
İbrahim Uysal
Soylu dünya vatandaşı olmak
Bir şeyi öğrendim ki, kavramlarda anlaşmadan konuşmak ve yazmak, havanda su
dövmekten farksızmış. Herkesin, her sözcüğü, her tavır ve davranışı gönlüne
göre anlam vermesi ile de iletişim olmuyormuş. İletişim de aynı söz, tavır ve
davranıştan, aynı şeyi anlayanlar arasında oluyormuş Yoksa yapılan iş kakafoni
imiş!..
Soylu ve soysuz kavram ve davranışından söz etmeden önce, "soy"un
anlamının ne olduğuna bakmak gerek.
"Soy: Aynı atadan gelen insanların oluşturduğu topluluk".
"soylu ve soysuz" kavramlarına yüklenen anlama gelince de:
"soylu:iyi tanınmış, köklü bir aileden gelme" iken;
Soyluluk ise: "soyluya yakışır tavır ve davranış"tır.
Terbiye/ahlak/etik gibi kavramlar ise, süreç içerisinde oluşturulan bir tavır
ve davranışlar bütünüdür; yıllar süren bir süreçten sonra sonra oluşur ve
toplumun yaşamına girer.
Böyle bir konuyu neden yazmak gereğini duymama gelince, sebebi
çok basit.
Bilinen tarih ile Anadolu'ya en son gelen insan topluluğu, Türklerdir. 800'lü
yılların sonundan itibaren tek tük kişi ve aileler gelmişler ise de, toplu
geliş 1071'de Malazgirt savaşını Bizans'a karşı Selçukluların kazanmasından
sonra olmuştur.
Anadolu'nun binlerce yıllık halkları ile yönetim erkini elinde bulunduran
Türkmen boylarının karışması ile bin yıla yaklaşan bir kültür ve medeniyet
oluşturulmuştur.
Gelenek, görenek, örf, adet ve inançlar olabildiğince harmanlanmış ve bu
günlere gelinmiştir.
Dar genetik özlü insan birliği ailelerin oluşturduğu boy, aşiret, beyliklerden
devletler ortaya çıkıştır.
Nasıl ki aileler kendi içlerindeki düzeni, gelenek, görenek ve ahlak/etik
kurallar ile sürdürerek birlik ve beraberliklerini sağlıyorlar ise, devletler
de birlik ve beraberliklerini adalet
ve yasalar ile sağlar.
Zaman ile bilgi ve teknolojiyi keşfeden ve kullanan ülkeler,
"deniz aşrı" dedikleri ülkeler ve topraklarda koloniler kurmaya
başlamışlar ve kendilerine sömürgeler yaratmışlardır. Bu ülkelerden elde
ettikleri ürün, maden ve ganimetleri de ülkelerine taşımışlar ve sömürdükleri
insan, topluluk ve toprakların varlıkları ile kendilerine yepyeni bir medeniyet
kurmuşlardır.
Osmanlı Devleti/İmparatorluğu bile bir çok savaşı ganimet için yapmıştır.
Dünyanın bir çok yerinde Kral ve Derebeyliklerinin şato ve malikaneleri bu
ganimetler ile yapılmıştır. Bu olayın bir yönüdür.
Benim burada ele aldığım konu ise, bu ihtişam ve iktidarın sürdürülmesi de,
iktidarı elinde bulunduran aile/soy'un oluşturduğu gelenek ve göreneklerinden
kaynaklanmaktadır.
Özellikle Avrupa ve Uzak Doğuda'ki birçok devletin yönetim şekli ne olur ise
olsun (ister monarşi, ister demokrasi) Kral ya da Kraliçe tarafından
yönetilmektedir.
Feodal dönem ya da sanayileşme sonucu oluşan kapitalist sistem sonucu başlayan
Ulusal Devletlerde ki bu krallar, sömürdüklerinin bir bölümünü de kendi millet
ve halkalarına dağıtarak iktidarlarının bu güne kadar sürmesini sağlamışlardır.
Bu ekonomik ve yönetsel bir durum. Ama kendi aile içi iktidarları ise her şeyin
değişmesine rağmen, yine geleneksel örf, adet, gelenek ve görenekleri ile
yürütülmektedir. Gerek temsili, gerekse de mutlak İktidar, aile içi belirlenmiş
ve yıllar süren kurallara göre belirlenmekte ve sürdürülmektedir. Osmanlı saray
yönetiminde de olduğu gibi.
20. yy enteresan bir yüzyıl oldu ama 21.yy daha da enteresan olacak gibi. Gerek Avrupa'da
ki, gelerek ise de uzak doğuda ki bu geleneksel yapılar, gün be gün
işlerliklerini kaybetmekte, bir çok kral, kraliçe, prens, prenses sahip
oldukları bu geleneksel ayrıcalıklarından vazgeçip, terk edip, kendi birsel
gelişmişlikleri ile sahip oldukları eğitim ve kişilik birikimleri ile yeni bir
yaşam seçmektedirler.
Vazgeçtikleri şey, soyluluğun sunduğu ekonomik ve sosyal olanaklar. Çünkü
yerine koyabilecekleri bilgi ve eğitim donanımlarına artık sahipler.
Peki, sahip oldukları soylu davranışları bırakabilirler mi?. Asla, bu bir yaşam
biçimidir. Zaten vazgeçtikleri şey bireysel gelişmişlikleri değil, onlara
geleneksel olarak sunulanlardır. Aldığı eğitim ve deneyimler ile dünya
vatandaşı olmayı hak etmiş kişilerin/bireylerin bu yapay, geleneksel olarak sunulan
olanaklara gereksinimleri azalmıştır. Kişi özgürlüğü daha bir anlam
kazanmıştır.
O yüzdendir ki, o kadar şan, şöhret ve olanak bir çırpıda yok sayılmakta ve
kendini dünya vatandaşı olmanın onuru ile ödüllendirmektedir.
Günümüzde soyluluk sadece ekonomik varlıklar ya da iktidar güç olanakları ile
tanımlamıyor artık. 21.yy değerlerine, bir de özgür birey olma kavramı ve
durumu eklendi. Ancak, böyle olmak için önce bir şey olmak gerekiyor. Soylu bir
dünya vatandaşı olmak için, kişi, birey olmak gerekiyor. Bu ise günümüzün en soylu
davranışı haline geldi.
Japon Prensesi Mako, saray geleneklerini yok sayıp, güzel ve içten gülüyor
dediği Hukuk eğitimi alan halktan birisi olan okul arkadaşı ile evlenmeye
kalkınca, bütün ekonomik ve sosyal hak ve statülerinden var geçti.
İşte yeni nesil soylu dünya vatandaşları.
Ülkemizde ise, iki cet öte dedelerini bilmeyen bazı kişiler, bu soysuzluklarını
örtmek için mi nedendir bilmem ama, koca bir milletin ortak mirası olan ve
şanlı tarihimizin olmazsa olmaz köşesini süsleyen Osmanlı ve Saray taklitleri
yaparak, soyluluk taklitleri yapmaya kalkmaktadır. Ne acı.
21.yy'da soyluluk miras ile değil, 12.yy'ın değerlerine sahip olmak ile
oluyor.
Bilmem bilen var mı?
NOT: Polemiğe sebep olmamak
için, burada kullanılan saray sözcüğü Cumhurbaşkanlığı külliyesi gibi bir algı
yaratmasın. Tamam tartışılan bir çok şeyi olabilir ama artık o yapı devletin ve
milletin yeridir. Mahkeme kadıya mülk değildir. 2019'da başka bir kişi seçilir
ise buradan taşınacak mı?
Bazen görüyorum, "Çankaya köşkü yıkılacak" diye paylaşımlar oluyor.
Gösterilen yapı evet Çankaya köşkü içindedir ama Kenan Evren, elma, armut
meyvelerini söktürmüş ve yerine bu binayı yaptırmıştır. Açmak ise Özal ve
Demirel'e nasip olmuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.