Kırım
Türklerinin birleşmiş milletler kararıyla topraklarına geri dönmeleri sonrası,
Kırımın Efsane Lideri ve Milli Meclis Başkanı Mustafa Cemil Kırımoğlu Antalya'ya
gelmişti.
O tarihte,
Kırım asıllı dostumuz Adnan Kurt'un davetlisiydi ve Antalya protokol
ziyaretlerini organize etmek bana nasip olmuştu. Dönemin valisi Alaaddin Yüksel
ve Belediye Başkanı Bekir Kumbul'a ziyarette bulunmuştuk. Valimiz, 'Türklüğe verdiğiniz hizmet, takdire şayan'
demişti ve bize koruma vermişti. Bekir Kumbul ise Atatürk kabartmalı plaket
vermişti. Artık gelecek zamanlarda belediye başkanları veya parti başkanları Atatürk
kabartmalı plaketleri veririmi diye merak ediyorum.
Kırım lideri
ile epey sohbet etme fırsatım olmuştu. Uzun yıllar cezaevinde yatmış, ülkesi ve
milleti için açlık grevi yapmış bu efsane lidere, Sovyetler birliği kontrolündeki
Türk coğrafyalarında 80 yıl okullarda Kiril alfabesi mecbur kılınmış, adeta
Türkçe unutturulmuş, Türkçe’yi unutmadan nasıl güzel konuşabildiğini sormuştum.
”Bizim dilimizi ve Türklüğümüzü
analarımız yaşattı” demişti. Verdiği cevaptan çok etkilenmiştim.
“Bir milletin ses bayrağı dilidir” diyen tarihçilerimize hak vermemek
elde değil. İlk yazılı Türkçe metinler olarak kabul edilen Orhun abidelerindeki
çözümlere bakınca, Türkçe’yi buluyoruz. Rahmetli dil bilimci Kazım Mirşan’a ve
de Sümerolog Muazzez İlçiye Çığ’ın Sümer tabletlerinde bulduğu 200’e yakın
Türkçe kelimeye bakınca Türk varlığının ne kadar eski olduğu karşımıza çıkıyor.
Türk tarihi
için “Hangi bin yıl, hangi on bin yıl”
diyen Atatürk’ün tespiti ise başka bir mesaj oluyor. Anadolu’ya Türk obalarının
göçleri peşinden Yesevi dergahından gelen Yunus Emre, Hacı Bektaşı Veli gibi dervişlerinin
Piri Hoca Ahmet Yesevi (diğer adıyla Hazreti Türkistan) “Din seçimdir, Türklük kaderdir” demiş.
1850’li
yıllara kadar Rusların Orta Asya coğrafyasına Türkistan dediği ve daha
sonraları işgal ettikleri bu coğrafyaya Türkistan valisi ünvanı ile vali
atadıkları bilinir. Batılıların çizdikleri haritalarda Asya coğrafyasının
birçok yeri TURKHİYA olarak isimlendirilmiştir. Daha sonraları Orta Asya ismi
kasıtlı olarak söylenmiş ve batılı devletler de bu ismi kullanmaya başlamış.
İşte
geçmişten bu yana Türk kelimesinden rahatsızlık duyulduğu aşikar. Türk olmak,
Türk kalabilmek tarih boyu zor olmuştur. Her olumsuzluğa rağmen Türkçe yok
edilememiştir. En zor dönemlerde, Kırım liderinin dediği gibi analar dilimizi
yaşatmışlar. Yani analar Türk varlığına hizmet etmişler ve elbette hizmet etmeye
devam edeceklerdir. Devrin en milliyetçi görünen siyasileri önemsemese de Andımızı yeni nesillere ezberleteceklerdir.
Birlikte
yaşayabilen, aynı coğrafyayı paylaşabilen her etnik halkın oluşturduğu bizim
millettin adına Türk denildiğini hatırlatmak isterim. Atatürk’ün “NE MUTLU
TÜRKÜM DİYENE” sözünün millet olabilmenin anahtarı olduğunu düşünmemiz gerek.
Hoşça kalın, Türklükle gururlanın.