Gürcistan’da bir nehir var. Adı Aragvi.
İki kolu var bu nehrin: biri siyah, biri beyaz.
Ve bu iki farklı renk, tam 112 kilometre boyunca yan yana akıyor.
Evet, karışmadan. Birbirine bulaşmadan, renk değiştirmeden, “sen bana benze” diye diretmeden.
Aynı yatağı paylaşıyorlar ama kimse kimsenin suyunu bulandırmıyor.
Nazik bir anlaşma gibi...
Sessiz bir saygı gibi...
Ya da bizim hâlâ beceremediğimiz bir şey gibi.
İki farklı akış, tek yönde ilerliyor.
Biz ise, farklı biriyle aynı cümleyi bile kuramıyoruz.
Cümle demişken…
Fikirleri farklı olan iki insanı yan yana getir, üç cümle sonra sessizlik başlıyor.
Ya da yüksek ses. Ya da küsülen bir WhatsApp grubu.
İnsan dediğin nedense şunu çok seviyor:
“Ya bana benzersin ya da yoluna gidersin.”
Peki, herkes birbirine benzeseydi Aragvi ne olurdu?
Gri bir çamurdan ibaret.
İşte bazılarımızın sosyal çevresi de tam olarak bu: grileşmiş, renksiz, boğucu.
Ne zaman bir farklılık görsek, tehdit zannediyoruz.
Farklı tonda biri konuşunca, “beni eleştiriyor” sanıyoruz.
Oysa bazen sadece farklı akıyor.
Hepsi bu.
Ama biz...
Farklı bir sese, farklı bir renge, farklı bir yaşama tahammül edemiyoruz.
Ve sonra da “neden bu kadar yalnızım” diye Google’a yazıyoruz.
Cevabı çok uzaklarda aramaya gerek yok:
Karışmak istemiyoruz ama yan yana da duramıyoruz.
Aragvi’nin siyah kolu, beyaza “sen çok steril duruyorsun” demiyor.
Beyaz olan da, “beni kirleteceksin” diye kıyıya kaçmıyor.
Çünkü onlar akıyor.
Doğaları gereği.
Ve galiba tek fark şu: Doğalarına ihanet etmiyorlar.
Biz insanlar bu konuda pek sadık değiliz.
Kimliğimizi koruma kılıfı altında herkesi değiştirmeye çalışıyoruz.
Sonra da ilişkiler, dostluklar, diyaloglar... Birer ikişer boğuluyor.
Nehirler kadar olamadık. Su kadar uyumlu değiliz.
Rüzgâr kadar özgür değiliz. Toprak kadar kabul edici değiliz.
Ama her gün doğaya "doğru yaşam" dersleri vermeye devam ediyoruz.
Peki ya sen?
Kimlerle akıyorsun yan yana...
Tıpkı Aragvi gibi.
Karışmadan, boğmadan, birlikte…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.