Hukuk devletlerinde suç varsa, ceza da vardır. Suç ve ceza hukukla tanımlanır. O yüzden de hesaplaşma ya da helalleşme yolu ile sorunlar çözülmez! Hesaplaşma ve helalleşme gibi kavramlara, modern toplumlar da yer yoktur! Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı bunun içindir!

 

Bu günlerde sıkça dile getirilen “helalleşme” ve “hesaplaşma” sözcükleri bana biraz çağdışı ve ilkel kavramlarmış gibi geliyor! Bence suç işleyenin suçu; kanunda tanımlanmış olmalı ve o suçun cezası da alt ve üst limitleri ile belli olmalı ki; hakimin takdirine kalsın. Normalde bir hukuk devleti olarak bizde de böyle bildiğim kadarıyla.

 

Ama sanki bu düzenlemenin dışında ve somut bir anlamı olmayan “helalleşme” kavramı; işlenen suçu hafifletme ve affetme anlamında kullanılınca, adalet duygusu da zaafa uğratılıyor! Adeta suç; yapanın yanına kar kalıyor gibi oluyor! Oysa suç işleyen bilmeli ki; bu suçun hukuken bir cezası var! Ve eğer bu cezayı göze alamıyorsa, suç işlemekten vazgeçmeli! Yani cezaların caydırıcılık yönü olmalı! Eğer gündeme içi boş ve doldurulamayacak olan “helalleşme” kavramını getirirseniz; insanlar, adaletin yeterince sağlanamadığını düşündüklerinde de “hesaplaşmayı” ve cezayı kesmeyi hak görürler kendilerine!

 

Herkesin kendi adaletini, kendi hesaplaşma ve helalleşmesini uygulamaya kalkıştığı bir yerde de kaos çıkar! Ayrıca insan merak ediyor; kim, kimin adına hesaplaşıyor ya da helalleşiyor? Kim kime böyle bir yetki vermiş? Bu tür soyut kavramlarla, herkesi topyekûn içine alan bir helalleşme, ya da hesaplaşma, birçok insana ters gelebilir!

 

“Eğer kirli bir ırmağı içine alıyorsan, bozulmadan kalabilmen için, deniz olmalısın” demiş Dostoyevski.

 

Modern bir toplumda uluslararası hukuka uygun bir adalet varsa, o toplumda barış tesis edilir! Helalleşme ya da hesaplaşma gibi kavramlar, barış ve güven ortamı veremeyeceği gibi, hukuki dayanaktan yoksun, soyut kavramlar olarak, pek çok insanda adalet duygusunu zedeler, adaleti ve ona olan inancı zayıflatır!

 

“Kuvvetsiz adalet ve adaletsiz kuvvet, iki büyük felakettir” diyen Joseph Joubert, çok önemli bir noktaya değinmiş bu anlamda.