27 MAYIS VE SONRASI

24 Haziran 1960 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan törende Milli Birlik Komitesi üyesi 38 kişinin her biri ayrı ayrı şu yemini etmişti: “Bir karşılık beklemeden, ahlak, adalet, hukuk ve insan hakları prensiplerinden ve vicdani kanaatlerimden başka bir sınırla bağlı olmaksızın, kendimi Türk Milletine adadım. Vatanın ve milletin mutluluğuna ve milletin egemenliğine aykırı bir ülkü gütmeyeceğim. Demokratik Cumhuriyeti yeni Anayasaya göre düzenlemek ve iktidarı yeni Meclise devretmek ülküsüne bağlılıktan ayrılmayacağım. Bunun için şerefim, namusun ve mukaddesatım üzerine ant içerim!”

27 Mayıs harekâtı, Türk Devrimini askıya alan, onun kanunlarına aldırmayan ve Kemalist çizgiden sapan bir hükümete müdahale için yapılmıştır. Türk Ordusunun yaptığı harekâtın ana maksadı, Türk Devriminin devamını sağlamaktı. İhtilâli yapanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaybolan temel niteliklerini ve bozulan devlet yönetimini yeniden düzenleyerek, yönetimi kısa sürede halkın yeni temsilcilerine teslim etmek istemişlerdi. Devleti yönetemeyen, halkı refaha erdiremeyen hükümetlere yapılan bu tür müdahalelerin ceridesi (günlüğü) ve ders notları, İttihat ve Terakki’den beri bir yerlere yazılmış olsaydı eğer, şimdiki kavram kargaşası yaratılmayacak, devrim, darbe, müdahale kelimeleri birbirinin yerine kullanılmayacaktı.

Şevket Süreyya Aydemir’in “İhtilalin Mantığı” ile Abdi İpekçi ve Ömer Sami Coşar’ın birlikte yazdıkları “İhtilalin İçyüzü” adlı kitaplar, 27 Mayıs ile ilgili yazılan bütün kitapların en önemlileridir. 27 Mayıs 1960 hareketi, birkaç gazeteci ve tez hazırlayan birkaç öğrenci dışında bilim adamlarınca, sosyolojik ve politik incelemeye tabi tutulmamıştır. “Türkiye’de ordu ve siyaset ilişkileri” üzerine yazılmış eserler de bu konuda beni tatmin etmedi. Ordu ve siyaset denklemini bizimkilerden önce yabancı sosyologlar daha ayrıntılı ve tarafsız incelemiş olabilirler. Yıllar önce Avrupa Birliği çerçeve belgesi içinde maddeleştirilen “Türk Ordusu’nun bağımsız otoritesinin sivil otorite emrinde hareket etmesini” isteyen dayatmalar, onların bizi bizden daha iyi çözümlediklerinin kanıtıdır.

Milli Birlik Komitesi üyeleri, başlangıçtaki yeminlerine sadık kalmak uğruna birbirlerine düşmeselerdi, yönetimi hemen devretmeselerdi ve milli demokratik devrimin gerekleri yerine getirildikten sonra genel seçime gidilebilselerdi bugün Türkiye daha başka yerde olacaktı. Belki üç siyasetçi İmralı’da, iki yıl sonra da üç subay Ankara’da asılmayacak, 12 Mart muhtırası verilmeyecekti. Belki de 12 Eylül harekâtı yapılmayacak, 28 Şubat 1997 günü MGK kararları okunmayacak ve 27 Nisan 2007 günkü Genelkurmayın internet bildirisi yazılmayacaktı. 15 Temmuz 2016 gününü ise bütün bunlardan ayrı değerlendirilir. O bir dinci kalkışmaydı ve gene ordu içindeki Kemalist damar tarafından bastırıldı.

Benim kuşağım (askeri, sivili, öğrencisi ve işçisiyle 68 kuşağı denilen kuşak) bu dönemde yetişmiş ve bu dönemde cumhuriyet, devlet, millet, halk, laiklik ve devrim kavramları ile tanışmıştır. Acaba temel rahatsızlıklarımızın çözülmeyişinin nedeni, 1960 sonrası süreçte bir virüs gibi beynimize giren Avrupa sosyal demokrasisinin veya yeni serbest piyasa ekonomisinin cazibesine kapılan dinci siyaseti hoş görerek laikliği arka plana iten “neo” aydınlarımız mıydı?

1961 Anayasasıyla devlet yapısında, sosyal ve siyasal kurumlarda devrim niteliğindeki köklü değişikliklerin uygulandığını bilmekteyiz. Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı, Kredi ve Yurtlar Kurumu, Türk Standartlar Enstitüsü, Basın İlan Kurumu ve diğerleri Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yeni kurumlarıydı. Özgür basın, özerk Üniversite ve özerk TRT halkın önünü açıyor, yeni grev ve toplu sözleşme hakları toplumda örgütlenmenin ve dayanışmanın güçlenmesini sağlıyordu. Gerçekten bir dönem kapanmış, siyasal ve sosyal yeni felsefelerle, yeni siyasetçilerle yeni bir dönem başlamıştı.

Kazanılan bunca deneyimden ve çıkarılan yığınla dersten sonra, toplumsal eşitlik sağlanamamış, demokratik ortam ve hakça koşullar yaratılamamıştır. Toplumun değer yargıları çiğnenerek tarladaki, fabrikada, çarşıda ve pazardaki halk hep göz ardı edilmeye devam edilmiş ve edilmektedir. 15 Temmuz 2016 kötü günündeki hariç, yakın tarihimizdeki bütün askeri müdahaleler, Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk devriminin devamı için birer fırsat olmuş ama bu fırsatların kaçması bir yana, 27 Mayıs müdahalesi dışındakiler “devrim” düşüncesinden uzak kalmışlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cumhur Utku Arşivi

Bunalıyoruz!

27 Ağustos 2025 Çarşamba 14:46

Kürt Gailesi

14 Ağustos 2025 Perşembe 15:27

SIHHİYE!

29 Temmuz 2025 Salı 10:30

YANGIN VAR!

07 Temmuz 2025 Pazartesi 11:19

CUMHURİYET HALK PARTİSİ’Nİ YÖNETEBİLMEK

25 Haziran 2025 Çarşamba 10:15

MERMERLİ PLAJI VE YETKİN AKIL

12 Haziran 2025 Perşembe 11:30

TRUMP’IN BÜYÜKELÇİSİ

06 Haziran 2025 Cuma 10:46

OYUNA GELMEYİN!

22 Mayıs 2025 Perşembe 14:55

GÜNDEMİ DEĞİŞTİRMEK!

14 Mayıs 2025 Çarşamba 10:30