Son günlerde kamuoyunda Alevi toplumu üzerine yapılan bazı tartışmalar haklı olarak büyük yankı uyandırdı. Bunlardan biri, televizyoncu ve yazar kimliğiyle tanınan Merdan Yanardağ’ın uzun bir konuşması sırasında sarf ettiği “Alevilerde hain çoktur” ifadesiydi. Bana kalırsa bu söylem, sadece bir dil sürçmesi ya da bir anlık dalgınlığın ürünüydü. Zira Merdan Yanardağ devrimci ve Atatürkçü kimliğiyle kamuoyunda bilinen tanınan yazar ve gazeteci kimliğiyle böyle bir mizaca sahip olmadığını bilinmektedir.

Kaldı ki sahibi olduğu televizyon da ülkenin gelecek aydınlığına, Atatürk devrimleri ve laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletini can siperhane savunduğunu hatta iktidar tarafından defalarca cezalandırıldığını biliyoruz. Nitekim hem Avrupa’daki hem de Türkiye’deki Alevi örgütleri bu ifadeyi basın yoluyla kınadı; Yanardağ da özür dileyerek konuyu kapattı.

Eski Kültür ve Turizm Bakanı Fikri Sağlar

Ancak, SHP hükümetinde Kültür ve Turizm Bakanlığı yapmış, siyasi kimliğiyle bilinen Fikri Sağlar’ın açıklamaları çok daha derin bir kırgınlığa yol açtı. Sağlar’ın, Alevi oylarıyla siyaset sahnesinde yer bulmuş bir isim olarak, Alevilerin tarihsel hafızasında en acımasız figürlerden biri olan Yavuz Sultan Selim’le Kemal Kılıçdaroğlu’nu kıyaslaması kabul edilebilir bir durum değildir. Çünkü Yavuz Sultan Selim, bilindiği üzere tarih boyunca en çok Türkmen Alevilerinin kanını döken bir hükümdar olarak anılmaktadır.

Yani Kılıçdaroğlu’nu yüzbinlerce Alevileri katlettiren biriyle kıyaslaması abesle iştigaldir.

Bir Alevi olarak bu kıyaslamayı büyük bir haksızlık olarak görüyorum. Fikri Sağlar, bugüne kadar Alevi toplumu tarafından saygı gören, sevilen bir siyasetçiydi. Ancak kamuoyunda yazılanlara bakıldığında, bu çıkışının arka planında Kılıçdaroğlu’nun kendisine milletvekilliği veya Mersin Büyükşehir Belediye Başkanlığı gibi siyasi makamları vermemesi nedeniyle duyduğu kırgınlık ve intikam duygusu olduğu ileri sürülüyor.

Her ne sebeple olursa olsun, bu tür açıklamalar Alevi toplumunda derin yaralar açmaktadır. Bugün ülkemizde Alevilere yönelik bilinçaltı önyargılar ve düşmanlık eğilimleri zaten artış gösterirken, siyasetçilerin bu duyguları tetikleyecek ifadelerden özellikle kaçınması gerekir.

Alevilere yönelik iftiralar, yalanlar ve karalamalarla toplumda kin ve düşmanlık tohumları ekmek, ülkeyi kutuplaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu ülkenin en demokrat, laik ve çağdaş topluluklarından olan Alevileri kötü göstermeye çalışan zihniyeti kınıyorum. Kardeşi kardeşe düşman etmek kimseye kazanç sağlamaz.

Alevi Örgütleri Artık Birleşmeli ve Kurumsallaşmalı

Türkiye’de Alevi örgütleri artık bireysel çekişmeleri ve kişisel egoları bir kenara bırakmalı; yüz yıllardır toplumumuzu aşağılayan, ötekileştiren ve çıkarları uğruna hakaret edenlere karşı tek yumruk, tek yürek olmalıdır. Artık lüzumsuz meseleleri bir kenara bırakıp, ciddi bir öz eleştiriyle harekete geçme zamanıdır.

Alevi toplumunun haklarını, hukuksal, sosyal, kültürel ve inanç alanlarını koruyacak ortak bir çatıya, bir konfederasyona ihtiyaç vardır. Bu yapı, yalnızca sesimizi duyurmakla kalmayacak; aynı zamanda kurumsallaşarak kalıcı bir temsil ve güç merkezi oluşturacaktır. Ulusal bir yayın kuruluşu kurarak toplumumuzu bilgilendirmek, iftiralara ve karalama kampanyalarına karşı savunma hattı inşa etmek de bu çabanın olmazsa olmazıdır.

Artık birlik ve beraberlik türküsünü söyleme, Alevilerin dertleriyle, kimlikleriyle ve vatandaşlık haklarıyla ilgilenme zamanı gelmiştir. Bu hedef doğrultusunda harekete geçmeyen, kişisel çıkarlarını ön planda tutan örgüt liderleri, 21. yüzyılda tarihe Alevilere ihanet edenler olarak geçecektir.

Alevi örgütlerine çağrım nettir: Sessiz kalmak artık lüks değil; birlik, kurumsallaşma ve toplumu savunma zamanı çoktan gelmiştir. Bu şafağı birlikte karşılamak ve Alevilerin onurunu, şerefini ve kimliğini korumak artık en acil görevdir.

Aksi halde 21 yy. Alevi örgütlerinde genel başkanlık ve yöneticilik yapanlar tarih içinde beceriksiz, sorumsuz ve niteliksiz olarak anılacaktır.