Emrah Serbes söyler ‘Çürümekten zevk aldığımızı’. Baya baya savunur hatta. Haklıdır savunması. Sahibi ölünce ona muhtaç olduğunu anlayan akvaryum ahalisi gibi gerçekliği ve sanatı devam ettirmeye çalışan bir yazar söylemişti. ‘’ Karanlıkta nüfus sayımı şöyle yapılır. Yaşayanlar bir sigara yakar.’’ Dünya genelinin çoğunluğu bu durumdadır aslında toplum tarafından kabul görmek için vücudundan parça koparır insanlar, korkaklıkla da ilgisi yok bu durumun mevcudiyetini kabul ettirmek ister her insan gerektiği zaman ve yerde, gereken bedelleri de öder.

Toplumun ayakta kalması için bazı mecburiyetleri vardır. Çürümek zorunda kaldıkları mecburiyetler. Madenciler mesela 60 yaşını göremeden akciğer kanseri yüzünden ölecek çoğu. Kim uğruna ölecekler? Hakan Günday’da da ekler ‘’Hiçbir yere ait olmayanları iyi tanırım. Her yere aitmiş gibi davranırlar.’’ Onlar için. Acıma duygusu sadece gösterişten ibaret olanlar için. Sanat filmlerinde veya siyasilerin mitinglerinde ki gözyaşları gibi gerçek dışı ve toplum tarafından cani ilan edilmemek uğruna belli değerlere ve aidiyet hissiyatlarına sahipmiş gibi gözükmek tek mesele ve amaç onlar için. Büyüdüklerini sanıyorlar birde, daha ileriye her açıdan büyümek sanki atmosferin dışına çıkacak gibi hissetmek. Öyle büyüyorlar ki tutunacak herhangi bir yer kalmamış gibi, düşecek olursunda düşecek bir yeri bile kalmamış gibi. Arzular da büyür mü? Fikirler ve hayaller elbette büyür gereksiz yer kaplamaz sadece. Her karşıt görüş ve fikir kendi evrenini oluşturur sanki dünya düzeninin işlemesi için zaman ve mekân kavramı bilinen her olay kendi krallığını ilan eder. Hiçbir sorumluluk ve benlik duygusu olmadan sanki rüyadaymış gibi davranarak belirsizliğin girdabına kapılmak tüm dertlerinden ve sorunlarından arınma duygunu açığa çıkarmaktadır. Tıpkı tanrıya inanmak gibi. Güven ve huzur için gerekli bir kavramdır tanrı. İnsan sorumluluk duygusunu ve omuzlarında ki yükü devretmek ister. Yaşama gücü de lazım tabi. Hayatın son bulduğunu anlamak yalnız ve güçsüz hissettirir o yüzden kandırır insan kendini.

      Çürüdüğünü kabul etmek çok asilce bir davranıştır. Her ne kadar kötü durumda da olsan bunun farkında ve bilincinde olmak insanı toplumdan seçilebilir olmasını sağlar. Seni sen yapan kişilerle bağının kesileceği gerçeği insanı canlı hissettirir. Şu an olduğundan daha canlı olamayacaksın. Çürümek, yalnızlıkla paralel mi ilerler peki? Her an çürüdüğümüzde biraz daha yalnızlaşıyoruz o halde. İkinci olmak gibi işte her insan ikincidir çünkü konuşulmaz. Hayatta kalma içgüdüsü hep ileriye itmiştir insanları. ‘’Neden daha iyisi olmasın ki?’’ cümlesi savaş dönemlerinde ki gelişim den daha fazla ileri götürmüştür insanlığı. Çürümekte olduklarının farkında olmayan insanlığı. Bir şekilde hayatta kalınmış hep. Mızraklar sopalar derken nükleer başlıklara kadar gelmişiz bu konumda olmamızın tek sebebi de tarihi süreçte bu konuma gelmemizi sağlamak için bedeninden parça koparan ve çürüyen kişiler. Bu konumda en doğru olacak davranış nasıl olmalıdır o halde? Herhangi bir beklenti içinde olmadan sadece doğduğun ve çürüdüğün için; hiç doğmamış ve çürüyemeyecek olan kişilere göre daha şanslı olduğunu kabul ederek direnmeye devam etmektir. Yaşamı anlamış ve bir beklentisi olmayan binlerce yıldır mağarada yaşayan bir keşiş gibi  Her insan çürümekte olan bedenleri ile birlikte hayata ve evrene karşı duran asil bir direnişçidir aslında. Günü geldiğinde sonsuz hiçlikte var olamamak korkutur insanı. Kolay anlaşılan bir düşünce değil bu, çürüdüğünün farkına varmaz insan yaşlanıyorum der. Gerçekten çürüme vücudumuzun deforme olması da değildir aslında boyun eğmektir, yalvarmaktır. Her yakarışta daha iyi olacağını düşünür. Acıma duygusu olan insanlar zevk alır çürümekten. Bedenin buruşup parçalara ayrılması, hafif nemli ve soğuk toprakla temas ettikten sonra, toplum için parçalara ayırdığın bedeninin onların gözünde bir değeri olmaması, gerçek yalnızlık duygusunu açığa çıkarır. Katili tarafından öldürülmek üzere olan yere düşmüş, kıyafeti yırtık, dudağı patlamış, sol gözü yarım kapalı ve kanlı olan maktul hissedebilir ancak ölüm korkusunun, yalnızlık korkusu tarafından yok edildiğini. Herkes çürüyor ama senin çürümen son buldu. Diğerleri hayattayken, ölüyor olmak yalnız hissettirir. Biraz da bencilce.