
Mustafa Kozak
Üniversitelilerin Barınma Sorunu
2002 yılı Nisan ayından 2014 yılının Temmuz ayına kadar Akşam Gazetesi’nin Antalya’daki Akdeniz Bölge Temsilciliği’nde çalışmıştım. Büromuz Kızılsaray Mahallesi’ndeki asansörlü üst geçidin dibindeki binadaydı. Üst geçidin karşısındaki binanın altında ise bir genç berber dükkânı açmıştı. O gün bugündür hep oraya gidip tıraş olurum. Neredeyse çeyrek asırlık müşterisi olduğum berberime geçen gün saçlarımı kestirmeye gitmiştim.
Bizim berberin oğlu, İzmir’deki bir devlet üniversitesinde tıp fakültesini kazanmış. Çok sevinçliydi. Ama bir taraftan da korkuyordu. Çünkü İzmir’de oğlunun kalacağı bir yer yoktu. KYK yurduna başvuruda bulunmuşlar. Sonuç hâlâ açıklanmamıştı. “Yurt çıkmazsa ne yapacağım?” diye kara kara düşünüyordu.
Bizim berber yıllardır evden işe bisikletle gidip geliyordu. Geçen yıl ikinci el bir otomobil almıştı. “Olmadı arabamı satar, oğlumu yine okuturum” demişti. Birkaç yüz bin liralık o otomobili satıp ev kiralamayı planlıyordu. “Emlakçı parası, depozito ve peşinat derken ev kiralamak için cebinde en az 150 bin lira olması gerekiyor” dedim.
Çünkü bu yıl bizzat ben kendim de yaşadım. Yüksek lisans için İstanbul’daki bir özel üniversiteye kaydolan kızım için 1 milyon 100 bin lira bir yıllık eğitim ücreti ödedik. Psikoloji bölümünde yüksek lisans ücretleri, pilotaj bölümüyle yarışıyor. Bitti mi? Yok. Aylık 36 bin liraya da bir oda bir salondan oluşan eşyalı bir daire kiraladık. İki aylık depozito, emlakçı parası ve peşinat derken bir anda 144 bin lira da oraya ödeme yaptık. Evin öte berisi derken yapılan harcama 200 bin liraya dayandı. Neyse ki aile büyüklerinin de desteğiyle bu giderlerin altından kalkabildik.
Bizim berberin şansı da yaver gitmiş. Ertesi gün sevinçle beni aradı: “Abi yurt çıktı. Yarın gidip kaydımızı yaptıracağız” dedi. Onun adına sevindim. Peki ya yurt çıkmayanlar? Barınacak yeri de parası da olmayanlar?
Bunu düşünürken kendi öğrencilik yıllarım aklıma geldi. Ben de 1990 yılında açıkta kalmıştım. O yıl Isparta’da Mühendislik Fakültesi İnşaat Teknikerliği bölümünü kazanmıştım. Ama yurt çıkmamıştı ve kalacak bir yerim de yoktu. Kalacak yeri olmayanlar tarikatların ve cemaatlerin kucağına düşüyorlardı. Bu tehlikeyi ilk o zaman fark etmiştim.
Neyse ki onların kucağına düşmeden, sağ olsun rahmetli annem Davraz Mahallesi’nden bir ev kiralamıştı benim için. Okulun ikinci döneminde yurt çıkınca KYK’ya geçmiştim. O yıl tekrar üniversite sınavına girince bu kez İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünü kazanmıştım. Isparta Çünür’deki KYK yurdundan İstanbul Kumkapı’daki Kadırga öğrenci yurduna nakil olmuştum.
Benim peşimden ertesi yıl İstanbul’a gelen Lara’daki Kum Heykeli Müzesi’nin işletmecisi, Antalya Lisesi’nden sınıf arkadaşım Cem Karaca Beşiktaş’taki benim okulumun tam karşısındaki Serencebey Sokağı’nda ev kiralamıştı. Kendisi İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünü kazanmıştı. Sonra bir müddet onunla kaldım. Ardından da üniversitedeki sınıf arkadaşım Hakan Ataman ile Üsküdar’da Zeynel isimli bir arkadaşın yanına taşındık. Oradan da bir başka eve geçtik.
Son kaldığımız ev giriş kattaydı. Hatta yazın yağmur yağınca evi akrepler basmıştı. İstanbul’un göbeğinde o akrepler nereden çıkmıştı, hâlâ çözebilmiş değilim. Hatta o yağmurda evleri basan suda ölenler de olmuştu İstanbul’da. Bizim evi hem su, hem de akrepler basmıştı. Neyse ki akrepten korkmadığımız için evimizi de değiştirmedik. Mezun oluncaya kadar da oturduk. O dönemde Büyükşehir Belediye Başkanı da Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Aradan tam 30 yıl geçmiş. Öğrencilerin barınma sorunu çözülebilmiş değil, aksine bu sorun daha da derinleşmiş. Sadece öğrencilerin değil, milyonlarca vatandaşın meselesi hâline gelmiş barınma sorunu.
Emekli maaşları belli. Asgari ücret ortada. Antalya’da üniversite öğrencileri okul masraflarını karşılayabilmek için gece gündüz demeden çalışıyorlar. Kimi moto kuryelik yapıyor, kimi de garsonluk. Bu yüzden bu öğrencilerin çoğu okullarını da zamanında bitiremiyorlar. Oradan oraya savrulup duruyorlar.
Türkiye’de 200 civarında üniversite var. 2024 verilerine göre üniversite sayısı bakımından Türkiye dünyada 25’inci sırada yer alıyor. Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) 2023-2024 akademik yılı istatistiklerine göre Türkiye’de üniversitede okuyan öğrenci sayısı 7 milyon 81 bin 289. Bunun 2 milyon 927 bin 308’i uzaktan ve açıköğretim programlarında okuyormuş.
Özetle nüfusumuzun neredeyse yüzde 10’u üniversite öğrencilerinden oluşuyor. Bu öğrencilerin yüz binlercesi de ailelerinden uzakta başka illerdeki üniversitelerde eğitim görüyor. Bu öğrencilerin büyük bir bölümü barınma sorunu yaşıyor. Bu yükün altından ailelerin kalkabilmesi mümkün değil.
Ne yapıp edip bu çocukların barınma sorununu çözmeliyiz. Bu işi cemaatlere bırakmamalıyız. Bunun tehlikesini 15 Temmuz’da gördük.
Nüfusun yaşlanmasından yakınıyoruz. Doğum oranlarının düşmesinden dertliyiz. Bu derdin devasını bulmak ise ülkeyi idare edenlerin görevidir. Çünkü insanlar bakamayacakları çocuğu dünyaya getirmek istemiyorlar. Ekonomik olarak çocuklarının da sıkıntı yaşamasını istemiyorlar. Eğer doğum oranlarını artırmak istiyorsak, önce ekonomik sorunları çözüp insanca yaşama imkânı sunabilmeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.