Sayın Örsan Öymen,

           Cumhuriyet Gazetesi Yazarı İSTANBUL

 

Cumhuriyet Gazetesinde çıkan; “Atatürk ve Kadın Hakları” başlıklı yazınızı okudum. TBMM “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu”nda dört yıl kadın haklarını savunan bir eski Milletvekili olarak “bu yazıyı ben yazmalıydım” diye öykündüğüm bir metin olmuş…

 

Kırk beş yıldır uğrunda gençliğimi verdiğim bütün düşüncelerimi ne güzel anlatmışsınız. Özellikle şu sözlerinizin derinliği beni çok etkiledi: “1789 Fransız devriminden esinlenerek monarşiyi, teokrasiyi ve feodalizmi Osmanlı topraklarında yıkan Mustafa Kemal Atatürk 19. ve 20. yüzyılda kadın hakları alanındaki gelişmeleri de dikkate alarak Fransız devriminin eksik bıraktığı bir konuyu tamamlamıştır.” 

 

Benim bazen uzunca olan yazılarımı sabırla okuyan, Antalya’da yayınlanan “Akdeniz Gerçek Gazetesi” okuyucularına aktarmayı borç saydığım ve harika bulduğum aşağıdaki paragrafı da izninizle buraya alıyorum:

“Osmanlı İmparatorluğu döneminde kadın hâlâ, Ortaçağ zihniyetine göre algılanıyordu. Ortaçağ; felsefenin, bilimin, sanatın, siyasetin ve sosyal yaşamın doğmaların ve teokratik yapılanmaların egemen olduğu, yaklaşık bin yıllık bir dönemdi. Bu dönemde kadına yönelik yaklaşım da Tevrat, İncil ve Kuran gibi din kitaplarındaki açıklamaların etkisi altında biçimleniyordu. Din kitaplarında erkek ve kadın eşit varlıklar olarak görülmüyor, erkeğin kadından üstün olduğu varsayılıyor, kadının miras, şahitlik, boşanma, mülkiyet, evlilik, cinsellik, kıyafet gibi konularda erkekle eşik hatlara sahip olmadığına dair birçok ifade bulunuyordu.

Laiklik ilkesi bu nedenle, kadın haklarının elde edilmesini sağlayan en önemli ilkelerden birisidir. Çünkü laiklik, dinin siyaseti, devleti, hukuku ve eğitimi esir almasını engelleyen bir ilkedir. Laikliğin geçerli olduğu bir ülkede kimse kadını, dinlerin ortaya koyduğu tanımlamaların içerisine hapsedemez.

Bugün Türkiye’de kadınların sahip oldukları hakların önemli bir kısmı, Atatürk’ün hilafeti kaldırması, “Devletin dini islamdır” ifadesini anayasadan çıkarması ve laiklik ilkesini anayasaya koyması sayesinde elde edilmiştir” diyorsunuz.

 

Bu düşünceleri büyük kitlelere ulaştırmak, sürekli gündemde tutmak ve bıkmadan anlatmak zorundayız. “Dindar yurttaşlarımız bizi yanlış anlar” dememek gerekir. Biz laikliğin esas onların vicdan ve inanç özgürlüklerinin temeli ve güvencesi olduğunu da anlatmak zorundayız. Mahcup bir laiklik savunuculuğu kabul edilemez.

 

Laikliği dinsizlik olarak algılatan ve algılayanlara karşı ısrarla tekrarlamak zorundayız. Özellikle kadınlar bilmelidirler ki laiklik yoksa kadın hakları da yoktur, demokrasi de yoktur.

 

İyi ki Türkiye bu iktidarın tüm engellemelerine, radyo ve TV kanallarının ve gazetelerin yüzde doksanını baskı altında tutmasına, yüzlerce gazetecinin mahkemelerde süründürmelerine karşın dirençle, inançla mücadele eden sizin gibi aydınlanmanın değerli yazarları var. Teşekkürler, sevgi ve selamlar Antalya’dan…