“Amerika’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir “Solcu avı” düzenlendi. Çıkarlarını korumaya çalışan egemen çevreler, sendikalardaki, üniversitelerdeki, sinema-tiyatro endüstrisindeki solcuları ezebilmek için geniş çaplı bir soruşturma açtırdılar.

’Dünyanın en büyük gösterisi’ olarak nitelendirilen bu soruşturmayı, Temsilciler Meclisi’ne bağlı ‘Amerika’ya Karşı Çalışmaları Araştırma Komitesi’ yürüttü. Gary Cooper, Bertolt Brecht, Elia Kazan, Paul Rebonson, Pete Seeger, Edwvard G. Robinson, Robert Taylor, Edward Dmytryk, Hans Eisler, Artur Miller gibi ünlü sanatçılar sorguya çekildi.”(*)

Bazı sanatçılar, tanıklar, sanıklar egemen çevrelere teslim olurken, bazıları da Anayasa’dan yana olmuşlar ve Anayasanın kendilerine tanıdığı hakları kullanarak yiğitçe direnmişlerdir.

“Amerika’ya Karşı Çalışmaları Araştırma Komitesi”nin tutanaklarından oluşan kitabı Ülkü Tamer Türkçeye çevirmiştir. Komitenin istediği ifadeyi vermeyenlerin “komiteyi aşağılama” suçuyla hapse atıldıkları; bu cadı avına katılmayan sanatçıların açlık ve sefalete mahkûm edildikleri, yurt dışına çıkış için pasaport alamadıkları, Willard Uphaus gibi din adamlarının dahi 70 yaşında hapse atıldıkları bir acı dönemdir 1938-1956 dönemi…

 Amerika Komünist Partisi’ni yasa dışı kabul ederek, toplantılarına katılanların, dernek ve sendikalarına girenlerin cezalandırıldıkları faşist bir uygulamanın tutanaklarını buluyoruz bu kitapta…

Yasal bir partiyi yasa dışı olarak kabul eden anlayış sadece faşizm olarak değerlendirilebilir.

Bugün de aynı oyun, aynı şekilde Türkiye’de oynanıyor. Düşünce ve fikir özgürlüğü, fikirlerini silahsız, saldırısız açıklama özgürlüğü olmadan insanlık ilerleyemez.

Bugünkü yüksek uygarlık düzeyi tamamen insan aklının, düşüncelerinin dışa vurumudur. Kitapta, komite önünde okutulmayan bildiriler de yer almaktadır. Özellikle Lawson’un, Brecht’in okutulmayan bildirilerini okumanızı salık veririm. Albert Einstein’ın mektubu da bize çağımızla ilgili sırlar vermektedir; şöyle diyor Einstein:

“Bu ülke aydınlarının karşı karşıya bulunduğu sorun, son derece ciddidir. Gerici politikacılar, bütün aydınlara kuşkuyla bakılmasını sağlamakta başarılı olmuşlardır(Türkiye’deki gibi). Bu başarıdan sonra, şimdi öğretme özgürlüğünü baskı altına alma ve kendilerine boyun eğmeyenleri aç bırakma çabalarına girişeceklerdir.

Aydınlar azınlığı, buna karşı ne yapmalıdır? Gandhi’nin yolunu izlemek, onlarla işbirliği etmemek doğru olur kanısındayım. Tanıklık etmek için çağırılanlar, Komite’nin önüne çıkmamalı, gerekirse cezaevine girmeyi, parasız kalmayı, ülkenin çıkarı uğruna kendi çıkarlarından olmayı göze almalıdırlar.

Bunu yaparken Anayasaya sığınmamalı, onurlu bir yurttaşın böyle bir soruşturmaya katılamayacağını haykırmalıdırlar.

Yeterli sayıda kimse bunu yapabilirse, başarı kazanılır. Başarı kazanılmazsa, bu ulus zaten köle olarak yaşamayı kabullenmiş demektir.” Diyor.

John Howard Lawson’un okutulmayan bildirisinden birkaç paragraf ile bitirelim yazımızı;

“Bu Komite, lekelemek, yıkmak istediği Amerikan yurttaşlarını, yasaların dışına çıkarak, dürüst olmayan bir biçimde, bir haftadır suçlamaktadır. (Bugünün Türkiye’sinde de aynı durum vardır.) Ben buraya kendimi savunmak ya da avukatlarımın hafif bir deyimle ‘hiçbir temele dayanmayan kanıtlar’ olarak nitelendirdikleri uydurmaları cevaplandırmak için gelmedim. Amerikan halkı bu durumu tek kelimeyle özetliyor: çirkef. Mantıklı insanlar, çirkefle uğraşmazlar. Üstüme kamyonlar dolusu çirkef boşaltılmış gibi görüyorum kendimi; başımdan aşağı kamyonlar dolusu çirkef daha boşaltılmak isteniyor, sonra da konuşmam söyleniyor.

Hayır, çirkefle tartışılmaz. Ama o çirkefin nereden geldiğini bulmamız, o çirkefte başkalarıyla birlikte boğulmadan buna bir son vermemiz gerekiyor. Kaynak apaçık ortada. ‘Kanıt’ dedikleri şeyleri, satılmışlardan, akıl hastalarından, reklam peşindeki soytarılardan, Gestapo ajanlarından, muhbirlerden, karacahil ve korkak birkaç Hollywood sanatçısından elde etmişler. Ülkelerinin en kutsal ilkelerini zedeleyen o insanları kendi vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum.

O insanlar, birey olarak önemli değildirler. Birey olarak ben de önemli değilim. Bu Komitenin beni yıkmaya, çalışmamı engellemeye, daha da kötüsü, bir Amerikan yurttaşı olarak beni onurumdan etmeye çalışması, bunu herhangi birine yapabildiklerini göstermek bakımından önemlidir.

Bu arada, Anayasanın hiçe sayılması konusuna dokunmayacağım. Durum o kadar ortadadır ki, ayrıntılara girmeye gerek yoktur. Bu komite, Amerikan halkının gözünde suçlu duruma düşmüştür.

Burada bir yazar ve bir yurttaş olarak konuşmak istiyorum.

Lekelemek için yazarların, sanatçıların seçilmesi şaşırtıcı değildir. Yazarlar, sanatçılar, bilim adamları ve eğitimciler, demokrasiden nefret edenlerin ilk hedefleridir. Yazarın demokrasilerde özel bir sorumluluğu vardır, düşünce alışverişini geliştirir. Düşüncelere sınır çizmek ve haberleşemeye sansür koymak amacını güden, bu amaçlarını tutanaklarda da belirten kimselerin saldırısına uğramaktan onur duyuyorum…

Senaryolarını yazdığım filmleri,  milyonlarca Amerikalı gördü, onayladı. Beni karşınıza almanız onları karşınıza almanız demektir.

Bir yurttaş olarak da yalnız değilim burada. Çağırdığınız on dokuz kişiden biri değilim sadece. Yüz otuz milyon Amerikalının temsilcisiyim. Beni yıkmanız, hiçbir Amerikalının güven içinde bulunmaması demektir. Tarladaki çiftçiyi, ormandaki oduncuyu, makinesinin başındaki işçiyi, hastanedeki doktoru da çağırabilirsiniz buraya-onları işlerinden eder, onurlarını lekelemeye kalkışabilirsiniz…

Söz özgürlüğüyle düşüncelere zincir vurma çabası arasındaki savaş; halkla bir azınlığın, halktan korkan bir azınlığın arasındaki savaştır aslında. Haberleşme özgürlüğüne saldırı, halkımıza saldırıdır…” diyor.

Bütün bunların bugün aynen Türkiye’de farklı isimler ve farklı kitlelerle aynı şekilde oynandığını görüyoruz. Tarih direnenleri kutsamış, teslim olanları ve ihanet edenleri karanlıklara gömmüştür.

Bugün aynı oyun ve Anayasayı ihlal Türkiye’de iktidar tarafından oynanmaktadır. Cumhuriyeti yıkan bu iktidarın, Anayasayı ihlalden yargılanacağı günler yakındır…

 

(*)İhanet Yılları, Türkçesi:Ülkü Tamer,

1975/Cem Yayınevi/Eric Bentley’in

derlemesi.