Eskiden aileler, kendilerinden önce çocuklarını
düşünürlermiş. Hoş aileler her zaman kendilerinden önce çocuklarını düşünürler
ama ne yaptıkları önemli bu düşünce sonunda. Her neyse.
--Anadolu'nun yoksul bir dağ köyünde çobanlık yapan adam,
köy ilkokulunu bitiren oğlunun kendisi gibi yoksul bir çoban olmaması için
kaygı içindedir.
--Gözlerine uyku girmez, yatakta karısı ile, sokakta eşi
dostu, hısım akrabası ile, oğlunun da bu dağ köyünde kalıp, kendisi gibi
yoksul-gariban çoban olmaması için ne yapılabileceğini konuşur.
--En sonunda bir konuda hemfikir olurlar.
--Oğlan, kasabaya gönderilecek. Orada, ya bir tamirci
yanına çırak verilecek ya da bir okulda okutulacak.
--Bu düşünceler iyi de, kasabada hiç akraba, eş dost yok
ki, çocuğu yanlarına bırakacak.
--Köyün güngörmüş birisi, çobanın bu durumunu duyar ve
çobanı yanına çağırır.
--Bak Çoban Hasan, oğlun için kaygılandığını duydum,
durumunu da biliyorum, kasabada bir yatılı okul var. Ama öğrencilerini
"Yatılı Okul Sınavı" ile alıyor, oğlanı o sınava kat, kazanır ise
orada okusun ve hayatı kurtulsun’der.
--Çoban, sorar soruşturur doğrudur, kasabada böyle bir
oluk ve sınavları da yakında olacaktır.
--Bu defa da, sınava gidilecek ama orada bir gece de olsa
kalınacak yer sorunu vardır.
--Neyse, kasabayı bilen birisi.
--Sabah Namazında köyden çıkarsınız, kasabaya gün
ağardığında varırsınız. Orada ki Caminin tuvaletini kullanır, şadırvanında da
elinizi yüzünüzü yıkar, yakında ki kahvede de, sabah simidi ile karnınızı
doyurur, sonra da oğlanı sınava katarsın, der.
--Çözüm mükemmeldir, ama bir sorun daha vardır.
--Çobanın evinde saat yok, köyde cami, var ama, İmam
olmadığından sabah ezanı da okunmuyor. O zaman nasıl uyanılacak ve yola
çıkılacak.
--Çobanın karısı söze girer:
--Siz merak etmeyin, ben her sabah, sabah namazı vakti
uyanır ayakyoluna (tuvalete) giderim, o zaman da sizi uyandırırım, der.
--Sınavdan bir gün önce herkes heyecanlıdır. Erkenden
yatarlar. Gecenin bir vakti, çocuğun Anasının tuvaleti gelir ve kocası ile
oğlunu da uyandırır.
--Çoban ile Oğlu gecenin zifiri karanlığında yola
çıkarlar ve uzun bir yürüyüşten sonra uzaktan kasabanın ışıklarını görürler.
--Cami'nin ışıkları sönük, her yer karanlıktır ama yine
de ihtiyaçlarını giderirler, şadırvanında da ellerini yüzlerini yıkarlar. Sonra
da, kasabanın "Sabahçı Kahvesi"ne varıp bir masa bulup onlar da
otururlar. Etraf masalar, kafaları masaya yaslanmış uyuyanlar ile doludur.
--Mis kokulu Sabah simidi, çayı ararlar ama pek öyle bir
şey göremezler.
--Kahveciden birer sabah simidi ve çayı isterler,
kahveci, sadece gecenin demi ağırlaşmış çayını getirir ve simidi de sabah
olunca getireceğini söyler, gider.
--Yol yorgunu ve uykusuz oğlan bir yandan çayından bir
yudum alırken, diğer yandan da kafası masaya düşmekte iken Babasına sorar.
--Baba, hani sabah gelince kahvede, sabah simidini
yiyecek, çayını içecek, sonra da dinlenip sınava gidecektik? der.
--Oğlunun uykusuz ve yorgun haline üzülen adam, vaktinden
önce gelmiş olmanın kızgınlığı ile sandalyeleri birleştirip yatak, ceketini
yastık yapıp uyuttuğu Oğluna:
--Ananın ...'ından saat olur ise böyle olur. der.
Eeee bu masalımsı öykünün La Fonten'i olup, kim KISSADAN
HİSSE ÇIKARTACAK?
--Orası da sizin sorununuz!.. Kusura bakmayın. Yeter
artık, siz akıllı olup, beni de deli yerine koyup, konuşturduğunuz. :::)))