Dağ taş, orman, deniz, sahil, sit alanı fark etmiyor; tahribat her yerde. Havamız, suyumuz, toprağımızı da bitirdik el birliği. Kirletmedik yer bırakmadık. Sonuçta kaybettikçe anlıyoruz, önemini değerlerimizin…

 

Temiz havanın, suyun, toprağın nasıl bir nimet olduğunu hastalıklar arttıkça, halk sağlığı bozuldukça ortaya çıktı…

 

Artan kanser vakalarının, kas ve beyin hastalıklarının sebeplerini gıda mühendisi Bülent Şık Hocamız da yazıyor, konuşuyor, anlatıyor. Ama üstüne davalık oluyor…

 

Oysa üreme sağlığı bozukluğundan sinir sitemine kadar vücudumuzda hasar açmadığı şey yok, tarım zehirlerinin…

 

Adına kalıntı, zehir her ne derseniz deyin halk sağlığını tehdit eden bu duruma karşı gerekli tedbir alınmıyor, yeterli duyarlılık gösterilmiyor ki sorun bitmiyor...

 

Gıdanın, en büyük mesele olduğunu, dünyanın en önemli sorununun sağlıklı gıda ulaşımı olduğunu hepimiz biliyoruz da gereği neden yok…

 

Ülkemizi enerjide dışa bağımlı hale getiren zihniyet, gıdada da bunu yaptı…

 

Betonlaştırılan tarım topraklarına mı yanalım…

 

Kirletilen suyumuza, toprağımıza…

 

Kaybettiğimiz sağlığımıza…

 

Borçlanma da cabası…

 

Üretimin tarım ve hayvancılıkta bitmek üzere olduğu dönemlerden geçerken, elin oğlu topraksız tarım yapıyor…

 

Balkonunda, evinde, bahçesinde ekip biçiyor…

 

Soğuk iklimde doğalgazlı seralar kuruyor…

 

Memleketimizin doğasına, coğrafyasına, kaynaklarına sahip olmayan ülkelerin ürettiklerine muhtaç olduk...

 

Şimdi devlet üretime el atmaya hazırlanıyor. Neymiş sera kurulacak, hayvancılık yapılacak…

 

Sütçüyü, çiftçiyi, küçük ve büyükbaş hayvancılığı destekleyip ayağa kaldırmadan olmaz.

Üretimi destekleyici önlemler ve girdi maliyetlerini düşürücü tedbirler birlikte ele alınmalı…

 

Yoksa seçime endeksli adımlarla ancak o günü kurtarırız ki artık uçurumun başındayız…

 

Sağlığımızı tehdit eden bu politikalardan vazgeçmek en acil atılacak adımdır…

 

Mutlu bayramlar…

 

Huzurlu, sağlıklı günler…

 

E, tabii şartlar dahilinde…