Gün inerken Malatya yoluna dönüyoruz. Yanıbaşımızda bir
baraj gölü var. Kaptanımız yapılış yılını merak ediyor. 1975 filanmış. 2002
yılından önce yapılmış olmasına azcık üzüldü ama yapacak bişey yok. Burada da 1
saat kadar dinlenip yeniden yola revan oluyoruz. Akşam saat 22. sularında
Malatya tarafındayız. Kaptan okuduğu haberlerden etkilenmiş. “Elazığ’a gidersek
gece uyurken brandayı açıp yardım malzemelerini çalabilirler” diye düşünüyor.
Malum biz emanetçiyiz. “Burada yatalım, sabah devam edelim” diyor. Öyle
yapıyoruz. Ben gene sabah 06. ayaktayım. Şöyle bir çevreyi kolaçan ediyorum.
Fotoğraf filan yok.
Yeniden yola koyulduğumuzda bir arkadaşım aradı. Haberlerden izlemiş ya. “Bina enkazları kaldırıldı. Neyin fotoğrafını çekeceksin. Geç kalmadın mı;” dedi. Kendisine yıkılan binaları değil, dağılan yaşamları yazmak istediğimi, deprem anını değil, deprem sonrasını konuşmaya gittiğimi. Beton değil insan hikayelerinin peşinde olduğumu söyledim.
VE NİHAYET ELAZIĞ
Sabah 09.30 sularında Elazığ tabelasının önünden geçiyoruz. Bu arada yol boyu yardım konvoyları ile karşılaştığımızı söylememe gerek yok değil mi? Elazığ’da irtibat kurduğumuz kişi, AFAD deposuna değil, başka bir yere gideceğimizi söylüyor. “Burası daha sakin sıra beklemezsiniz” diyor. Ben de bir an önce malzemeyi teslim edip şehirde gezinmek, insanlarla “yarın” hakkında ne düşündüğünü sormak istiyorum. Ama öyle değil, verilen koordinat bizi AFAD’ın merkez deposuna götürüyor.
Elazığ Organize Sanayi Bölgesi, kent merkezine 15 km
civarında. Sabah kahvaltı yapmadan yola çıkmışız Malatya'yı teğet geçmiş,
Elazığ'ın içinden geçip gelmişiz. Bişeyler atıştıracak yer görmemişiz yol
üstünde. E malum, bünyede şeker var. Sık ama az yemek yiyen bi beslenme
alışkanlığı edindik. (Evdeki bile inanmasa da.)
TÜTÜNCÜ ELAZIĞLI MI?
Tırı sıraya soktuk. Önümüzde 4 tane var, içerde boşaltma
aşamasında olanlar hariç. “Sahi, bizim buralarda böyle bir durum doğsa, o
deponun çevresinde köfteden kokorece ne ararsan bulacağın tezgahlar kurulur.
“Deprem mahmurluğu mu?” bakıyoruz o da değil. Yan taraftaki deponun
güvenlikçisine sorduk, burada işyerleri kendi yemeğini çıkardığı için lokanta
filan bulunmazmış.
Aziz Google ne güne duruyor. Şöyle bir bakıyoruz, ilk çıkan
işletmeyi telefonla arıyoruz. Kendisi çiğ köfteci. Nereden geldiğimizi soruyor.
“Antalya Kepez” deyince seste bir heyecan. “Sizin belediye başkanınız Elazığlı
değil miydi?” Diye soruyor önce. “Hayır ama dün buradaydı, tv demi gördünüz?”
diyorum evet öyleymiş.
Bu kez aynı güvenlikçiye kent merkezine ulaşımı soruyorum.
Biraz zahmetli. Görevli Jandarma Trafik Komiserinden yardım istiyorum. Beni bir
araç ile anayola yolluyor, ama o ne? Adam anayola gitmiyormuş. Bir başka
deponun kapısında beni indiriyor. Güvenlikçiye beni ana yola birileriyle
yollamasını tembihliyor.