
Hakan Sonok
CHP'yi AKP'nin koltuk değneği yapma planına karşıyız
"DEVLETİN DİNİ ADALETTİR VE ADALET OLMALIDIR!"
2021 ANKETİNE GÖRE TÜRK HALKININ YÜZDE 31'İ ÜLKEDEKİ ADALET SİSTEMİNE GÜVENİYORDU...
GÜVENMEYENLERİN ORANINI DA BİR ZAHMET SİZ HESAPLAYIVERİN !
Süleyman Demirel 1991: 'Türkiye'nin birinci sorunudur enflasyon. Hakikaten bugün, enflasyon dediğiniz halk günlük yaşar, halkın birinci sorunu geçim sıkıntısıdır. Esas enflasyon devletleri yıkan bir olaydır. Milletleri içinden bozan bir olaydır. Enflasyon sadece pahalılık olayı da değildir. Ahlakı bozar, borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alacağını alamaz. Hırsızlıktan, soygundan, fuhuşa kadar hemen hemen bütün yolları açar. Toplumun içini bozan bir olaydır. Onun için batılılar, enflasyona bir numaralı halk düşmanı derler. Tek kollu canavar derler. Batı enflasyondan fevkalade çekinir'
AKP'li Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Eylül 2025'te "Siz bugün çok şanslısınız ülkemiz geçmişe göre çok ilerledi. Son 20-25 yılda ülkemiz muazzam bir şekilde kalkındı" dedi...
Mehmet Şimşek'in bu sözlerinin altına kaç kişi imzasını atar çok merak ediyorum...
Birkaç anket sonucuna bakalım:
EN BAŞARILI BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLARI
(Gaziantep B.B. Başkanı) FATMA ŞAHİN %61,5
(Antalya B.B. Başkanı) MUHİTTİN BÖCEK %60,4
(Ankara B.B. Başkanı) MANSUR YAVAŞ %59,6
(Aydın B.B. Başkanı) ÖZLEM ÇERÇİOĞLU %59,5
(Trabzon B.B. Başkanı) AHMET METİN GENÇ %59,3
(Bursa B.B. Başkanı) MUSTAFA BOZBEY %59,0
(Denizli B.B. Başkanı) NURİ ÇAVUŞOĞLU %58,4
(Tekirdağ B.B. Başkanı) CANDAN YÜCEER %58,2
(İzmir B.B. Başkanı) CEMİL TUGAY %57,9
(Hatay B.B. Başkanı) MEHMET ÖNTÜRK %57,4
ORC Araştırma
05-16 Haziran 2025
Geçen ay itibarıyla aşağıdaki cümlelerden hangisi ekonomik durumunuzu en iyi ifade eder?
1-Zar zor geçindim: %53.0
2-Geçinemedim borçlandım: %29.4
3-Ekonomik zorluk yaşamadım: %9.5
4-Geçindim, hatta kenara para da ayırdım: %4.2
5-Fikrim Yok/Cevap Yok: %3.9
Asal Araştırma
07-13 Temmuz 2025
Sizce Türkiye'nin en önemli sorunu nedir?
Ekonomi/Hayat Pahalılığı:%58,6
Adalet/Hukuk Sistemi: %12,5
İşsizlik/İstihdam:%4,8
Eğitim sistemi:%2,6
Hükümet:%2,4
Emekli maaşları:%2,3
Kürt sorunu:%1,8
Güvenlik/Asayiş:%1,5
Sağlık sistemi:%1,3
Göç sorunu/Mülteci:%1,3
Terör:%1,1
Ahlaki değer kaybı:%1,0
Demokrasi:%1,0
Kentsel dönüşüm/Deprem:%0,9
Diğer:%2,8
Fikrim yok/Cevap yok:%4,1
Asal Araştırma
12-21 Haziran 2025
Önümüzdeki 2 yıl içerisinde kişisel ekonomik durumunuzun daha mı iyi, daha mı kötü olacağını düşünüyorsun yoksa aynı mı kalır?
Daha kötü olacak: %54,7
Aynı kalacak: %15,5
Daha iyi olacak: %24,8
Bilmiyorum/Fikrim yok: %5,0
Özdemir Araştırma
18–23 Haziran 2025
Hükümetin ekonomi politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok başarısız + Başarısız: %62.8
Ne iyi, ne kötü: %19.5
Başarılı + Çok başarılı: %17.7
Özdemir Araştırma
18–23 Haziran 2025
Atatürk "Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim" demişti...
19 Mart 2025'te düğmeye basılarak başlatılan süreç kapsamı genişletilerek devam ediyor...Yandaş, Külliyesever, uslu, uysal, evcilleşmiş ve majestelerinin hizmetinde bir CHP yaratma özlemiyle, hedefiyle, isteğiyle tüm düğmelere basılıyor...Bu planın temel amacı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ömür boyu Cumhurbaşkanlığı görevinde kalması...
Coğrafya profesörü Ramazan Özey'in araştırmalarına göre;
"Kuruluşunda 5.631 km olan Osmanlı Devleti’nin yüzölçümü, etki alanları ile birlikte Fatih döneminde 2.214.000 km , Yavuz döneminde 6.557.000 km (8 yıllık saltanat döneminde üç kat arttırmıştır), Kanunî döneminde 14.983.000 km” ve en geniş sınırlara ulaştığı nokta olan XVII. yy. sonlarında ise 24 milyon km’ yi buluyordu. 1913 Yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzölçümü, 18O.OOO km si “Avrupa-i Osmaniye’de, 1.800.000 km’si “Asya-i Osmaniye’de, 3.000.000 km’ si “Afrika-i Osmaniye’de olmak üzere toplam 4.980.000 km yi buluyordu."
OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN YIKILMASINDA PADİŞAHIN SINIRSIZ YETKİLERE SAHİP OLMASI ÇÖKÜŞÜN EN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİYDİ!
Bilime, bilim insanlarına, sanata, sanatçılara, filozoflara, mucitlere,buluşlara, teknolojik gelişmelere, önem vermeyen, bu tür faaliyetleri "boş işler" olarak tanımlayan ve bu tür faaliyetlere sponsorluk yapmayan, din adamlarının isteklerini geri çevirmeyerek Rasathaneyi top atışlarıyla yıkan, Piri Reis gibi dehaları idam eden, "20. yüzyılın altını" petrolün önem ve değerini asla fark edemeyen, savaş gemisi,tersane teknolojisinde İngiltere'nin 300-400 yüzyıl gerisinde kalmayı başaran, sanayi devrimini ıskalayan imparatorluk son döneminde Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Bulgaristan dahil Balkan ülkeleriyle savaşmış ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde topraklarında yaşayan Arapların, Ermenilerin ve Rumların isyanlarıyla karşılaşmıştı...1854'te dış borçlanmaya giden Osmanlı çok kısa sürede borçlarını ödeyemeyeceğini ilan etmişti...Osmanlı Borçlarının son taksidi 1954'te ödenebilmişti...
Öte yandan 1950'lerden itibaren Türkiye her saniye döviz kıtlığıyla sarsılmıştı...Ayasofya'nın müze olmasından gelen döviz geliri de devede kulak bile değildi...
Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç 1971'de "Halkın, yoksulların taleplerini,isteklerini hükümetler karşılayamaz hale geldi...Arz talepleri karşılayamıyor.Ekonomik gelişme ve büyüme oranları, yoksulları yoksulluktan kurtarmak için yetersiz kalıyor" demişti...
Temmuz 1981'de askeri darbeci Kenan Evren "Çok çocuk doğuruyoruz.Bu da işsizliğin başlıca nedeni" demişti...
12 Eylül 1980 öncesinde Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit Yunanistan'ın NATO üyesi olmasını (NATO'ya dönüşünü) onaylamadılar ve "Yunanistan Türkiye'ye buna karşılık hangi tavizleri verecek? Bunun karşılığında Yunanistan Türkiye'nin çıkarlarına hangi hizmetleri sunacak?" dediler ve ABD Senatörü Joe Biden'ın (1942) "Yunanistan'ın NATO'ya dönüşüne izin verin" talebini reddettiler...
Oysa askeri darbeci Kenan Evren NATO genel sekreteri General Rogers'ın ricasını kırmadı ve Ekim 1980'de Yunanistan'ın NATO'ya dönüşüne, Türkiye lehine hiçbir taviz almadan ivedilikle, aceleyle onay verdi... Bernard William Rogers (1921 – 2008)
1983'te ABD generali Haig Kenan Evren'den Turgut Özal'ın genel seçimi kazanması için Özal'a her türlü desteği sunmasını istedi...Alexander Meigs Haig Jr. (1924 –2010)
ABD başkanı Jimmy Carter (1924-2024) "General Rogers ile Kenan Evren'in kanka, eski dost,arkadaş olması Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünü sağladı...Türkiye karşılığında Yunanistan'dan hiçbir taviz, güvence ve garanti istemedi" demişti...Jimmy Carter "12 Eylül askeri darbesi Demirel ve Ecevit'i tutsak almasaydı Yunanistan NATO'ya dönemeyecekti" dedi...
YOKSULLARI KIYMA MAKİNESİNDE KIYAN BİR YÜKSEK ENFLASYON DÖNEMİNDEYİZ
1 Avustralya Doları eşittir
27,52 Türk Lirası
1 Bulgar Levası eşittir
24,82 Türk Lirası
1 Kuveyt Dinarı eşittir
135,24 Türk Lirası
1 Birleşik Arap Emirlikleri Dirhemi eşittir
11,24 Türk Lirası
1 Suudi Arabistan Riyali eşittir
11,01 Türk Lirası
1 İngiliz Sterlini eşittir
56,25 Türk Lirası
1 Danimarka Kronu eşittir
6,51 Türk Lirası
1 İsveç Kronu eşittir
4,45 Türk Lirası
Süleyman Demirel'in 1977'de milletvekili seçtirdiği Mustafa Bulut'un oğlu olan Yiğit Bulut Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başdanışmanlığına ve Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyeliğine yükselmiş ve 'Dolar 3 lirayı geçerse yüzüme tükürün' demişti...
Sayın Erdoğan “Ver yetkiyi, gör etkiyi,” diyerek vatandaşlara umut aşılamıştı, güzel günler göreceklerini müjdelemişti.Bugün tüm yetkiler kendisinde. Peki ya etki? Etki ortada...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, “Ben ekonomistim” dediği 1 Haziran 2021 tarihi itibarıyla Türkiye ekonomisinin yokuş aşağıya gidişi daha da hızlandı. Haziran 2021’de 8,5 TL olan dolar bugün 39,87 Türk Lirası...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Haziran 2021 tarihinde katıldığı TRT yayınında, iktidarın ekonomi politikalarını eleştiren muhalefete, “Bunların kafası basmaz. Ben ekonomistim, kaynak üretmek nasıl olur?” ifadeleriyle seslendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, “Ben ekonomistim” çıkışına imza attığı Haziran 2021 itibarıyla Türkiye ekonomisinin dibe çöküşü her alanda hızlandı.
Johns Hopkins Universitesi Profesörü, ekonomist ve ABD başkanı Ronald Reagan'ın danışmanı Steve Hanke, Erdoğan'ın muhalefete karşı açtığı savaşı EKONOMİK İNTİHAR olarak tanımladı...
Hanke: "Dünya Adalet endeksine göre Türkiye, hukukun üstünlüğü konusunda 142 ülke arasında 117. sırada yer alıyor.
HUKUK DEVLETİ DEĞİLSEN EKONOMİK HARAKİRİ YAPMAYA MAHKUMSUN..."
İmza: Steve Hanke...
2025 :
Aralarında AKP kurucusu ve eski bakanların da olduğu 19 kişi, bildiri yayımladı: Türkiye’de hukuk devleti askıdadır...
Aralarında AKP kurucuları, eski bakanlar ve üst düzey devlet görevlilerinin de bulunduğu 19 isim, tarihi bir bildiri yayımlayarak açıkça uyardı:
“Türkiye’de hukuk devleti askıya alınmıştır.”
Bu bildiri;
•Parti içinden gelen ilk ciddi itiraz değil, ama en yüksek sesli ve kapsamlı olanıdır.
•Devletin en üst kademelerinde görev almış isimler, artık susmuyor, hukukun yok edildiğini, keyfi yargılama süreçlerinin sıradanlaştığını açıkça ilan ediyor.
Bu açıklama, muhalefetin ya da sivil toplumun değil, iktidarın kurucu kadrolarının isyanıdır!
Yargının araçsallaştırıldığı, savcıların talimatla hareket ettiği, masum insanların iftiralarla tutuklandığı, ifade özgürlüğünün bastırıldığı bir dönemdeyiz.
Bildiride yer alan uyarı nettir:
“Adalet yoksa devlet çöker. Kuvvetler ayrılığı yoksa demokrasi biter.”
Siyasi kimlikler bir yana, bu çağrı Türkiye’nin ortak vicdanından yükselen bir feryattır.
Sessiz kalmak suça ortak olmaktır!
Adalet çağrısı' başlıklı metni imzalayan isimler
Hüseyin Çelik - Prof. Dr., Milli Eğitim Eski Bakanı
Haşim Kılıç- Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı
Ertuğrul Günay - Kültür ve Turizm Eski Bakanı, hukukçu
Bahattin Yücel -Turizm Eski Bakanı, tarihçi, turizmci
Ertuğrul Yalçınbayır - Başbakan Eski Yardımcısı, hukukçu
Figen Çalıkuşu - Avukat, yazar
Hakan Tartan - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eski Bakanı, gazeteci, yazar
Haluk Özdalga - Ankara Eski Milletvekili, mühendis, yazar
Nesrin Nas - İstanbul Eski Milletvekili, iktisatçı
Mehmet Altan - Prof. Dr., iktisatçı
Doğu Ergil -Prof. Dr., sosyolog
Abdulbaki Erdoğmuş - Diyarbakır Eski Milletvekili, ilahiyatçı
Beyhan Aslan - Denizli Eski Milletvekili, hukukçu
Müslim Doğan - Kalkınma Eski Bakanı, mühendis
Sırrı Özbek - İstanbul eski milletvekili, hukukçu, yazar
Suat Kınıklıoğlu - Çankırı eski milletvekili, uluslararası ilişkiler uzmanı
Erdal Türkkan - Prof. Dr., iktisatçı, rekabet hukuku uzmanı
Ali Rıza Çoban - Doç. Dr., hukukçu
Helün Fırat - İşletmeci, yönetici
#HukukDevletiİçinBirlik
#AdaletAskıdadır
OSMANLI ASKERİNİN DÜNYA SAVAŞI DENEYİMİ
Akademisyen yazar Erik Jan Zürcher “Ölüm ile Firar arasında / Osmanlı Askerinin 1. Dünya Savaşı deneyimi” başlıklı makalesinin bir yerinde şunları yazmıştır:
Son 25 yıllık süreçte, 1. Dünya Savaşı araştırmalarının geniş ve verimli alanında savaş tarihine belirli bir yaklaşım; Martin Middlebrooks’un ünlü “The First Day on the Somme” (1971) adlı çalışmasıyla John Terraine’in çeşitli çalışmalarıyla özetlenebilecek yaklaşım popüler hale gelmiştir. Savaş deneyimine odaklanmak için savaşın sosyal tarihinin yazılması girişiminde 1. Dünya Savaşı’na “aşağıdakilerin” deneyimleri incelenerek yaklaşılır. Siperlerde hizmet vermiş, ambulansları kullanmış ve fabrikalarda mermi üretmiş insanların bakışına öncelik veren bir yaklaşımdır bu…
Tarihin bu tarzda yazımı için Avrupa’da mektuplar, günlükler, hikayeler, şiirler, tablolar, otobiyografiler (anılar) ve sözlü tarih gibi bol miktarda materyal mevcuttur. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise tamamen farklı bir durum söz konusudur ve basit bir sebebi vardır. Osmanlı ordusunda görevli askerlerin çok büyük çoğunluğu okur yazar değildi.(…)
Birliklerde bazen onbaşı veya çavuşlar resmi yazıcı işlevi görüyor; kendilerine dikte edilen mektupları yazıyorlardı. Ancak köylerden cepheye yeni gelenlere haberlerin sözlü olarak verilmesi daha yaygındı. Aynı şekilde taburcu edilen veya tedavisi süren askerler de mesajları aynı şekilde alıyordu. Bütün bunların anlamı, Osmanlı askerlerinin geriye günlük veya mektup gibi yazılı belge bırakmamış olmasıdır. Ayrıca resim yapmanın Sünni İslam tarafından hoşgörülmemesi nedeniyle elimizde herhangi bir çizim de yoktur. Türkiye’de sözlü tarih yaygın olmakla birlikte son üç dört yıllık dönemde daha çok yazılı belge, 1. Dünya Savaşı araştırmalarında kullanılmaya başlanmıştır.
Osmanlı askerinin hayatta kalmaya çalıştığı koşulları anlatan birkaç kaynak vardır ama tek istisna dışında hepsi tipik “tepeden aşağıya” tarzında dökümanlardır. Dolayısıyla savaşı yüksek rütbeli subayların bakış açısından anlatırlar.
Ali İhsan Paşa, Cemal Paşa, Ahmet İzzet Paşa (Furgaç), Selahaddin Adil Paşa, Halil Paşa (Kut), Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), Kazım Karabekir Paşa gibi Osmanlı subayları ile Liman von Sanders, Kress von Kressenstein, Kannengiesser, von Gleich, Guhr, Guse, von Seeckt gibi Alman subayların, hatta Pomiankowski gibi Avusturyalıların yazdığı hatıralar ve otobiyografiler de mevcuttur.
Önemli bir kaynak da, Osmanlı İmparatorluğu’na hizmet veren ve sayıları 18 bin ile 20 bin arasında olduğu tahmin edilen Alman askeri misyonu üyelerinden oluşan Asya Gazileri Derneği’nin yayınladığı bültenlerdir. Ayrıca aynı derneğin yayınladığı “Kafkaslarla Sina Çölü Arasında” adlı yıllıklar da bir başka kaynaktır.
Alman – Osmanlı ittifakının karmaşık yapısı bugüne kadar geniş olarak araştırılmıştır ama bu çalışmalar temelde diplomatik olup doğası gereği çok fazla askeri içerikli değildir. Osmanlı’nın savaşta gösterdiği çabalarla ilgili olarak, Ankara’daki Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Savaş Tarihi ve Stratejik Araştırmalar Başkanlığı tarafından yayınlanan geniş kapsamlı resmi tarih vardır. Ancak belirli çarpışmalara ve cephelere ağırlık verilmiş olması nedeniyle bölgesel tarih niteliğinde olup 1. Dünya Savaşı’nın genelini vermekten uzaktır. Türkiye’de bu alanda gösterilen çabaların daha çok 1919 ile 1922 arasındaki İşgal ordularının Türkiye’den sökülüp atılmasına odaklandığı görülür. 1. Dünya Savaşı’na ise İstanbul’da iki savaş arası dönemde yayınlanan Askeri Mecmua isimli yayının tarih bölümlerinde bir miktar yer verilmiştir. 1955 yılına kadar Türkçe dilinde 131 yayın çıkmıştır. Bu miktar ise, aynı dönemde İngilizce, Fransızca ve Almanca yayınlanan yayınların sadece binde ikisine denk gelir.
Avrupa dillerinde Osmanlı savaşının tek detaylı tarihi, Maurice Larcher’in “La guerre turque dans la guerre mondiale” (Paris, 1926) adlı kitabında yer alır. Savaşın ekonomik ve sosyal tarihi için Ahmet Emin Yalman’ın “Dünya Savaşı’nda Türkiye” (Yale, 1930) adlı kitabı öncelikli ve vazgeçilmez bir kaynaktır.
Türk Genelkurmayı arşivleri yabancılara (ve aynı zamanda birçok Türk araştırmacısına) tamamen kapalıdır. Yabancı arşivler arasında Freiburg’daki Alman askeri arşivleri (Bundesarchiv-Militararchiv veya kısaca BA-MA) emsalleri arasında en iyisidir. Bununla birlikte bunların da kendine özgü sınırlamaları vardır. Birinci Dünya Savaşı’ndaki Alman İmparatorluğu’nun kendine ait ulusal kara kuvvetleri olduğu pek söylenemez. Sadece deniz, hava kuvvetleri ve sömürge birlikleri emperyal kuvvetlerdi. Ordunun geri kalanı ise, Prusya, Bavyera, Württenberg ve Saksonya birliklerinden meydana geliyordu. Bunlar normalde birbirinden ayrı birimler olup, savaş zamanında genelkurmayın tasaruffuna verilmekteydi. Bunun sonucu olarak Alman İmparatorluğu’nun herhangi bir merkezi arşivi yoktu. Askeri birlikler temelinde en önemlisi hiç kuşkusuz Prusya’ydı. Ne yazık ki, Nisan 1945’te Almanya bombardımanla dümdüz edilirken, müttefiklerin Potsdam’a düzenlediği hava baskını sırasında Prusya ordusuyla ilgili belgelerin yüzde 98’i yok oldu. Ortadoğu’da hizmet veren Alman subayların büyük çoğunluğunun Prusyalı olması nedeniyle bu büyük bir kayıptır.
Az sayıdaki Bavyeralı subay için (ki aralarında Kress von Kressenstein da vardır) Bavyera Kraliyet Ordusuyla ilgili belgelerin korunduğu Münih’teki Bavyera Eyalet Merkez Arşivleri’ne başvurmak faydalı olacaktır.
Hollanda Devlet Arşivlerinde, İstanbul elçiliğinden gelen politik raporlara başvurdum. Hollanda’nın tarafsız olması ve bu konumunun 1. Dünya Savaşı boyunca devam etmesi nedeniyle bu ülkedeki arşivler araştırmalarıma bazen ilginç bilgiler sundu.
Bu kaynakların hepsinin ortak yönü, “tepeden aşağıya” vizyonunu paylaşmasıdır. Böyle bir vizyona sahip oluşları, onları savaş deneyiminin realitelerinden uzaklaştırır. Çünkü savaştaki kayıpları acı verici ölümler olarak görmek yerine insan gücü kaybı (istatistik) problemi gibi görürler. Askerlerin yaşam koşullarına kayda değer dikkat gösteren tek subaylar, imparatorlukta hizmet vermiş olan Alman doktorlarıdır.
Dolaylı yoldan da olsa askerlerin sesini bize ileten tek kaynağın, Mısır ve Mezopotamya cephelerindeki İngiliz askeri istihbaratı ile Selanik, Dardanel (Çanakkale) ve İran’daki keşif birliklerinin gündelik ve haftalık “istihbarat özetleri” olduğu söylenebilir. Bu istihbarat özetlerinde ajanların raporları ve tarafsız gezginlerin verdiği bilgiler temel alınmıştır. Ayrıca Osmanlı savaş esirleriyle asker kaçaklarının sorgulanmasından elde edilen bilgiler ile Osmanlı savaş esirlerinin mektuplarını da içerir.
Yazının daha önceki bölümlerinde Osmanlı askerlerinin büyük kısmının okuryazar olmadığı belirtildiği için bir çelişki var gibi gözükebilir. Ancak bu noktada savaş esirleri ile asker kaçaklarının büyük kısmının Ermeniler olduğu unutulmamalıdır. Ermeni ve Rumlar arasındaki okur yazarlık oranı, kırsal kesimde bile Müslümanlardan daha yüksektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.