“Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” nin 17 Haziran 1994 yılında kabul edilmesinden bu yana her yıl, ülkemizde ve dünyada çölleşme ile mücadelenin önemine dikkat çekmek amacıyla etkinlikler düzenlenmektedir. Eğer dünyadaki tarım arazilerinin çölleşme riskini azaltacak önlemler alınmazsa; bu hepimiz için tam bir felaket olacak:

 

İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Şaylan, AA muhabirine yaptığı açıklamada bu felaketin boyutlarını da anlatmış;

 

“ Çölleşme ve kuraklık dünyada 169 ülkeyi, yaklaşık 1.5 milyar insanı ve dünya kara alanlarının yaklaşık yüzde 25’ini etkilemektedir. 10 yıl içinde dünyada yaklaşık 50 milyon insanı yerinden edebilir.” Demiş!

 

Yine NASA’nın Ocak ayında paylaştığı Türkiye haritası, tehlikeli seviyelere ulaşan kuraklığa ilişkin bir uyarı niteliğinde görülüyor!

 

Uzmanlar, Türkiye topraklarının %13’ü yüksek, % 52’si orta düzeyde çölleşme riski altında” diyor!

 

TEMA Vakfı da, Ülkemizde “ kentleşme ve alt yapı yatırımları” gibi nedenlerle 3.5 milyon hektar tarım toprağı yok olurken, kalan tarım topraklarının %39’unun, mera alanlarının da %54’ünün erozyon tehlikesi altında olduğuna dikkat çekiyor!

 

Kuraklık konusunda en riskli görünen bölgeler de Akdeniz bölgesi ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Konya havzası olarak görülüyor!

 

Tabii bu konularda dünya genelinde önlemlerle, bilimsel tarım çalışmaları yapılıyor. O çalışmalara katılarak, toprakta çölleşme bir ölçüde durdurulabilir!

 

Peki başka alanlardaki çölleşmelerimize çare var mı? Hepimiz;

 

_ Sanatsal anlamda,

_ Duygusal anlamda,

_ Sosyal ve iletişimsel anlamda,

_ Kültürel anlamda

Yoğun bir çölleşme yaşıyoruz. Pandemi dolayısıyla, sosyal hayattan, sanattan, kültürel etkinliklerden, sevgi, vefa, dostluk ve yüzyüze iletişimden koptuk. Toplantılar, konserler, söyleşiler, kitap okuma, tiyatro, sinema, eğlence, gece hayatı ve yaşadığımızı hissettiren, ruhumuzu besleyen her şeyden uzak kalarak, yaşamımızı çölleştirdik! Pandemiden sonra da hayat pahalılığı bizlere nefes aldırmazken, artık çölleşen ruhlarımızı besleyecek etkinlikler olmalı diyorum ben. Ne dersiniz? Sanırım bu iş yine aydınlara, sanatçılara, müzisyenlere, şairlere, yazarlara ve tabii onlara destek verecek etkinliklere ev sahipliği yapacak belediyelerimize düşüyor! Artık, yorgun ve sanata hasret ruhlarımızı, mutlu etme zamanı…