Son yıllarda gittikçe artan beyin göçü olgusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Teknofest’in açılışında yaptığı konuşmada yurtdışındaki bilim insanlarına dönüş çağrısı yapmasıyla bir anlamda resmi ağızdan teyit edilmiş oldu.

Biz “beyin göçü” dedik, “para bizde, gelin” dedik ya, elin Avrupalısı da temcit pilavını yeniden ısınmaya vermiş. Buyrun size bir araştırma. Deniyor ki; “Türkiye için bu durum yeni değil; özellikle Avrupa ve ABD’deki üniversitelere giden akademisyenler konusu 1960’lı yıllardan beri tezlere konu oluyor.”

Eskiden bu “kaçış” ülkemizdeki eğitim ve araştırmalardaki kalite düşüklüğü, ülkemizin hem popüler kültür, hem de ekonomik anlamda geride olmasından kaynaklanırdı. Nüfuzlu ailelerin, üst düzey bürokratların “havası” buradan eserdi. 15 Temmuz ile birlikte durum değişti.

Üniversitelerde yaşanan büyük değişim, ihraçlar, açığa alınmalar sadece akademik nedenlerle beyin göçü veren değil aynı zamanda “Türkiye’den gitmek zorunda kalan”, “gidemeyen” ve “dönemeyen” yüzlerce akademisyen de yarattı.

Oysa  “Akademisyen öyle kolay yetişen bir şey değil. Bin kişiyi at, yerine yenisi yetişsin diye bir durum söz konusu olamaz. Bunun asistanlığı var, hocanın yanında usta –çırak ilişkisi var.”

Bir yanda yıllarca desteklediğin cemaatin üyesi olmakla suçlayıp “git” diyeceksin, bir yandan dışarıdakileri çağıracaksın. O çağırdıkların cemaatin daha önce yurtdışına götürdükleri ise ne olacak?

Akademik kaygılarla veya politik sebeplerle Türkiye’den giden akademisyenlerin yanı sıra bir de gidemeyenler var.

Bu durumda olan bir akademisyen “Ben hiçbir zaman yurtdışına gitmek gibi fikri olan biri değilim ama bu seyahat özgürlüğümün engellenmesinden de memnun değilim elbette” diyor.

İçişleri Bakanlığı ise Ağustos ayında akademisyenlerin #PasaportlaraÖzgürlük etiketiyle yaptığı kampanyanın ardından “eşleri hakkında yürütülen işlemlerden dolayı” şerh konulduğu tespit edilen 155 bin 350 pasaportun şerhlerinin kaldırıldığı açıklanmıştı.

Türkiye’den gidemeyen veya gitmek istemeyen akademisyenler var birde. “Bir açıklaması yok. Burada kalmanın daha kıymetli olduğunu düşündüm.”  Diyen.

Ne demişlerdi? “Ya sev ya terk et.”

Risk Altındaki Akademisyenler (SAR) gibi kuruluşlar, kuruldukları günden bu yana Türkiyeli akademisyenlerden daha önce hiç olmadığı kadar fazla başvuru aldıklarını söylerken, Avrupa’nın çeşitli bilim başkentleri de Türkiye’den gelen akademisyenlerle doluyor.

Nasıl olsa artık kimse “tu kaka” demiyor. O zaman bi Ahmet Kaya’nın dilimize doladığı Yusuf Hayaloğlu dizesiyle bitirelim:

“Bu ne yaman çelişki anne…”