Yaşamak, bir sanat oldu dünyada. Elbette Türkiye’de de, Antalya’da da durum böyle. Terör olayları, savaş, sağlık sorunları, iş kazaları, trafik kazaları, artan şiddet vs…
Sadece kadın, erkek, çocuk değil, her cins ve yaştan insan tehlikede…
En mağdur elbette kadın, çocuk ve yaşlılar…
Taciz, tecavüz, darp vs…
İnsan olmayı, insanca yaşamayı beceremediğimiz muhakkak…
Ve insan oğlu ile tüm canlıların yaşam haklarını da ellerinden alıyoruz…
Zaten insanın değerinin olmadığı bir dünyada doğayı, canlıları düşünmek ne mümkün…
Her türlü hak ihlalinin olduğu memleketimizde doğanın da hayvanların da katli söz konusu…
O yüzden yaşamak zor zanaat…
Hele hele görüyor, duyuyor ve söylüyorsanız…
Üç maymunu oynuyorsanız bence zaten yoksunuz…
Yaşamıyorsunuz…
Yaşıyor gibi yapıyorsunuz…
Yoksunuz…
Ve yok olacaksınız…
Bugün başka bir ülkede, başka bir kentte, başka bir ilçede, başka bir mahallede yaşanan ihlaller, saldırılar yarın sana da, çevrene de yapılacak…
Yapılmamasını dilerim ama kaçış yok…
Bu suskunluğun, bu tepkisizliğin, bu uykunun sonu belli…
O yüzden üstada kulak verelim…
Nazım Hikmet’in 69 yıl önce kaleme aldığı şiiri bir daha bir daha okuyalım…
“Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.