
Gürsel Demirok
Manifest grubu ve milli güvenlik
"Manifest grubunu gözaltına aldılar. Konserleri de iptal oldu. Bunu yazın. Yakında kızlarımızı da açık giyiniyorsunuz diye alırlar. Araplardaki, İran’daki gibi sokakda Ahlak polisleri gezer. Beğenmezlerse kıyafetini vururlar jopu. Ne olacak oraya doğru gidiyoruz. Yakında diğer şarkıcıları da alırlar. Sonra da sokağa inerler."
Bu mesajı bir kadın okurumdan aldım. Yazdıklarından ne denli tepkili ve kaygılı olduğu görülüyor. Tek tepkili ve kaygılı olan o değil. Ancak iç politikada yaşanan akıl almaz gelişmelere o denli odaklandık ki bu tür gelişmeler geri planda kalıyor. Oysa üzerinde durulması, düşünülmesi gereken bir konu.
Manifest oldukça kısa zamanda yükselişe geçen bir grup. Bir ajansın yetenek yarışmasını kazanarak ilk adımı atmışlar. Ardından Şubat ayında İstanbul'da verdikleri lansman konseriyle sahne hayatına başlamışlar. Aradan geçen sürede birçok festival ve sahnede on binlerce hayranıyla bir araya gelmişler. Gelmeye gelmişler ama sahnedeki kıyafetleri ve danslarıyla birilerini tedirgin etmişler.
Grubun İstanbul'da gerçekleştirdiği bir +18 konser sonrası, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, grubun sahne performansını gerekçe göstererek "hayâsızca hareketler" ve "teşhircilik" suçlamalarıyla resen soruşturma başlatmış. Sosyal medyada hedef gösterilen grup üyeleri ifadeye çağrılmış. Grubun sosyal medya paylaşımlarına Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın başvurusu üzerine de "milli güvenlik" gerekçesiyle erişim engeli getirilmiş.
Grubun sergilediği görüntüler her müzik konserinde karşımıza çıkabilecek nitelikte. Milli güvenlik ve kamu düzeniyle nasıl ilişkilendirildi anlamış değilim.
Bu kararın, milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması gibi gerekçelerle bağdaştırılması güç.. Milli güvenlik ve kamu düzeni bir konser görüntüleriyle bozulamaz.
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde beş yıl Daire Başkanı olarak görev üstlendim. Genel Sekreterlikte iç ve dış güvenliğimize yönelik tehditleri ve bu tehditlere karşı alınabilecek önlemleri değerlendirirdik. Gündemimizde bu tür bir konu hiçbir zaman yer almadı. Milli Güvenlik Kurulu'nun gündemine böyle bir konunun getirilmiş olabileceğini de hiç düşünemiyorum. Erişim engelinin hangi gerekçelerle alındığını da anlamış değilim.
Medyada, bu kararın bir başka örneğinin yakın zamanda Grup Yorum hakkında verildiği hatırlatılıyor.
Grup Yorum'un 2006-2024 yıllarında YouTube'da 56 farklı kanalda yayınlanan ve toplamda 205 milyon kez izlenen 450'den fazla videosunun, 5651 sayılı yasanın 8/A maddesi kapsamında, "milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması" gerekçesiyle erişime engellendiği belirtiliyor. Grup Yorum'un Haziran başında Youtube, Spotify ve Apple Müzik üzerinden albümlerinin sansürlenmesinin söz konusu olduğu anımsatılıyor..
"Yine benzer bir şekilde milli güvenlik ve kamu düzenin korunmasıyla ilgili madde kullanılarak bu karar alınmıştı. Benzer bir durum şu an Manifest grubunun konser görüntülerine ilişkin olarak verildi." deniliyor.
Erişim engeline konu olan ilgili yasa maddesine dair Anayasa Mahkemesi'nin önemli kararları olduğuna uzmanlar dikkat çekiyor..
"Anayasa Mahkemesi zaten 8/a maddesinin yapısal sorunlar taşıdığını ve anayasaya aykırı olduğunu hükmetti 2023 yılında ancak yasa halen yürürlükte. Keyfiyete izin veren bu hükümle birlikte bu karar da genişleyebilir. Yarın öbür gün Manifest grubunun YouTube videoları için de kullanılabilir." diyorlar.
İnternet ortamında yapılan yayınlarla alakalı düzenlemeleri içeren 5651 sayılı kanunun 8/A maddesine göre şu durumlarda içeriğin çıkarılması ya erişime engellenmesi yönünde karar verilebiliyor:
Yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması
Milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması
Suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması
Manifest, iptal edilen turne kapsamında İzmir, Konya, Antalya, Adana, Gaziantep, Eskişehir, Samsun, Trabzon ve Ankara'da sahne alacaktı.
Manifest Grubuna yönelik kararlara tepki gösteren yurttaşlar, yasakçı zihniyetin kimi TV kanallarının sabahları kadınlara yönelik programlarını denetim veya gözetim altına almaları gerektiğini belirtiyorlar.
Grupla ilgili yasakları ilk duyduğumda geçmişteki türban yasağı aklıma geldi. "Acaba geçmişte " türbana özgürlük" için talepler de bulunanlar bugün bu gençlerin özgürlüklerine de sahip çıkarlar mı?" diye düşündüm. Ne safça bir düşünce değil mi benimkisi.
Bir zamanlar, “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olmanın onurunu taşıyan Türkiye, bugünlerde kendi varlık sebebini sorgulayacak noktaya savrulmuş durumda. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin en temel ilkesi olan laiklik, yalnız din ve devlet işlerinin ayrılığı değil, aynı zamanda bireyin yaşam biçimine güvenceydi. Kadının giyimine karışılmadığı, sanatın sansürlenmediği, üniversitelerin özgür, hukukun bağımsız olduğu bir ülke idealiydi.
Çeyrek asırlık AKP iktidarı, bu mirası adım adım aşındırdı. "Milli irade" kavramının arkasına saklanarak özgürlükleri, daralttı, çoğulculuğu zayıflattı ve farklı yaşam tarzlarını tehdit eden bir zihniyeti kurumsallaştırdı. Bugün sokakta bir kadının kıyafeti polis sorgusuna konu olabiliyor. Sahneye çıkan bir müzik grubunun kostümü savcılığın konusu olabiliyor..
Bugün gelinen noktada, “çoğunluk iradesi" adı altında çoğunluğun yaşam tarzı dayatması, demokrasinin değil otoriterliğin göstergesidir. Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir. Aynı zamanda bireyin haklarının, özgürlüklerinin ve hukukun üstünlüğünün korunmasıdır.
Laik bir ülkede sanat, bireysel tercih ve ifade özgürlüğü devletin değil, toplumun zenginliğidir. Ancak bizde durum tam tersine dönmüş durumda. “Ahlak" adı altında bireyler fişleniyor, yaşam tarzları baskı altına alınıyor. Oysa unutmamak gerekir ki, ahlâk toplumsal mutabakatla, vicdanla ve bireyin özgür iradesiyle yaşar. Polisiye önlemlerle değil.
Sorulması gereken soru şu: Çeyrek asırlık AKP iktidarının sonunda biz hangi toplumsal düzeni inşa ettik? Özgür yurttaşların eşitliği üzerine kurulu bir demokrasi mi, yoksa baskılanmış bireylerin korkularıyla sindirildiği bir düzen mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.