06.04.2020 tarihinde yine bu köşede yayımlanan “Toplumsal Dayanışma ve Ötesi” başlıklı yazımıza son verirken; Ankara ve İstanbul BŞ. Belediyelerince Koronavirüs salgını nedeniyle sıkıntıya düşen yoksul yurttaşlar için başlatılan Bağış Kampanyalarının, İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklanarak banka hesaplarının bloke edildiği (geçici olarak elkonulduğu) haberleri üzerine, bu karara ilişkin düşüncelerimizi açıklamayı başka bir yazıya bıraktığımız için bugün kaldığımız yerden başlamak istiyoruz. 


O gün de sıcağı sıcağına belirtiğimiz gibi İçişleri Bakanlığının ‘izin alınmadığı’ gerekçesiyle Bağış Kampanyalarını yasaklamasına ilişkin işlemi; siyasal nitelikte, hukuka ve yerleşik uygulamalara açıkça aykırı ve yok hükmünde bulunmakla, salgınla savaşta toplumsal dayanışmaya vurulan bir darbe olmuştur aslında…. 
                                                                                                                                                          

Nitekim devlet örgütlenmesi/teşkilatı içinde; Anayasal bir kurum (AY.127) olarak yer alan, yerel (mahalli) yönetimler arasında sayılan ve özel bir yasası da bulunan Belediyelerin, yerinden yönetim ilkesine göre kuruldukları il ve ilçelerde toplumsal yaşamın her alanındaki kamusal görev ve sorumlulukları geniş biçimde sayıldıktan sonra, yetki ve imtiyazlarına (ayrıcalıklarına) da doğal olarak yasada yer verilmiştir.


Yasal Düzenlemeler                                                                                                         


Yürürlükte bulunan yasalarda, Belediyelerin bağış toplama yetkisine ilişkin kurallar arasında; 03.07.2005 tarih ve 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun ‘Belediyenin Yetki ve İmtiyazları’ başlığını taşıyan 15/1-i maddesinde, “Borç almak, bağışları kabul etmek” yetkisinin, ‘Meclisin Görev ve Yetkileri’ başlığını taşıyan 18/1-g maddesinde “Şartlı bağışları kabul etmek” yetkisinin, ‘Belediye Başkanının Yetkisi’ başlığını taşıyan 38/1-l maddesinde “..şartsız bağışların kabul edilmesi” yetkisinin mevcut bulunduğuna yer verilmiş; ‘Belediyenin Gelirleri’ başlığını taşıyan  59/1-g maddesinde ise “Bağışlar” ın gelirler, 60/1-i maddesinde “Şartlı bağışlarla ilgili harcamalar” ın da denetime açık giderleri içinde sayılmıştır.


Ayrıca,10.07.2004 tarih ve5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda ‘Büyükşehir Belediye Başkanının Görev ve Yetkileri’ başlığını taşıyan 18/1-g maddesinde “Yetkili organların (Belediye Meclisi) kararını almak şartıyla, karşılıksız bağışları kabul etmek ve gerekli tasarruflarda bulunmak” görev ve yetkisinin bulunduğu vurgulanmış, ‘Büyükşehir Belediyesinin Gelirleri” başlığını taşıyan 23/1-n maddesinde “Şartlı veşartsız bağışlar” ın Belediyelerin gelirleri arasında sayıldığı, diğer konuların da Belediye Kanunu’na koşut olarak düzenlendiği görülmüştür.


Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu yasal düzenlemeler karşısında; doğal ve geleneksel olarak seçildiği yerin Şehremini (güvenilir adamı) kabul sayılan Belediye Başkanlarının; bugün olduğu gibi olağanüstü dönemlerde sıkıntıya düşen işsiz, dar gelirli ve yoksul yurttaşların zorunlu gereksinimlerini karşılamak için sosyal hizmet ve yardımda bulunmak, bu amaçla bağış kabul etmek, kampanyalar düzenlemek görev ve yetkisinin bulunduğu, bu yetkilerini de öteden beri başkaca bir orunun (makamın) iznine bağlı olmadan kullana geldikleri, herkesçe bilinen somut  bir olgu olduğu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde anlaşılmıştır sanırız.                                                                    


Bu somut olgulara karşın, yurttaşların güven ve erinç içinde yaşamasını sağlamakla birinci sırada görevli ve sorumlu olan İçişleri Bakanlığının, tutarsız kimi gerekçelerle gönüllü Bağış kampanyalarını yasaklamasının; hakkaniyete aykırı düşmesi bir yana, halen büyük kayıplar verilerek yürütülmekte olan salgınla savaşta yaşamsal derecede önem taşıyan Toplumsal Birlik ve Dayanışmaya vurulan ağır ve haksız bir darbe olduğunu da hiç duraksamadan söyleyebiliriz elbet.


Bakanlığın Gafleti mi?                                                                                                               


İçişleri Bakanlığı'nın 30.03.2020 tarih ve 6051 sayılı genelgesinde, Ankara ve İstanbul Belediyelerinin Bağış kampanyalarını yasaklama gerekçesini, 23.06.1983 tarih ve 2860 Sayılı Yardım Toplama Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kişi ve kuruluşlar, yetkili makamdan izin almadan yardım toplayamazlar” hükmüne dayandırmıştır.  


Oysa bu yasanın, genel gerekçesi ve 1. maddesinde belirtilen amacından da anlaşılacağı gibi gerçek kişiler ile dernekler, vakıflar, sendikalar gibi tüzel kişi ve kuruluşların yardım toplamasına ilişkin olması karşısında, kamu kurumu niteliğinde ve kendine özgü yasası olan Belediyeler hakkında uygulama olasılığının da bulunmadığı bilindiği halde, Bakanlıkça uygulamada gaflete düştüğünden söz edilebilir mi artık!


Kurumlara Tanınan Ayrıcalıklar                                                                                                       


Kaldı ki yasakoyucu, hangi kuruluşların yasanın kapsamından ayrık tutulduğunu  vurgulayarak, değişik uygulamaların önüne geçmek için yasanın 31’nci maddesinde, “Mevzuat hükümlerine göre bazı derneklere, vakıflara, meslek kuruluşlarına ve kamu kuruluşlarına tanınmış hak ve ayrıcalıklar saklıdır” hükmüne yer vermekle, özel yasalarında Bağış toplama ‘yetki ve imtiyazı’ tanınmış Belediyeler gibi kamu kurumu niteliğinde olan kuruluşlar için bu yasanın uygulan(a)mayacağı anlatılmak istemiş ama, bu bile Bakanlığın anlamasına yetmemiş olacak ki böylesi ucube bir genelgeyi -yasanın ayrık hükmüne karşın- hiç yüksünmeden topluma dayatabilmiştir.


Demokratik bir hukuk devletinde yeri olmayan tam bir ‘hükümet tasarrufu’ (yönetimin yasal dayanağını bulamadığı konularda inisiyatif kullanması) niteliğinde bulunan keyfi işlemin; hukuka ve yerleşik uygulamalara mutlak aykırı ve yok hükmünde bulunması karşısında, geleceğe yönelik olarak kaldırılması ya da geri alınması yoluyla hukuksal varlığına derhal son verilmesi, hukuka bağlılığına inanmak istediğimiz bir yönetimden beklenirken; tam tersine yapılan yeni bir işlemle anılan Belediye Başkanları hakkında  soruşturma açıldığı kaygı ve esefle görülmüştür. Şaka gibi ama, ürkütücü bir gerçek!..


Ne var ki İçişler Bakanlığı'nın akıl almaz uygulamaları, bununla sınırlı kalmayıp 10 Nisan’da Korona salgınıyla ilgili olarak, iki gün süre ile sokağa çıkılmasını -yetkisi de olmadığı halde- yasaklarken, halkın sokağa dökülmesine neden olan Genelgesi de yönetimin hukuk dışı işlem ve eylemlerinin tipik bir örneği olarak, Adalet tarihinin kara sayfalarında yerini alıp, belleklerden hiç silinmeyeceğini de şimdiden söyleyebiliriz.   


Sonuç: İşte, birlik ve dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan şu günlerde, ‘hal-i pür melalimiz’ ne yazık ki böyle, sevgili okurlar! Bu durumda, yarın ne olacağını bilemediğimiz için burada, şunu da belirtelim ki öteden beri ülkemizi saran ve devletin tepelerine kadar bir virüs gibi yayılan ilkel ve bağnaz zihniyetin, her gün dağlanan yüreğimizle kıran kırana savaştığımız Korona salgınından daha büyük bir tehlike olduğunu ve giderek artacağını asla unutmadan evde kalın, sağlıcakla kalın!       

Ertan URUNGA, EmekliYargıç