Hesap Vermeden Ölünmez!

Bir muhalif seçmen “İntikam değil adalet istiyoruz!” demiş. Tamam da hiçbir suç, öbür dünyada olduğuna inanılan büyük mahkemeye (mahkeme-i kübra’ya) bırakılamaz.

Hele bir anımsayalım, çabuk unutuyoruz. Liberal düşünen aydınların, muhafazakâr düşünen para babalarının ve mütedeyyin halk kesiminin desteğiyle parti kurmuşlardı. Partinin adına da Adalet ve Kalkınma Partisi demişlerdi. Millet mavili, sarılı, ampullü bayraklara bakarak, adil bir şekilde yaşayacağını ve memleketin kalkınacağını zannetmişti.

Sözde adaleti ve kalkınmayı sağlayacak o siyasetçilerden hiç kimse yok şimdi. Yalnız Saraydaki Tekadam kaldı, hepsi yok oldu, yok edildi. Sultan Mahvettin zaman geçirmeden ama yavaşça etrafındakileri yeniledi. Herkes saraylı olmak istiyordu ve yeni saraylıları kolayca buluverdi. Sonra ne oldu? Sonra yenilenen Tekadam ve onun adamları sahte oylarla seçimleri kazanmaya başladılar.

Ormanları katledip kendilerine saraylar, gereksiz havaalanları, gereksiz otobanlar, gereksiz köprüler yapıp geleceğimizi ipotek altına aldırdılar. Onlarca Maliye Bakanı ve onlarca Merkez Bankası Müdürü değiştirip paramızı pul ettiler. Kentlerin dışına, dağ başlarına yaptıkları, ancak taksi tutulup gidilebilen paralı şehir hastaneleriyle, halk yardakçılığının doruğuna çıktılar.

Türk Ordusunu kör, Türk Yargısını sağır ettiler. Kürt-Türk demeden herkesi terörist yapıp seçilmiş belediye başkanlarını hapsettiler. Oysa varsa bir ahlaksız siyaset, onu da kendileri getirmişlerdi.

Saraylar, külliyeler, altı minareli camiler, onlarca makam uçağı yüzlerce makam ambulansı, binlerce makam aracı, on binlerce koruma polisi ile devleti koruyoruz diyerek kendilerini emniyete alırken, sadakaya alıştırdıkları halkı fukaralığa ve karanlığa attılar. Milyarlarca liraya Rusya'dan aldıkları hava savunma sistemini Amerika'nın isteğiyle bir teröristin yönetimindeki Suriye'ye hediye ettiler ya da etmeyi düşündüler.

İstanbul Boğazındaki gemi trafiğini bahane edip kentin batısında doğayı katlederek başlattıkları “İnat İstanbul” kanal projesini hızla hayata geçirebilmek için ve mağlubiyetlerinin intikamını almak için İstanbul Belediyesini çalışamaz hale getiriyorlar. Niyetliler! Giderayak gemi azıya aldılar. Hesap vereceklerini bildiklerinden zulümlerini arttırıyorlar. Kaçacaklar, kaçarken her yeri yakıp yıkacaklar. Kaçamayanlar / kaçmayanlar muhalefet falan yapmayıp siyaset dünyasından kaybolacak, gizleneceklerdir.

Nerede şimdi o 24 yıl önceki liberal aydınlar, muhafazakâr tüccarlar ve mütedeyyin esnaf? Saraydakilerden önce onların, sonra şimdiki Akepe siyasetçilerinin hesap vermeleri için önlem alınmalıdır.

Atanmış değil seçilmiş bir Belediye Başkanının diploması -kendi diplomasızlıklarına ve liyakatsizliklerine karşın- iptal ediliyor, görevine son veriliyor, tüm yardımcıları ve gene seçilmiş ilçe belediye başkanlarıyla birlikte hapse atılıyor.

Bu kişileri destekleyen, birlikte çalışan onlarca kişi gözaltına alınıyor, hesap soruluyor, gözdağı vermeler devam ediyor, insanlar korku içinde işlerini yapamaz hale getiriliyor. Depremlerden de beter bir durum yaratılmaya devam ediyor. 18 milyon İstanbullunun tamamı bu garabeti seyrediyor, yarısı gülüyor, birazı kızıyor, çok azı isyan ediyor. Memleketi çeyrek yüzyıldır yöneten bir Tekadam, “Son İstanbul depreminde muhalefet sınıfta kaldı” diyor ve bu saçmalığı canı gönülden alkışlayanlar çıkabiliyor.

Türkiye’nin birinci siyasal partisi CHP her Cumartesi büyük bir mitingler düzenliyor. Yalakaları ve iktidarın emrinde olanları geçtim, merkez medya televizyonları bile o mitingleri korkularından canlı veremiyorlar. Kimden ve neden korktuklarını bu halk biliyor. Bütün bunlara da yalancı, sahte siyasetçiler ve sahte gazeteciler, milletin belirli bir kesimine demokrasi diye yutturmaya kalkıyorlar.

Gittikçe dengelerin bozulduğu dünyada ve kadersiz ülkemde yaşamımın son 25 yılı büyük acılar ve uğursuzluklarla geçti. Bu süre içinde biz 68 kuşağı askeri ve siviliyle, Harbiyelisi, Mülkiyelisi ve Tıbbiyelisiyle olarak o kadar çok öldük, o kadar çok yara aldık ve o kadar çok örselendik ki, hepsi hafızamda benim.

Sizi bilmem ama ben İngiltere’de yaşayan genç avukat Sibel Özçelik’in Demirören Medya Grubu’nun ödülünü neden kabul etmediğini de unutamam:

“Ülkemde yaşanan bunca olumsuzluk varken ve nedenleri orta yerde dururken; demokratik bir ülkenin olmazsa olmazı; yasama-yürütme-yargı erkleri anlamsız bir hal almış, tek elden-tek kişi tarafından kontrol ediliyorken, ödül veren Demirören Medya Grubu’nun da dahil olduğu, medya tekelleşmiş, taraflı ve bağımlı, iktidarın sesi olmuş, Kamu Bankalarından alınan haksız kredilerle el değiştirmişken, asli görevi olan kamu yararına habercilik ilkesini yerine getirmiyor, medya patronları ihale peşinde koşuyorken; açlık, yoksulluk, işsizlik bunca yaygınlaştırılmış ve normalleştirilmişken; çocuk tacizleri, kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet günbegün artıyorken; kadın haklarını ve kadın yaşamını güvence altına alan Uluslararası İstanbul Sözleşmesi keyfi bir şekilde ve tek taraflı, bir gecede ve kendi iç hukukuna bile aykırı şekilde sonlandırılıyorken; siyasetçiler, akademisyenler, sanatçılar, gazeteciler, aydınlar keyfi ve hukuka aykırı bir şekilde tutsak ediliyorken böyle bir ödülü kabul etmem; siyasi, ahlaki ve vicdani olarak beni rahatsız edecektir.”

Birbirini seven, suç işlemeyen, işlediği suçun hesabını verebilen yurttaş olabilmemiz dileğiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cumhur Utku Arşivi

Bunalıyoruz!

27 Ağustos 2025 Çarşamba 14:46

Kürt Gailesi

14 Ağustos 2025 Perşembe 15:27

SIHHİYE!

29 Temmuz 2025 Salı 10:30

YANGIN VAR!

07 Temmuz 2025 Pazartesi 11:19

CUMHURİYET HALK PARTİSİ’Nİ YÖNETEBİLMEK

25 Haziran 2025 Çarşamba 10:15

MERMERLİ PLAJI VE YETKİN AKIL

12 Haziran 2025 Perşembe 11:30

TRUMP’IN BÜYÜKELÇİSİ

06 Haziran 2025 Cuma 10:46

27 MAYIS VE SONRASI

27 Mayıs 2025 Salı 12:12

OYUNA GELMEYİN!

22 Mayıs 2025 Perşembe 14:55