Türkiye'de Almanya'nın 13 katı makam aracı var

YOKSULDAN ZENGİNE TRANSFER EDİLEN PARA: 147 BUÇUK MİLYAR DOLAR

TÜRKİYE CUMHURBAŞKANLIĞI AÇIKLAMASI: TÜRKİYE'DE 119.752 MAKAM ARACI VAR!

Almanya’da 9 bin, Fransa’da 8 bin, Japonya’da 10 bin, İtalya’da ise yaklaşık 29 bin makam aracı bulunuyor.

1922

103 yıl önce Padişah Vahdettin kendinden 40 yaş küçük dört numaralı eşiyle gününü gün ederken Türk ordusu Mustafa Kemal önderliğinde işgalci düşman ordularını kovmak için kelle koltukta bir mücadele içindeydi...

İngiliz destekli Yunan ordusu 103 yıl önce Ağustos ayında tarihi bir yenilgi aldı...Yunan Kraliyet ailesi bu yenilgiden sonra Yunan halkınca öldürülmemek için portakal sandıklarının altına saklanarak Yunanistan'dan Avrupa ülkelerine kaçtı...

1924

Vahideddin, Padişahlığın kaldırılması ve hanedan üyelerinin sürgünü üzerine 13 Mart 1924'te 30. ABD Başkanına şu mektubu yazdı:

"Amerika Cemahir-i Müttefikiye Reisi Calvin Coolidge Hazretlerine...

Siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı Saltanat merkezimi geçici bir süre için terk etmek zorunda kaldığımı biliyorsunuz. Bu konuda ayrıntılı bilgi sunmayı gereksiz görüyorum. Bu süresiz uzaklaşmamın, babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve Hilâfet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara meclisi gibi bir isyancı fitnenin bu konuda alacağı tüm kararların geçersiz olacağını bildiririm. Şöyle ki; İslam hilafetinin Osmanlı saltanatından soyutlanması ve ayrılması ve hilafetin tümüyle kaldırılması dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş-altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir. Bu ancak tüm İslam dünyasınca atanan uzman kişilerden oluşan bir meclisin toplanması ve tüm din bilginlerinin ortak kararı ile çözümlenecek büyük bir evrensel sorundur.

İslam bilginlerinin bildiği üzere şeriata aykırı kararlar herhangi makamdan olursa olsun sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Bundan başka bu durumun, içinde bulunulan koşullarda İslam dünyasında sonuçları pek vahim olabilecek büyük bir heyecana yol açacaktır. Ayrıca gelişmiş ülkelerin iç güvenliklerine de büyük bir etki yapacaktır.

Hanedanın ileri gelenleri aleyhinde Ankara meclisi tarafından kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallarına el koyma gibi haksız kararları hanedanın bireylerini, insan ve kişilik haklarından soyutlar mahiyettedir. Bu konuda yüce kişiliğiniz ve cumhuriyet hükûmetiniz tarafından olanaklar ölçüsünde yapılabilecek yardımları pek değerli sayacağımı açıklamaya gerek yoktur. Bu vesile ile sağlıklı olmanızı yüce haktan niyaz eylerim."

13 Mart 1924

Mehmed Vahideddin

1958'DE AVRUPA ÜLKELERİ VE ABD TÜRKİYE'YE İSTEDİĞİ 300 MİLYON DOLAR KREDİYİ VERMEMİŞTİ

1958’de karşılaşılan bütçe açığı ve Türk Merkez Bankası'nın döviz kıtlığı sonunda girilen krizle birlikte dolar Türk lirası karşısında 2.80’den 9.00 TL’ye yükselmişti...

2025

Hayatta kalabilmesi için düzenli yardım alması gereken yoksul Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısı: 14 milyon 148 bin...

(Kaynak: Ufuk Sepetçi 25 Ağustos 2025 Cumhuriyet Gazetesi)

2020

Meral Akşener:

"Bugün Türkiye’de 22 milyon insan sosyal yardım alıyor. Türkiye’de fakirlikle mücadele edilmiyor, fakirlik yönetiliyor. Sosyal yardımlara karşı değiliz. Devlet açını doyuracak, çıplağını giydirecek. Yardımlar elbette yapılmalıdır ama o evlerde yardım almak zorunda kalan kişilerden hiç olmazsa birinin evine para getirmesini yani çalışmasını sağlamalı bu hükümet. Fakirliğin yönetim sorununu yaşıyoruz."

Orman Genel Müdürlüğü'nün (OGM) BBC Türkçe ile paylaştığı verilere göre 2011-2024 yılları arasında orman yangınlarında ise 286 bin 261 hektar alan kaybedildi, yani yaklaşık 400 bin futbol sahası.

2025

Öte yandan, Türkiye ekonomisinin son yıllarında en çok tartışma konusu olan uygulamalardan biri, Kur Korumalı Mevduat (KKM) yürürlüğe girdiği 21 Aralık 2021'den bugüne kadar geçen 44 ayın ardından sonlandırıldı. Merkez Bankası'ndan yapılan açıklamada, KKM hesap açma ve yenileme işlemlerinin sona erdirildiği duyuruldu.Buna göre, 23 Ağustos 2025 tarihinden itibaren yeni KKM hesapları açılamayacak, mevcut hesaplar yenilenemeyecek. KKM, uygulanmaya başladığı günden bugüne dek servet transferine neden olduğu ve Hazine ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nı (TCMB) zarara uğrattığı gerekçesi ile eleştiri oklarına hedef olmuştu. KKM'nin yol açtığı zararın yaklaşık 60 milyar dolar olduğu hesaplanıyor.

Türkiye Merkez Bankası 2023 zararını 818,9 ve 2024 zararını 700,4 milyar TL olarak açıkladı...

Sözcü'den Deniz Ayhan'ın haberine göre;

PTT ve TCDD zarar açıklamaya devam ediyor. TCDD, 2024'te 36 milyar 595 milyon TL zarar etti. PTT’nin ise 2024 zararı 3.6 milyar lira oldu.Ücretlerine sürekli zam yapmalarına rağmen kamu şirketlerinin zararları katlanıyor. Türkiye’nin iki dev kuruluşu olan 185 yaşındaki Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü (PTT) ile 101 yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD), yıllardır zarar ediyor. Her iki kurumun zararları katlanarak artıyor. Osmanlı döneminde 1840 yılında ‘Postahane-i Amire’ adıyla kurulan, PTT’nin geçen yılki zararı 3.6 milyar lira oldu. ‘Şarkiye Demiryolları’ adıyla 1924’te kurulan Devlet Demiryolları ise geçen yıl rekor biçimde ve 36 milyar 595 milyon TL zarar etti. Raylı taşımacılıkta tekel olan ve tren biletlerine sürekli zam yapan TCDD’nin zararı AKP iktidarı döneminde katlandı. TCDD’nin, 2022’de 6.3 milyar TL olan zararı, 2023’te 11.4 milyar TL ve 2024 yılında da 36.5 milyar TL oldu.

2025

CHP İstanbul Milletvekili Özgür Karabat, KKM, faiz ödemeleri ve 19 Mart sonrası rezerv kaybının toplam maliyetinin 200 milyar doları aştığını belirterek, “AKP’nin yarattığı yıkımı trilyonlarca dolarla hesaplamak gerekecek” dedi.

“KKM’NİN MALİYETİ 60 MİLYAR DOLAR”

“Kur Korumalı Mevduat (KKM) sonlandırıldı. KKM’nin maliyeti 60 milyar dolar. Sonuçta 18 TL olan dolar bir miktar geri çekildi ve günümüzde 41 TL’yi aştı. Enflasyon ve döviz sorunları bitmedi.”

“FAİZ ÖDEMELERİ 87,5 MİLYAR DOLARI BULDU”

“Sadece Mehmet Şimşek döneminde kamunun faiz ödemesi 87,5 milyar doları buldu. Şimşek göreve başladı, KDV’yi yüzde 18’den yüzde 20’ye çıkardı. Pek çok alanda ek vergiler getirdi. İlk 7 ayda 1 trilyon TL’yi aşan bütçe açığı, yüksek enflasyon, derin yoksulluk, güvensizlik…”

“YOKSULDAN ZENGİNE 147,5 MİLYAR DOLAR TRANSFER EDİLDİ”

“2021’in sonunda başlayan KKM ile Şimşek’in dönemini beraber ele almak lazım. Görüntüde tutarsız gözüken, aslında servet transferi amacıyla yapılan bu politikaların sonucunda yoksulun cebinden 147,5 milyar dolar para çıkıp zenginlerin cebine girmiştir.”

“19 MART 2025 SONRASI REZERV KAYBI 60 MİLYAR DOLAR”

“19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan süreçte 60 milyar dolardan fazla rezerv kaybı oldu. Halk desteğini çoktan kaybetmiş bir grubun iktidarı ısrarla bırakmak istememesinin maliyeti sadece bu üç alanda 3,5 yılda 200 milyar doları geçiyor.”

“YIKIMI TRİLYONLARLA ÖLÇMEK GEREKECEK”

“Bu hesaba kapanan binlerce işletme, yurt dışına giden yüzbinlerce genç, yolsuzluklar, çöken kamusal ahlak, artan mafyatik yapıları da eklediğimizde AKP’nin yarattığı yıkımı trilyonlarca dolarla hesaplamamız gerekecek.”

TÜRKİYE'DE 119.752 MAKAM ARACI VAR

Almanya’da 9 bin, Fransa’da 8 bin, Japonya’da 10 bin, İtalya’da ise yaklaşık 29 bin makam aracı bulunuyor.

2025 Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı açıklaması:

Hazine ve Maliye Bakanlığımızın verilerine göre, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin kullanımında toplam 119 bin 752 adet taşıt bulunmaktadır.

Bu taşıtların büyük çoğunluğu kamu hizmetlerinin etkin ve kesintisiz biçimde yürütülmesine tahsis edilmiş hizmet araçlarıdır. Bu çerçevede taşıtların 74 bin 759’u (yüzde 62,42) savunma ve güvenlik hizmetlerinde, 10 bin 225’i (yüzde 8,53) vatandaşlarımıza sunulan sağlık hizmetlerinde, 7 bin 186’sı (yüzde 6) tarım ve ormancılık faaliyetlerinde, 7 bin 519’u (yüzde 5,97) eğitim hizmetlerinde, 4 bin 882’si (yüzde 4,07) adalet hizmetlerinde ve 15 bin 181’i (yüzde 12,67) ise diğer kamu hizmetlerinde kullanılmaktadır.

Makam aracı olarak kullanılabilen taşıt sayısı ise toplam kamu taşıt sayısının yüzde 1,67’sini oluşturmakta olup, bu araçlar vali, kaymakam, genel müdür ve dengi/üstü yöneticilere tahsis edilmiştir. Bu çerçevede 'Türkiye’de 130 bin makam aracı bulunduğu' yönündeki iddialar, mevcut verilerle çelişmekte ve kamuoyunu yanıltmaya yönelik dezenformasyon niteliği taşımaktadır. Nitekim Türkiye’nin toplam kamu taşıt varlığı, iddia edilen makam aracı rakamının dahi altında kalmaktadır. Kamuoyunun, resmî kurumların şeffaf biçimde paylaştığı verilere itibar etmesi; gerçeği yansıtmayan, manipülasyon amacı taşıyan iddiaları dikkate almaması büyük önem arz etmektedir."

KLİMALAR İÇİN GEREKEN ELEKTİRİK 5 YILDA İKİYE KATLANACAK

Türkiye’de alan soğutması için elektrik kullanımı 2030’a kadar iki katına çıkabilir. Bu da güneş enerjisinin önemini her zamankinden daha fazla olacağını ortaya koyuyor.

Türkiye'de 1965'te 300 köyde elektirik vardı ; 1980'de 28.000 köyde elektirik vardı...

Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun yüzde 15'i kentlerdeydi; nüfusun yüzde 85'i köylerde yaşamaktaydı...

Türkiye'de 2023 yılında %93 olan il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı, 2024 yılında %93,4 oldu. Diğer yandan belde ve köylerde yaşayanların oranı %7'den %6,6'ya düştü.

2025

CHP Cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan The Economist’e makale: Türkiye demokratik bir yenilenmeye ihtiyaç duyuyor...

İmamoğlu, The Economist’te yayımlanan makalesinde, “Türkiye demokratik bir yenilenmeye muhtaç. Kürt sorunundan dış politikaya, adalet krizinden AB sürecine kadar her alanda köklü bir değişim gerekiyor” dedi

CHP'nin tutuklu Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, "Türkiye bugün bir yol ayrımında. İçerideki yönetim anlayışı dış politikadaki ağırlığını giderek daha fazla belirleyecek. Sorumlu bir bölgesel güç olabilmek için, Türkiye kendi demokratik kurumlarını yeniden kuvvetlendirmelidir. Ancak o zaman giderek istikrarsız hale gelen dünyada güvenilir bir aktör olarak hareket edebilir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak, ülkemizin demokratik yenilenme sürecine liderlik etmeye kararlıyım. Meşruiyet ve hukukun üstünlüğüne dayanan yeni bir hükümet, dünyayla ilişkilerini netlik ve kararlılıkla kuracaktır." dedi.

CHP'nin tutuklu Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, The Economist'te yayımlanan makalesinde Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi atmosferi ve terör örgütü PKK'nın silah bırakma sürecine dair değerlendirmelerde bulundu. Silahsızlanma sürecinin "tarihi bir fırsat" sunduğunu belirten İmamoğlu, sürecin demokratik zeminde yürütülmesi gerektiğini vurguladı.

İmamoğlu'nun yazısı şöyle:

"Temmuz ayında, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından terör örgütü olarak tanımlanan silahlı grup PKK’nın 30 üyesi, Irak’ın kuzeyinde düzenlenen sembolik bir törenle silahlarını bıraktı. Halen devam eden bu silahsızlanma süreci memnuniyetle karşılandı. Zira bu süreç, uzun zamandır Türkiye’nin siyasi sistemine yük teşkil eden, ekonomik kalkınmayı yavaşlatan ve sosyal bölünmeleri derinleştiren şiddet döngüsünü sona erdirmek için tarihi bir fırsat sunuyor. Aynı zamanda Türkiye’nin bölgedeki rolünün yeniden tanımlaması için eşsiz bir imkan yaratıyor.

'Artan baskı ortamı, barış sürecini doğrudan etkiliyor'

PKK'nın ayrılıkçı bir isyanla başlattığı Kürt meselesi, yıllarca Türkiye'de demokrasinin derinleşmesine engel teşkil etti. Bugünkü silahsızlanma sürecinin tam da ülkede otoriterliğin tırmandığı ve siyasi muhalefetin ağır baskı altında tutulduğu bir dönemde yaşanıyor olması, başlı başına bir ironi. Son bir yılda, ben de dahil olmak üzere birçok CHP’li belediye başkanı siyasi gerekçelerle tutuklandık. Bu durum, sadece muhalefete gözdağı vermekle kalmadı, Türkiye’de demokratik katılım alanını da iyice daralttı. Artan baskı ortamı, barış sürecini doğrudan etkiliyor. Süreç, Kürt nüfusun uzun süredir dile getirdiği siyasi, kültürel ve ekonomik şikayetlerin ele alınması için gereken kapsayıcı siyasi zemin olmadan ilerledi.

'Hükümet meşruiyet fırsatını heba etti'

Irak, Suriye ve İran'da faaliyet gösteren PKK bağlantılı gruplarla ilgili gerçek bir stratejinin olmaması ise, çatışmanın önemli bölgesel boyutlarını sürecin dışında bıraktı. Hükümet, açık ve kapsayıcı bir ulusal diyalog başlatmalıydı. Bunun yerine müzakereleri kapalı kapılar ardında yürütmeyi tercih etti. Bu da meşruiyet ve güven inşa etmek için önemli bir fırsatı heba etmiş oldu.

Cumhurbaşkanı adayı olduğum Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) için Kürt meselesi yalnızca bir ulusal güvenlik konusu değil; aynı zamanda demokrasi, adalet, kalkınma ve kurumsal reform meselesidir. Biz, şiddeti sona erdirecek, kalkınmayı teşvik edecek ve köklü eşitsizlikleri giderecek uzun vadeli bir stratejiyi savunuyoruz; tüm vatandaşlarımız için eşit yurttaşlık, demokratik katılım, hesap verebilirlik ve Cumhuriyet çatısı altında ortak bir gelecek istiyoruz.

'Şeffaf bir sürece ihtiyaç var'

PKK’nın kendini lağvetme niyetini açıkladığı andan itibaren iki önemli öneri sunduk. İlk olarak, barış sürecinin hukuka uygunluk, sivil katılım ve kurumsal denetim çerçevesinde ilerlemesini sağlamak üzere derhal bir parlamento komisyonu kurulmasını talep ettik. Komisyonun nihayet kurularak 5 Ağustos’ta ilk toplantısını gerçekleştirmesi doğru yönde atılmış bir adımdır. Ancak birçok kişi, müzakerelerin hükümetin dar güvenlik odaklı gündemiyle sınırlı kalacağından endişe duyuyor. Buna rağmen, demokratikleşme ve sosyal uyum gibi daha geniş kapsamlı konuların gündemin merkezine yerleştirilmesini sağlamak için komisyona katılmaya karar verdik. Zira, şeffaf bir sürece ihtiyaç var, Erdoğan koalisyonunun önceden belirlenmiş kararlarını meşrulaştırmaya yarayan bir vitrine değil.

'Halkımızın hak ettiği barış, baskıyla değil, meşruiyetle sağlanabilir'

İkinci olarak, silahsızlanma süreci demokratik normlara dönüşle eşzamanlı ilerlemelidir. Kalıcı barış, partizanlık ve demokratik gerilemenin yaşandığı bir sistemde mümkün olamaz. Sürece meşruiyet kazandırması gereken kurumlar parlamento ve sivil toplum uzun zamandır devre dışı bırakıldı, yargı ise siyasallaştırıldı. Oysa halkımızın hak ettiği barış, baskıyla değil, meşruiyetle sağlanabilir.

Kendi deneyimim de Türkiye’deki çelişkileri ortaya koyuyor. Mart ayında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görev yaparken ve partimin Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilmek üzereyken, siyasi nedenlerle açılmış davalar sonucunda tutuklandım. Bana yöneltilen suçlamalar arasında yolsuzluk ve teröre yardım da vardı. Bu son suçlama, seçim listemizde yer alan bazı belediye meclis üyesi adaylarının, PKK ile bağlantılı olduğu iddia edilen bir platformla ilişkili oldukları gerekçesiyle yöneltilmişti. Oysa bu kişiler seçilmeden önce, adaylıkları Yüksek Seçim Kurulu tarafından incelenmiş ve onaylanmıştı.

'AİHM'nin Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmasına yönelik kararı hala uygulanmıyor'

Bu arada, barış arayışında olduğunu öne süren hükümet, seçilmiş Kürt temsilcileri sistematik biçimde hedef almayı sürdürdü. Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP, yeni adıyla DEM Parti) bir çok belediye başkanı görevden alındı ve yerlerine kayyum atandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, eski HDP eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasına yönelik kararları ise hala uygulanmıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde demokrasinin aşınması yalnızca bir iç mesele olmakla kalmıyor. Bu durum, dünyanın güvenlik, enerji ve göç gibi alanlarda güvenilir ortaklara ihtiyaç duyduğu bir dönemde, Türkiye’nin uluslararası alandaki potansiyelini zedeliyor. Tepkisel reflekslere dayanan ve iç siyasi hesaplarla şekillenen Türk dış politikası, tutarlılıktan uzak. Komşularla ilişkiler ise çatışma ve normalleşme arasında savruluyor.

'Türkiye bugün bir yol ayrımında'

Suriye’de Esad rejiminin çöküşüyle ivme kazanan bölgesel dönüşüm, Ortadoğu’da barış, uzlaşma ve yeniden yapılanma sürecine anlamlı ve yapıcı bir katkı sağlanması için önemli bir imkan sunuyor. Türkiye, eğer tüm topluluklar için adalete ve kapsayıcılığa dayalı bir dış politika izlerse, özellikle Suriye’de çok şey yapabilir. Ortadoğu konusunda Avrupa Birliği ile daha yakın işbirliği de mümkün; ancak bunun için içeride demokratik meşruiyete ve hukukun üstünlüğüne dayanan bir dış politika gerekir.

Temel hak ve özgürlüklerin korunması, Türkiye’nin askıya alınmış AB üyelik sürecini de canlandırabilir. Türkiye’nin jeostratejik konumu, tarihsel birikimi ve demokrasi mirası, ülkemizi istikrar ve ilerleme adına önemli bir aktör haline getiriyor. Ancak Sayın Erdoğan’ın kişisel hırsları ve iç siyaseti bilinçli olarak kutuplaştırmasından etkilenen dış politika, bu potansiyelin hayata geçirilmesine engel teşkil ediyor.

Türkiye bugün bir yol ayrımında. İçerideki yönetim anlayışı dış politikadaki ağırlığını giderek daha fazla belirleyecek. Sorumlu bir bölgesel güç olabilmek için, Türkiye kendi demokratik kurumlarını yeniden kuvvetlendirmelidir. Ancak o zaman giderek istikrarsız hale gelen dünyada güvenilir bir aktör olarak hareket edebilir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak, ülkemizin demokratik yenilenme sürecine liderlik etmeye kararlıyım. Meşruiyet ve hukukun üstünlüğüne dayanan yeni bir hükümet, dünyayla ilişkilerini netlik ve kararlılıkla kuracaktır."

CHP LİDERİ: BU ÜLKEDE TARTIŞILMAYACAK ÇATI CUMHURİYET'TİR

Özgür Özel'den Erdoğan'a: Bu ülkede tartışılmayacak çatı Cumhuriyet'tir, Türk-Kürt-Arap üzerinden ayrı ayrı yapı hayali kuramazsınız...

Büyük Taarruz'un 103'üncü yıl dönümünde zafer yürüyüşü başlangıcında konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Bu ülkede tartışılmayacak çatı, Cumhuriyet çatısıdır. Bu ülke Cumhuriyeti, tam bağımsızlık şiarıyla kazanmıştır. Bir tane çatı var, Cumhuriyet çatısıdır. Onun taşıyıcı kolonu da Türk’ün de Kürt’ün de Arap’ın da herkesin bu Cumhuriyet'e sadakatle ve eşit vatandaşlık bağıyla bağlı olmasıdır" dedi.

Özel, Büyük Taarruz'un 103'üncü yıl dönümü kapsamında Afyonkarahisar'da düzenlenen Zafer Yürüyüşü'ne katıldı. Yürüyüş öncesi konuşan Özel, Büyük Taarruz'un planlandığı ve karara bağlandığı gecenin tarihi önemine vurgu yaptı.

Özel, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türk, Kürt, Arap ittifakı" vurgusuna ilişkin olarak da şu değerlendirmeyi yaptı:

"Son günlerde ağzına geldiği gibi konuşulan birçok konu var. Ülkedeki Amerika Büyükelçisinden tutun da ülkeyi yöneten kişinin 'Cumartesi günü kampımızda çok büyük bir açıklama yapacağız' deyip 11 kez üst üste 'Türk, Kürt, Arap' demesinden, bugün de aynısını tekrar etmesinden kaynaklı bir 'çatı' tartışması var. Bu ülkede tartışılmayacak çatı, Cumhuriyet çatısıdır. Bu ülke Cumhuriyeti, tam bağımsızlık şiarıyla kazanmıştır. Bu ülke Cumhuriyeti kazanırken ilk başta Amerikan mandasını, İngiliz himayesini reddetmiştir. İngiltere’nin Amerika’yla birlikte vardığı uzlaşıyla, İsrail’le birlikte yaptıkları bir planlamada Türkiye kendisine biçilecek bir role razı gelemez.

Vaktiyle 'Büyük Ortadoğu Projesi'sinin eşbaşkanıyım' diye övünenlerin, daha sonra Türkiye’yi ve kendilerini ne hale getirdiklerini gördük. Şimdi benzer bir şekilde motive edilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin Osmanlı’da da daha sonra başarısız olmuş, mezhebe dayalı, inanç gruplarının ayrı ayrı yapılarına dayalı, çok hukukluluğa dayalı, herkesin başka hukuka tabi olduğu bir sürece özenme ve öykünmeyi bu millet topyekun reddediyor. Zaten vatanını, milletini, bayrağını, Atatürk’ü seven ve bu gece yapacağımız yürüyüşten heyecan duyan, 103 yıl önceki bu yürüyüşten gurur duyan, onur duyan kimsenin dönüp de bugünlerde Amerikan Öüyükelçisinin söylediklerine, Tayyip Erdoğan’ın da peşinden takıldığı bu söylemlere prim vermesi mümkün değildir.

Bir tane çatı var, Cumhuriyet çatısıdır. Onun taşıyıcı kolonu da Türkiye’de Türk’ün de,Kürt’ün de Arap’ın da, Laz’ın da, Çerkes’in de, Pomak’ın da, göçmenlerin de herkesin ama herkesin bu Cumhuriyete sadakatle ve eşit vatandaşlık bağıyla bağlı olmasıdır. Bu ülkede Cumhuriyet, kimseyi geride bırakmamak, ayrımcılığı reddetmek ve ayrıcalıklı zümreleri reddetmek üzerine kurulmuş bir yönetim biçimidir. Ne sadece Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı sayarak diğerlerini yok sayabilirsiniz ne de bunun üzerinden ayrı ayrı yapılar üzerinden hayaller kurabilirsiniz."

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın AKP'nin Ankara'nın Kızılcahamam ilçesinde düzenlediği 32. İstişare ve Değerlendirme kampının açılışında, AKP tarafından "tarihî bir konuşma" olarak açıklanan konuşmasında, PKK'nın silah bırakma töreninden bir gün sonra yaptığı konuşmada şunları söyledi:

"Bizler, yani Türkler, Kürtler, Araplar ittifak yaptığımızda atlarımızın rüzgarı Çin Denizi'nden Adriyatik'e serin esintiler yaydı. Unutmayın, atlarımızın şahlanışından coğrafyaya huzur yayıldı. Kılıç şakırtıları bu bölgeye barış getirdi.

Terörün nihai amacı Türkiye'yi bölmek değildi. Türkiye'yi bölmeye kimsenin gücü yetmez. Ama bizi oyaladılar. Bize zaman kaybettirdiler. Bize ekonomik kayıp verdirdiler. Enerjimizi harcadılar. En çok da aramıza, Türk ile Kürt'ün arasına nifak sokmaya çalıştılar. Kim kazandı? 41 yılda kim kazandı? Terör baronları, terör sektörü kazandı. Kandan beslenenler kazandı. Türk, Kürt, Arap üzerine kirli hesapları olanlar kazandı. İşte bugün bu kirli oyunu, bu kirli tezgâhı, bu nifak hareketini bozuyor, alt üst ediyoruz. Tarih, tekerrür ediyor. Bugün Türk ile Kürt, aralarında engel olmaksızın tekrar muhabbetle kucaklaşıyor."

2022

Türkiye'nin kapılarının mültecilere her zaman açık olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Onları katillerin kucağına atmayacağız. Yardımseverliğimizi her zaman nasıl yapıyorsak öyle devam edeceğiz" dedi:

"Birilerinin kalkıp ülkemize hicret eden ama Suriye, ama Afganistan, ama Irak, İran fark etmiyor, biz muhacirlik ve ensar olma kabiliyetinin ne olduğunu en iyi bilen bir kültürün mensuplarıyız. Muhacirlik, ensar nedir bunu anlamayan, bunu bilmeyenlerle bizim işimiz yok. Biz sevgili Peygamberimizin muhacirliğini de biliriz, ensar olduğu dönemi de biliriz. Biz bu yolda aynı anlayışla devam ediyoruz.

"Suriye'den savaştan çıkıp ülkemize sığınan bu kardeşlerimize sonuna kadar sahip çıkacağız Bay Kemal. Kendileri arzu ettikleri zaman vatanlarına dönebilirler ama biz onları asla bu topraklardan kovmadık ve kovmayacağız.

"Birileri çıkmış durmadan laf salatası yapıyor. Bizim kapımız açık, onlara ev sahipliğimizi yapmaya devam edeceğiz. Onları katillerin eline, kucağına atmayacağız."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hakan Sonok Arşivi

Kurtlar Sofrası Bir Kez Daha Kuruldu

29 Ağustos 2025 Cuma 09:24

AKP'liler orman yangınları için ne öneriyor?

27 Ağustos 2025 Çarşamba 09:39