
Aslı Dönmez
Daha Dün Gibi Aklımda…
Ama Şifreleri Hâlâ Unutuyorum
Daha dün gibi aklımda…
Okuldan gelip ayakkabıyı tekmeyle çıkarmak, anne “çıkarma öyle o ayakkabıları” diye bağırmadan önce çoktan koltuğa uzanmak…
Televizyonda "Yalan Rüzgârı" jeneriği çalınca evde kutsal bir sessizlik oluşurdu.
Telefon mu? Halının altından geçen kablosu vardı. Aşk mesajı yoktu, duvara çizilen kalpler vardı.
Şimdi bana “QR kodunu okutsana” diyorlar, bir QR ile yılların kadınını sınava sokuyorlar.
Ama o kadın var ya… O kadın yıllar önce elektrikler kesildiğinde bile ocak ateşinde saç maşası ısıtıp saçına şekil vererek dışarı çıkan kadındı.
Bu nesil kolay yenilmez. Bu nesil su gibi içilir ama boğulursun da içinde.
Kırışıklık mı? Hayır, Onlar Mimik Haritam!
“Yaşını hiç göstermiyorsun” diyorlar. Göstermiyorum evet çünkü yaşımı önce ben sevdim.
Bu göz kenarındaki çizgi, yıllarca kahkaha atarken kırıştı. Bu alın çizgisi, kaç defa “Acaba onu aramalı mıyım?” diye düşünürken yerleşti.
Bu çizgiler estetik değil; anlam taşıyor ve harika anılar kokuyor.
Yüzümüz, yaşadıklarımızın haritası. GPS sinyali kaybolsa bile, bu yüz bizi geçmişimize götürür.
Öyle filtreyle silinecek gibi değil, bu yüz kıyameti de görse anılarını unutturmaz.
Dijital Dönüşüm mü? Biz Onu Ayıla Bayıla Yaşadık!
Kaseti kurşun kalemle saran da biziz, şimdi Spotify’da “nostalji 90’lar” listesi yapan da.
CD çiziği yüzünden şarkı takılınca sinir krizi geçiren de biziz, şimdi Netflix’te internet yavaşlayınca modem fişini çeken de biziz.
YouTube’da “Doğal yöntemlerle eklem açan krem” videosu izlerken, bir yandan da Instagram’da çocuklarımın nikâh ve düğün fotoğraflarını paylaşabiliyorum.
Ve sonra TikTok’ta karşımda "mutfakta sessiz kal challenge" çıkıyor. Kusura bakma da biz hayata karşı yıllardır "volume full" yaşıyoruz.
Challenge falan değil, biz direkt "life level hard" oynuyoruz.
Teyze Değil, Dönem Kadınıyım!
Gençler bize “teyze” diyor ya...
Ama onların bilmediği şey şu:
Ben o “teyze”yle sokakta kornaya basanı bakışla susturan kadınım.
Market poşetini merdivenden tek elle çıkarırken bir yandan telefonda yanlış sipariş göndereni azarlayabilen kadınım.
Gözlüğümün sapıyla saçımı kaşıyabilirim ama beynimde hâlâ 2003 yaz aşkı kayıtlı.
50 yaş üstü olmak, artık cümleye “Ben olsam…” diye başlama hakkı demek.
Bir tür seviye atlama, hayatın VIP salonuna geçme hali.
Ve bu VIP kartı sadece yaşla değil, yaşanmışlıkla alınır.
Ruh gençliği ise rakamların üstünde bir direniş biçimi…
Bugün uyanınca ilk düşündüğüm şey “Acaba kahve mi içsem, hayatı mı sorgulasam?” olduysa, ruhum 27.
Akşam üstü kalbim gereksiz yere biri için kıpırdadıysa, 19.
Yolda yürürken belim “klik” dedi ama ardından “Napalım yaa” diye güldüysem, 53.
İşte yaş dediğin şey, bu kombinasyon.
Bizi yaş değil, duruş yorar.
Ruhum hâlâ "Tanyeli" gibi kıvır kıvır; arada dizim gıcırdasa da, ritmi kaçırmam.
Ve unutma “Gençlik Bir Cilt Tonu Değil, Ruhun Gülme Aralığıdır”
(Ne kadar gülebiliyorsan, o kadar gençsin.)
Ve gençlik, nemlendiriciyle korunacak bir cilt değil; insanın her şeye rağmen gülmeyi seçtiği,
“Hayat çok saçma ama ben hâlâ buradayım” diyebildiği bir ruh halidir.
O yüzden sana soruyorum sevgili okur:
Sen hâlâ doğum günlerinde mum üflüyor musun?
Yoksa çoktan hayatın pastasına kaşığı daldırdın mı?
Ve en önemlisi:
Yaşını yaşarken mi sayıyorsun, yoksa rakamlara bakıp korkuyor musun?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.