Seçim Vaatleri arasında ağırlıklı yer tutan konuları 2 başlık halinde toplayabiliriz ; yollar ve “yolluklar”….

Otobanlar, sahil yolları, bisiklet yolları, raylı yollar, drenaj yolları, akıllı ve katlı kavşaklar… eski, yeni
öngörülen bütün yerleşimleri birbirine bağlayan yollar…

Yolluklar ise hesaplı kahvaltılar, leziz yemekler, bebelere bez, çocuklara süt, evlenene peşin para,
işyeri açana malzeme… halinde sıra sıra devam ediyor.

Yollara yatırımcı belediyecilik, gelişmişlik diyorlar…

“Yolluklara” da sosyal belediyecilik…

Yollar yollara ulanacak, trafik rahatlatılacak denilirken, daha şimdiden ortaya çıkacak tahribatın onarılamaz boyutlarda olacağı hemen kendini belli ediyor.… Zira, biraz irdeleyip, yerleşim tercihleri ve kentin planlı gelişimi bakımından ele alınınca, yollar “yolunu bulmanın”, yolluklar ise sefalete düşürüldüğümüzün, yoksunluklarımızın kayıtları haline geliyor…

İktidar destekli Tütüncü’nün sözünü ettiği Antalya-Alanya otoyolu, Koruma alanlarını, SİT’leri, tarım
arazilerini, dağı taşı, su kaynaklarını dümdüz etmek üzere ve ihalesi merkezi yönetim tarafından
yapılan, YAP İŞET DEVRET ile özelleştirilen, para ödenerek yararlanılabilmesi mümkün olan bir yol. Bu
yolun faturası kent sakinlerinden ve devlet hazinesinden çıkacak.

Tütüncü’nün Ulaşım Ana Planı Etütleri bile yapılmadan, kağıt üzerinde çizilen, tam tamına 22 adet
katlı kavşak öngörüsü ise tam bir karabasan. Devasa beton bloklarla bölünmüş, gürültü ve eksoz
kirliliği ile muzdarip, çok sayıda aracın son sürat seyri ile zehir solunmaya mahkum edilmiş bir kent
yaşamında, değil trafiğin rahatlatılması, hepimizin kabusu olacak kadar vehamet içeriyor…

Yollardan kast edilenin otomobillere özgürlük, yayalara ev hapsi öngördüğü ortada…
Sahil yolu ile kast edilenin ise paralı hale getirilen, işgal altındaki sahillerimizdeki işletmelere müşteri
teminine öncelik verilerek, kamuya ait ortak alanlardan en seri şekilde kayıtsız şartsız zenginleşme
hedeflerini yerine getirmekle görevli olmanın bir başka ifadesi olsa gerek…

Bu birkaç örnekten de öyle anlaşılıyor ki Antalya’ya vaat edilen, altın çağında da yaygın ve kapsayıcı
toplu ulaşım yol ve yöntemlerini, yerleşim ve alt yapı ana planını bütünlükçü bir şekilde planlayıp
kamu yararına hayata geçirmek mümkün olmayacak. Toplu ulaşım taşıtlarını yaygınlaştırıp, her geçen
gün sayısı artan özel araç trafiğini kent merkezlerinden olabildiğince uzaklaştırmadan, ihtiyaç
olmamasına karşın ne kadar çok mekan o kadar beton/asfalt çılgınlığına dur demeden, tarım
arazilerinin, yeşil alanların, su yollarının inşaat alanlarında gömülmesine son vermeden vaatlere konu
olan yollar kent sakinlerinin ömür törpüleri olmaya devam edecek.

Ancak bunun böyle gitmeyeceği çok belli.

Sosyal belediyecilik denilen anlayış her şeyden önce kurtarıcılarla değil, kendi kendimizin sesi olarak
hayata geçirilebilir. Kenti birlikte yönetmenin zeminini oluşturmak iktidar olanın keyfiyetinde değil,
kent sakinlerinin ve kent dinamiklerinin yönetime katılım kanallarını açık, samimi, hesap verebilir,
denetlenebilir olmasını talep etmeleriyle, bu amaçla örgütlenmeleriyle mümkün olabilir. Böyle bir
irade ortaya konulamadığı için ÇIKMAZ YOLLAR ve ACINASI YOLLUKLAR arasında ezilmeye, dışlanmaya
ve siyaset simsarlarının hepimizi av olarak görmelerine neden oluyoruz…