Gürsel Demirok

Gürsel Demirok

Yetki Karmaşası: YSK, Anayasa ve Yargı Organları Arasında Tehlikeli Bir Sarkaç

Türkiye’de demokrasinin en hayati güvencesi, serbest ve adil seçimlerin şeffaf ve öngörülebilir biçimde gerçekleştirilmesidir. Bu sürecin anayasal bekçisi ise tartışmasız şekilde Yüksek Seçim Kurulu’dur (YSK). 1982 Anayasası’nın 79. maddesi, seçimlerin “yönetim ve denetimi”nin YSK’ya ait olduğunu, alınan kararların ise “kesin” olduğunu hükme bağlayarak bu kurumu özel ve ayrıcalıklı bir konuma yerleştirir.

Ancak son yıllarda, bu açık ve net anayasal çerçeve, normatif ve yargısal müdahalelerle aşındırılmakta, yetkiler arasında giderek büyüyen bir gri alan yaratılmaktadır. Bu karmaşa, sadece teknik bir yetki sorunu değil, Türkiye’nin demokratik meşruiyetini doğrudan tehdit eden yapısal bir kırılma riski taşımaktadır.

YSK’nın Anayasal Konumu ve Münhasır Yetkisi

Anayasa’nın 79. maddesi yalnızca lafzıyla değil, ruhuyla da açıktır: Seçim süreci, tüm yönleriyle –sandık kurullarının oluşturulmasından, aday listelerinin denetimine; oy verme işlemi ve itirazlardan, sonuçların kesinleştirilmesine kadar– sadece ve yalnızca YSK’nın yetki alanındadır.
Bu münhasır yetki, hukuk devletinin öngörülebilirliği kadar, siyasi istikrarın da anahtarıdır. Aksi halde, her mahkemenin seçim sürecine farklı yorumlarla müdahale ettiği bir ortamda, ülke yargısal bir kaosa sürüklenir.

HMK m.2 ile Genişletilmeye Çalışılan Yargı Alanı: Sessiz Bir Gasp mı?

Bu kadar net bir tabloya rağmen neden bir belirsizlikten söz ediyoruz?

Yanıt, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 2. maddesinde gizli. Bu madde, “kanunen başka bir mahkemeye bırakılmamış” tüm malvarlığı ve kişilik haklarına ilişkin davaların Asliye Hukuk Mahkemeleri’nce görülmesini öngörür. Buradan yola çıkarak, bazı Asliye Hukuk Mahkemeleri, siyasi partilerin iç seçimlerine, kongrelerine ya da aday listelerine müdahil olma yoluna gitmektedir.

Ancak buradaki kritik hukuki hata şudur: Hiçbir özel kanun, siyasi partilerin seçim süreçlerine veya genel seçimlerin yürütülmesine dair açıkça Asliye Hukuk Mahkemelerine görev vermemiştir. Bu tür davalar, doğrudan Anayasa ile YSK’ya tanınmış yetki alanına müdahale anlamına gelir.

Örnek vermek gerekirse, bir Asliye Hukuk Mahkemesi'nin, bir siyasi partinin il kongresi sonucunu iptal etmesi ya da aday listesini geçersiz sayması, yalnızca kanunların lafzına değil, anayasal düzenin ruhuna da aykırıdır. Bu, açık biçimde yetki gaspı ve “görev tecavüzü”dür.

Karşı Görüş: “YSK Denetlenemez mi?” Argümanına Cevap

Bazı hukukçular, YSK kararlarının “kesin” nitelikte olmasının denetimsizlik doğuracağını ve bu durumun yargısal dengeye zarar vereceğini savunmaktadır. Ancak bu görüş iki önemli noktayı göz ardı etmektedir:
YSK’nın denetim dışı olduğu alan, yalnızca seçim süreciyle sınırlıdır. Bu, anayasal bir zorunluluktur.
YSK’nın kararlarının yargı denetimine kapalı olması, hukuki keyfiliğe değil, süreç güvenliğine hizmet eder. Seçim sonuçlarının sürekli dava konusu olması, demokratik istikrarı imkansız hale getirir.

Dolayısıyla bu argüman, iyi niyetli olsa da, anayasal normlar ve sistemsel gereklilikler karşısında yetersiz kalmaktadır.

Savcılığın Tarafsızlığı: Hukuki Sınır Nerede Başlar?

Bu yetki bulanıklığına bir de cumhuriyet savcılarının zaman zaman geliştirdiği siyasi nitelikli açıklamalar eklendiğinde, tablo daha da kaygı verici hale gelir.

Savcılık kurumu, demokratik hukuk devletlerinde tarafsızlık ve bağımsızlık ilkesiyle çalışır. Savcının görevi, ceza soruşturması yürütmektir; siyasi süreçlere dair yorum yapmak ya da taraf olmak değildir.
Aksi davranışlar, yalnızca meslek etiği ihlali değil, aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi çerçevesinde güvence altına alınmış adil yargılanma ve silahların eşitliği ilkelerinin de ihlalidir. Savcının siyasallaşması, yargının tamamına olan güveni temelden sarsar.

Sonuç: Demokratik Netlik Bir Zorunluluktur

Elit okurların da iyi bildiği üzere, demokrasiler, ancak net yetki sınırları ve kurumsal dengeler üzerine inşa edilebilir. Türkiye’nin acilen ihtiyaç duyduğu şey, seçim süreçlerine ilişkin bu gri alanları açık ve bağlayıcı düzenlemelerle ortadan kaldırmaktır.

-YSK’nın anayasal konumu ve kesin yetkisi her platformda yeniden ve net şekilde teyit edilmelidir.

-Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin HMK m.2’ye dayanarak siyasi seçim süreçlerine müdahale etmesinin önüne geçilmeli, bu konuda açık içtihat ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

-Savcılık makamı, siyasi söylemlerden uzak durmalı; aksi davranışlar hakkında gerekli idari ve adli işlemler gecikmeden başlatılmalıdır.

Unutulmamalıdır ki, hukukun üstünlüğü, net kurallar ve bu kurallara sadakatle ayakta kalır. Seçim gibi hayati bir demokratik süreçte yaratılacak her türlü yetki karmaşası, nihayetinde demokrasimizin kredibilitesine yapılan derin bir kesinti anlamına gelecektir.

Bu indirime izin vermemek, hukukçuların, yargı mensuplarının ve her bilinçli vatandaşın ortak sorumluluğudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürsel Demirok Arşivi

Uluslararası toplum sınıfta kaldı

03 Eylül 2025 Çarşamba 11:00

Zafer Bayramı Kutlamalarının Ardından

31 Ağustos 2025 Pazar 14:48

Büyükşehirlere kadın başkan

25 Ağustos 2025 Pazartesi 10:53

Siyasette psikolojiyi kullanan kazanır

19 Ağustos 2025 Salı 10:57

Bıçak kemikte

16 Ağustos 2025 Cumartesi 14:01

Siyaset halka kulak vermeli

07 Ağustos 2025 Perşembe 13:02

Geçmişi Korumak Geleceğe Sahip Çıkmaktır

04 Ağustos 2025 Pazartesi 11:31

Orman yangınları nasıl önlenebilir?

31 Temmuz 2025 Perşembe 10:56

İLERİ YAŞTA SİYASET

21 Temmuz 2025 Pazartesi 10:39