
Aslı Dönmez
Dalgakıran: Hayatın Sahil Güvenliği
Dalgakıran, kelime anlamı olarak "dalgaları kıran" demek ama biz bunu pek çok şeye uyarlayabiliriz: Hayatın sert rüzgârlarını, aniden yükselen öfke dalgalarını, beklenmedik tsunami etkilerini... Sonuçta herkesin hayatında bir dalgakırana ihtiyacı var, değil mi? Ama ne yazık ki bazen tam da en büyük fırtınada fark ediyoruz ki, "dalgakıran sandığımız şey meğer denize düşen bir tahta parçasıymış."
Hadi gelin, bu sağlam taşlardan yapılan dalgakıranları alıp insan hayatına bir uyarlayalım. Sonuçta, tarih boyunca insanlar limanlarını korumak için bu yapıları inşa ettiyse, bizim de hayatımızda bazı şeyleri koruyacak "dalgakıran sistemleri" olmalı!
Dalgakıranların Tarihçesi: İnsanoğlu Niye Sahilini Korumak İster?
İnsanoğlu tarihin başından beri denizle mücadele etti. Hatta o kadar ki, denizin fırtınasına karşı korunmak için M.Ö. 5. yüzyılda Antik Yunanlılar ilk dalgakıranları inşa etti. Daha sonra Romalılar bu işi mühendislik harikası haline getirdi. Osmanlı da limanlarını korumak için mendirekler inşa etti.
Peki, biz neden hayatımıza bir "dalgakıran sistemi" kuramıyoruz? Bıraksak hayatımıza kim girse sahilimize vuruyor, kim gitse kıyımızı talan ediyor. Eskiden sahili korumak için taş üstüne taş koyarlardı, biz ise "Belki değişir" diye umudumuzu üst üste koyuyoruz. Ama ne oluyor? Sonuç: Sahilimiz harap, ruhumuz paramparça.
Hayatta Dalgakıran Olmak ya da Dalgalara Kapılmak
Bazı insanlar tam anlamıyla bir dalgakıran. Yanında olunca, ne fırtına hissediyorsun ne de dev dalgalara kapılıyorsun. Ama bazıları var ki... İşte onlar sahile vuran dev dalgalar gibi! Bir gelir, her şeyini siler süpürür, sonra bir bakmışsın, geriye sadece yosun kokusu kalmış.
Peki, kimler bizim hayatımızın dalgakıranı?
Aile: Evet, çoğu zaman ailemiz bizim için bir dalgakıran olur. Seni en büyük dalgalardan bile korurlar. Ama bazı ebeveynler var ki, bir bakmışsın, seni korumak yerine seni dalganın tam ortasına bırakıp "Hadi yüzmeyi öğren" diyor.
Dostlar: Gerçek dost, seni dalgalardan koruyandır. Sahilde seni rüzgâra karşı siper eden mi, yoksa seni alıp denize atan mı? Öyle arkadaşlar var ki, "Hadi gel suya girelim" diyerek seninle birlikte dalgaya dalarlar ama fark edersin ki onların can yeleği var, seninki ise taş gibi batıyor.
İş Hayatı: Patronun dalgakıran mı, yoksa tam tersi bir fırtına mı? Bazı iş yerleri var ki, öyle bir dalgalanıyor ki haftanın beş günü boğulup, hafta sonu kıyıya vuran bir deniz kabuğu gibi hissediyorsun.
Modern Zamanlarda Dalgakıran Eksikliği: Sahil Güvenliğimiz Nerede?
Eskiden insanlar büyük taşlardan dalgakıran yapardı. Şimdi ise sosyal medyada iki motivasyon sözüyle "mental sağlık" kalkanı oluşturmaya çalışıyoruz. Ama bazı insanlar farkında olmadan çevresindeki dalgakıranları yıkıyor. İşte birkaç örnek:
"Pozitif düşün, olur biter!" diyenler: Tamam güzel kardeşim, dalgalar da "Ben sakin olmaya çalışıyorum" diye düşünüyor olabilir mi? Bazen gerçekten sağlam bir bariyere ihtiyacımız var.
"Kendi başına halletmelisin!" baskısı: Pardon ama neden fırtınanın ortasında denize atılıyoruz? Destek almak neden bu kadar suçmuş gibi gösteriliyor?
"Hep güçlü olmalısın!" baskısı: Dalgakıran bile bazen onarıma giriyor, neden insanlar hep "dimdik" durmak zorunda olsun?
Dalgakıran Mıyız, Yoksa Dalgaların Savurduğu Kum Taneleri Mi?
Hepimiz ya birinin dalgakıranı oluyoruz ya da birileri bizim için dalgakıran oluyor. Ama bazı insanlar vardır ki, bırakın dalgakıran olmayı, tam tersine sahili paramparça eden bir kasırga gibi hayatımıza dalarlar.
Peki, siz kimin için dalgakıransınız? Ve kim sizin sahilinizi koruyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.