Önce ülkesine, sonra kentine sahip çıkmalı insan. Vatanına, milletine, bayrağına, marşına gelecek tehditlere karşı nasıl dik duruyorsa, kenti için de aynı duruşu göstermeli…

Antalya’da doğmayan bir Antalyalı olarak Antalyalılarla gurur duyuyorum çoğu zaman…

Ama çoğu zaman da kızıyorum ve üzülüyorum…

Cumhuriyet için, Atatürk için, hukuk için, Lara için, Dokuma için mücadele eden, taş ocakları ve HES’ler için direnen Antalyalıları gördükçe nasıl göğsüm kabarıyorsa, kentinin kültürüne, takımına, markasına, gazetesine, radyosuna, televizyonuna yeterince sahip çıkılmadığını görünce de üzülüyorum…

Nice markaları var, bu kentin…

Gıdadan kozmetiğe, turizmden tarıma, eğitime kadar birçok sektörde kendini kanıtlamış markası var…

Ama pekçok kentte gördüğüm sahiplenme nedense çok yok, Antalyamızda…

Oysa takımımıza da sahip çıkmalıyız, lezzetlerimize de tesislerimize de…

İşte o zaman daha da büyür ve güçleniriz…

Paçacı Şemsi, Yedi Mehmet Restoran, Kazan Restoran, Akdeniz Dondurma, Zamora, Paçacı Şaban, Şişçi Ramazan, Yenigün Reçelleri, AKEV Koleji, Barut Grup, Günsu AŞ vs…

Kültürümüz deseniz halı, kilim, dokuma konusunda kimse elimize su dökemez…

Ama tek sorunumuz sahiplenememek…

Tıpkı futbol ve basketbol, sutopu, güreş vs alanındaki takımlarımızı ve sporcularımızı yeterince sahiplenemediğimiz gibi…

Antalyaspor’u da sahiplenip hak ettiği yere getirmeliyiz, yüzücülerimizi, atletlerimizi, okçularımızı da…

Başarılı sporcularımız sponsor sorunu yaşamamalı…

Hele hele bu kentin takımı hiç yaşamamalı…

Yaşatılıyorsa hem yönetimin hem kentin ayıbı, bu…

Yine yerel basınımız…

Hepimizin kahrını çeken, yağmur çamur, dağ tepe demeden gözümüz, kulağımız, sesimiz olan yerel basınımız…

Onu daha da çok sahiplenmeliyiz…

Her gün bir yerel gazete almak, yapılacak kutlama ve ilanları, reklamları yerel basınımıza vermek, bu kente yapılacak en büyük yatırımdır…

Çünkü yerel basın güçlü olursa, siz güçlü olursunuz…

Çünkü biz sizin sesininiz…

Bizi destekleyen, kentini seven, kentine yatırım yapan herkese binlerce teşekkür…