Bitirdik ya Antalya Sahaf Festivali’ni. İstanbullu arkadaşlar için bir minibüs ayarladık, boş yer varmış araçta. Mehmet Bayrak kardeşim “Abi sen de git bi dolaş gel istersen” dedi. Beni anlayabilenleri daha bi seviyorum işte.

Atladım minibüse vurduk İstanbul yoluna. Geceyarısı İstanbul’da olmayı planlıyoruz. Belki güzel bir silüet fotoğrafı kaydederim hayaliyle gidiyorum. Oysa ekip planı yapmış, Ümraniye’de minibüs boşalacak.

Özel araç olunca yolculuk eğlenceli.

Ben belki festival hakkında kritik yaparız, “bi sonraki festivalin daha iyi olması için neler yaparız”ı konuşuruz sanmıştım ama öyle değil. 12 gündür evinden, İstanbul’dan ayrı olan insanlar çoktan ışınlandılar bile. Öyledir İstanbul, tüm yoruculuğuna, boğuculuğuna rağmen boğazda bir serin meltem, bi beyaz martı olup çağırır bileni.

Ben Pendik’in 32 yıl öncesini bilirim. Kasımpaşa’dan oraya askerlik yapan arkadaşıma giderdim. Heyy yıllar hey.

Sakarya’da başlayan trafik varış noktasına kadar aynı. Işık, ses, hız, sıkıntı filan. Arkadaşlarla “bi sonraki festivalde buluşmak üzere” vedalaşıyoruz. Tabiri caiz ise “izimizin üstüne” geri dönüyoruz. Evet. E5’ten direkt kendimizi İzmit’te bulduk bile. Antalya aracı ya, ısıtma sistemi devrede değil. Bozüyük’te resmen buyduk. Bi mola verdik, açtık ısıtma sistemini. Şimdi yol daha keyifli.

Neredeyse hiç uyumadan,Afyon’a ulaştık. Tan yeri ağarıyor ya, kaçacak bir güzel fotoğraf yıllarca içime dert olacak. Bir elimde telefon, “camera” açık. Diğerinde fotoğraf makinesi. Yol fotoğrafı çekmek zordur. Anlıktır. Ne çıkacağını bilemezsiniz. Hereket halindesiniz, açı sorunu vardır. Hele bir de benim gibi, Özüm’ün deyimi ile yakın 5.20, uzak 4.80 gözlükle manuel fotoğraf çekmeye çalışıyorsanız.

Önce tan yerindeki kara topraktan fırlayan turuncu ışığın, az yukarda maviyle kucaklaşmasını kaydediyoruz. Ama çıplak olmaz, ne yapacağız, önce zeytin ağaçları,arkasında…. Yok o değil, burda selvi ağaçları var.

Afyon merkeze yaklaştığımızda yükselen güneş, ufku genişletmiş. Ama otomatik mod keyf vermiyor.

Kaptanâ “sağa çek,birkaç fotoğraf çekeyim” desem ne derdi bilmiyorum ama bu kartı açmadım. Zaten güneş yükseldi, fotoğraflar sıradanlaştı.

Salı öğlen 12 sularında çıktığımız Antalya’ya Çarşamba aynı saatlerde döndük. Sayfadaki fotoğraflardan elimizde sadece 1 tanesi olabilirdi. Onca yolu, o 1 tane fotoğraf için tepmiş olabilirdim, yine teperim.