İş saati dışında birlikte yapılan sosyal aktivitelerin, birlikteliklerin ben iş verimini arttırdığını düşünenlerdenim. Aynı iş yerinde çalışan insanlar ailece görüşmeyebilir, günümüzde zaten aile görüşmeleri, ev ziyaretleri azaldı. Biz Akdeniz Gerçek ailesi olarak bir tekne turu yapmıştık. Güzel bir gündü mesela. Böyle olunca sadece çalışanlar değil, ailelerde bir araya geliyor falan. Bu yıl buluşmayı, havaların ısınmaya başlamasıyla birlikte patronumuzun Çağlarca'daki mütevazi yazdığında bir mangal partisi ile gerçekleştirmeyi düşünmüştük. Geçtiğimiz hafta sonu, o hayalimizi de gerçekleştirdik. Başkaya ailesi tam kadro, Cengiz Savaşeri abimiz eşi ve kızı, İslam Çelik eşi ile, genç arkadaşlarımız Arda ve Fadime doğal olarak yalnız, Buse ve masalcı 'eş durumundan' yalnızdık.

 

Yurdum coğrafyasının her yeri her mevsim başka güzel. Masalcı 30 yıla yakındır Geyikbayırı'na giderim. Çağlarca biraz arada kalır ama Feslikan Yaylası ve yöredeki minimum yaylalara gider. Antalya için zaten yani bir tespiti vardır asalcının, fotoğraf bu bölgede kışın çekilir, sonbaharda çekilir. Masalcı yani yaz fotoğraflarının çok fazla peşine düşmüyor.

Örneklemek gerekirse işte Geyikbayırı'nda ya da Çağlarca'da bu mevsimde bol bol çiçekleri çekti. Makro yaklaştı güzelliklere.  Çünkü genelde koyu  yeşil ılıman bir hava, keşke gökyüzünde bulut da olsa fotoğrafı tamamlasa ama bu bölgede beyaz bulutlar yok, olan da çok az.

Genç arkadaşlar artık sofra işini buluştuğumuz yerlerde benden aldılar. Hiç de tribe girmiyorum, onlar sofrayı hazırlarken ben çevrede keşfe çıktım. Aslen Vanlı olan İslam Çelik kardeşim bölgesinde gelenek olduğu üzere et mevzuuna daldı. Komşu bahçelerden nane, kekik ve fesleğen otlandım. Bir de defne dalı kırdım, onu da kömürün üzerine attım etlere aroması sinsin diye.  Parmağım deklanşördeydi.

Birçok yaylacının, yani niye öyle diyoruz?  Artık merkezden oraya gidip birkaç ay kalıp gelen aileler varya, onlara biz burada 'Yaylacı' diyoruz. Henüz birçoğunun gelmediğini gördü masalcı. Belki de bu yaz gelemeyecek, çünkü orada ev sahibi olmak her şey değil.  Artık günübirlik gelip gitmek ayrı dert, haftada bir gidip gelmek bile ekonomik anlamda ayrı dert oldu. Çağlarca bitki örtüsüne makro yaklaşımlar yaptı masalcı.  Birbirinden güzel çiçekleri dalından koparmadı, sizler için bir buket hazırladı ve sayfaya koydu.

 İçi kıpır kıpırdı, bir güzellik doğuyordu bugün.  Yakında baskısı bitirecek olan 42 yıllık duygu birikimimin dizelere yansıması olan 'Döküntülerim' adlı şiir kitabının prova baskısını yanına almıştı. Fotoğraf için vizörden bakarken bile kitabın taslağını, sayfadaki dizeleri görüyordu.

Şimdi sözü çok uzatmayalım, fotoğraflara yer kalsın ve bu sayfada 1992 yılından damınıp gelen 'şarkılı şiir' başlıklı dizeleri paylaşalım.

 

Karşımda ışıl ışıl geyikbayırı

Sen oradasın, eğleniyorsun, o var yanında.

Ben yine yalnızlığımla sevişiyorum

Kağıdım tel kalemim mızrap.

Senin şarkının nağmeleri dudaklarımda:

'Bu ne Sevgi ahhh,

Bu ne ızdırap.

 

Benim şarkım başlıyor mahsun,

'Yeter ki gel bana senede bir gün'

Her şeye razı benim gibi,

Seni hatırlatıyor her name de bin hüzün.

Bir- beş değil bu böyle hergün

 

Bir şeyler kopuyor içimden,

Gözlerim dalıyor boşluğa,

Birden önüme çıkıyor çıkıveriyor fotoğrafın.

Bakışların üstümde odaklanıyor,

Gözlerini kaçırıyorsun benden,

Başucuma asıyorum, Bir rüzgar esiyor pencereden,

Fotoğraf düşüyor yerinden.

'Nasibin olsun bir yudum şarap,

Sunda içeyim yarim elinden.... 1992