, pir yazdırmış...

20. Asırda Çanakkale’de, devler ülkesindeki devler savaşında Mustafa Kemal Paşa göğsündeki saat parçalanacak kadar cepheye yakın, yani ateş hattının ortasındaymış.. defalarca.. Kurtuluş Savaşı’nın son büyük zaferini yönetirken bu özelliğini kaybetmemiş. Kendisi ile sık sık irtibat kesildiğinde Gazi Paşa hep askerin süngü hücumuna kalktığı siperlere yakın yerlerde bulunmuş.

2. Dünya Savaşı’nda cephede askerlerinin yanında ölen üst rütbeli subaya, sayısı on binlerce… Adolf( Hitler) bile savaşın ilk yıllarında ‘ille de cepheye gideceğim’ diye tuttururmuş da zor mani olurlarmış... Churchill, bomba yağmuru altında Londra’yı terk etmeyi hiç düşünmemiş. Halkla ilişkilerciler savaşın sonuna doğru işin cılkını iyice çıkarmışlar ve ‘cesur’ generallerini hep cephede ‘dimdik’ ayakta işaret parmaklarını uzatmış bir hedefi gösterirken resimlemeyi adet haline getirmişler. Kısaca savaş tarihinin içinde ateş hattında, askerinin başında, hiç çömelen, eğilen asker – sivil resmi yok.  En kötü boy siperinde resimlenmiş, eğilmiş, çömelmiş halleri olsa bile ‘yok’ sayılmış, olmamasına özen gösterilmiş. 

Onun için de dünyanın pek çok ordusunda verilen onur madalyalarının birinci gerekçesi ‘ateş altında cesaret’ diye tarif edilmiş...

Haftaya