
İbrahim Uysal
Milli/Ulusal, Enternasyonal/Global ?
Bazı sözcük ve kavramlar insan beynine, bazı insan ve olaylar ile yerleşiyor ve
bir anlam buluyor. Baştaki sözcük ve kavramlar gibi.
Örneğin İslami kesim ile ilgili milli kavram/sözcüğünü kullansak, hemen aklımız
Prof. Dr. Necmettin Erbakan gelir. Milli Sermaye, Milli Kalkınma, Milli Sanayi,
Milli Görüş gibi.
Oysa kendini İslami kesimde gören/sananların pek azında bu yaklaşımı görürüz.
Çünkü Millet ve Ümmet kavramları onlar için başka bir anlam taşır. Tercihleri
de Ümmetten yanadır. Ama neden ise Erbakan Hoca tercilerini genel de Milli ve
milletten yana kullanmıştır.
Politik saflaşmasını da Milli Görüş olarak tanımlamıştır. Peki bu bir rastlantı
mıdır? Ya da bir cehalet, bilmezlik midir? Konu Erbakan Hoca olunca, bunu akla
getirmek bile, akıllara ziyandır.
Günümüzde İslami kesimde yaşayan ve uluslararası tanınılırlığı ve güvenilirliği
olan kişi de, Tunus'un Çağdaş İslami hareketi olan NAHDA hareketinin de lideri
olan ve kendisini de Müslüman Demokrat olarak tanımlayan Raşid Gannuşi'dir.
Bir askeri darbe ile iş başına gelip, sokakları kurduğu polis teşkilatı
aracılığı ile dinleyen ve denetleyen;
Tunus'u 23 yıl yönettikten sonra bir gencin kendisi sokakta yakması ile
başlayan bir olay sonrasında ülkeyi terk etmek zorunda kalan Zeynel Abidin Bin
Ali'den sonra ülkesine dönen;
Kazanabileceği bir Cumhurbaşkanlığı seçimini, ülkesini huzur ve güvenliği için,
Cumhurbaşkanlığı adaylığını kabul etmeyip, yerine İslam dışı LAİK kesimin adayı
El Bacı Kaid El Sebsi'ye bırakan kişidir Raşid Gannuşi.
Laiklik ve sivil toplum adlı kitabında,
hem batının katı bazı değerlerini eleştirirken, hem de İslami kesime ilişkin
eleştirilerinde son derece akılcı yaklaşımlar sergilemiştir.
"düşmanın silahını alıp, yeşile boyamak ile, İslamileştirilmiş
olmaz!.." diyerek bir çok İslamcı düşünür ve siyasetçiden de eleştiriler
almıştır.
Anayasaların devletlerin temel yapı taşı
olduğunu ve bunun da yüzde 51 oy alınsa bile milli bir mutabakat olmadan
değiştirilemeyeceğini savunan kişidir Raşid Gannuşi.
Rahmetli Erbakan Hoca gibi, o da Ülke
çıkarları açısından globalci değil, millici/ulusalcı değer ve politikaları
savunmaktadır.
İşin enteresan tarafı da, referans olarak
da, Peygamberimiz Hazreti Muhammed'i ve kurduğu ilk Şeriat Devleti uygulamasını
göstermektedir.
Bilindiği üzere Hz. Muhammed ilk olarak
Mekke'de İslam dinini yaymaya, tebliğ etmeye başlamıştır. Daha sonra da
Medine'ye göç/hicret etmek zorunda kalmıştır.
Medine'de de ilk şeriat devletini kurmuş ve yönetmiştir.
Raşid Gannuşi, burada şöyle bir örnek vermektedir. Peygamberimiz, içinde
Musevilerin, Hıristiyanları, Putperestlerin hatta dinsiz/inançsız insanların
yaşadığı Medine'de, bir Şeriat Devleti kurarak Medine'yi ve yaşayanları huzur
ve kardeşlik içinde yönetmiştir. Dinde zorlama olmaz mantığını vurgulayarak.
Millici/Ulusalcı olmak konusunu ise
şöyle açıklamaktadır. Mekke'de de Müslümanlar yaşamaktadır, ancak Medine'yi
yöneten Peygamberimiz asla Mekke'nin iç işlerine karışmamıştır. Çünkü bir
yönetimin başka bir yere tahakkümü doğru değildir.
Şeriat'ın bir Eternasyonalist/Globalci bir yaklaşım gerektirmediğini göstermek
açısından bu örneği vermiştir.
Gannuşi'nin dediği gibi, acaba bizde de
"düşmanın silahı yeşile boyanarak, İslamileştirilen" bir şeyler mi
var?.
Mezheplerin, Cemaat ve Tarikatların
artık birçok referansını yurt dışından aldığını göz önüne alır isek, özellikler
İslami kesimin bir kez daha düşünmesi gerekmiyor mu?
Her ne kadar bu gün ( ki ne kadar içten ve inanarak söyledikleri su götürü ise
de) FETÖ diye bilinen kişi ve yapılara dün methiyeler düzülüp; vakit ve cenaze
namazlarında, mevlit ve sıradan dini toplantılarda yapılan dualarda bile
"hoca efendimize" de denilerek dualar edildiği unutulmuşa benziyor.
Dün de ve bu gün de referansını İslami
değerlerden alanların bu gibi gerçekler karşısında, günübirlik çıkarların
ötesinde daha duyarlı düşünüp, davranması gerekmiyor mu?
Kimse fark etmiyor ama herkes karnından
konuşuyor.
Kimse fark etmiyor ama sokaklarda mutlu yüzler azalıyor.
Kimse fark etmiyor ama sahillerde haşemo giyen erkek sayısı azalıyor, tesettür
mayoları ise bir alem.
Kimse fark etmiyor ama 7 Haziran'dan sonra 16 Nisan'ın mesajları hiç kimse
tarafından pek alınmışa benzemiyor.
Hiç kimse anımsamıyor ama,
"Mahkeme, Kadıya Mülk değildir",
Hiç kimse fark etmiyor ama, "Mülk de, sahibi ile kaimdir" (kaim:var
olan, ayakta duran. -TDK)
O yüzden, daha fazla mağrur olmanın bir
anlamı olmasa gerek.
Tabi burada sözüm asala siyasilere
değil. Onlara alkış tutan, karnı aç, pabucu delik, mintanı yırtık ahaliye.
(sanki onlar bunu okur da. Eh işte salaklığın sonu olmuyor işte.) Çünkü diğerlerinin
karnı tok, sırtı pek.
Hani, Muktedirler "Mal da yalan, mülk de yalan, al biraz da sen
oyalan!.." sözüne uyarak, malımız ve mülkümüz ile oynamaktan pek
memnunlar.
Sizin gibi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.