Milli/Ulusal, Enternasyonal/Global ?

Bazı sözcük ve kavramlar insan beynine, bazı insan ve olaylar ile yerleşiyor ve bir anlam buluyor. Baştaki sözcük ve kavramlar gibi.

Örneğin İslami kesim ile ilgili milli kavram/sözcüğünü kullansak, hemen aklımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan gelir. Milli Sermaye, Milli Kalkınma, Milli Sanayi, Milli Görüş gibi.
Oysa kendini İslami kesimde gören/sananların pek azında bu yaklaşımı görürüz. Çünkü Millet ve Ümmet kavramları onlar için başka bir anlam taşır. Tercihleri de Ümmetten yanadır. Ama neden ise Erbakan Hoca tercilerini genel de Milli ve milletten yana kullanmıştır. 
Politik saflaşmasını da Milli Görüş olarak tanımlamıştır. Peki bu bir rastlantı mıdır? Ya da bir cehalet, bilmezlik midir? Konu Erbakan Hoca olunca, bunu akla getirmek bile, akıllara ziyandır.
Günümüzde İslami kesimde yaşayan ve uluslararası tanınılırlığı ve güvenilirliği olan kişi de, Tunus'un Çağdaş İslami hareketi olan NAHDA hareketinin de lideri olan ve kendisini de Müslüman Demokrat olarak tanımlayan Raşid Gannuşi'dir.
Bir askeri darbe ile iş başına gelip, sokakları kurduğu polis teşkilatı aracılığı ile dinleyen ve denetleyen; 
Tunus'u 23 yıl yönettikten sonra bir gencin kendisi sokakta yakması ile başlayan bir olay sonrasında ülkeyi terk etmek zorunda kalan Zeynel Abidin Bin Ali'den sonra ülkesine dönen;
Kazanabileceği bir Cumhurbaşkanlığı seçimini, ülkesini huzur ve güvenliği için, Cumhurbaşkanlığı adaylığını kabul etmeyip, yerine İslam dışı LAİK kesimin adayı El Bacı Kaid El Sebsi'ye bırakan kişidir Raşid Gannuşi.

Laiklik ve sivil toplum adlı kitabında, hem batının katı bazı değerlerini eleştirirken, hem de İslami kesime ilişkin eleştirilerinde son derece akılcı yaklaşımlar sergilemiştir.
"düşmanın silahını alıp, yeşile boyamak ile, İslamileştirilmiş olmaz!.." diyerek bir çok İslamcı düşünür ve siyasetçiden de eleştiriler almıştır.

Anayasaların devletlerin temel yapı taşı olduğunu ve bunun da yüzde 51 oy alınsa bile milli bir mutabakat olmadan değiştirilemeyeceğini savunan kişidir Raşid Gannuşi.

Rahmetli Erbakan Hoca gibi, o da Ülke çıkarları açısından globalci değil, millici/ulusalcı değer ve politikaları savunmaktadır.

İşin enteresan tarafı da, referans olarak da, Peygamberimiz Hazreti Muhammed'i ve kurduğu ilk Şeriat Devleti uygulamasını göstermektedir.

Bilindiği üzere Hz. Muhammed ilk olarak Mekke'de İslam dinini yaymaya, tebliğ etmeye başlamıştır. Daha sonra da Medine'ye göç/hicret etmek zorunda kalmıştır.
Medine'de de ilk şeriat devletini kurmuş ve yönetmiştir. 
Raşid Gannuşi, burada şöyle bir örnek vermektedir. Peygamberimiz, içinde Musevilerin, Hıristiyanları, Putperestlerin hatta dinsiz/inançsız insanların yaşadığı Medine'de, bir Şeriat Devleti kurarak Medine'yi ve yaşayanları huzur ve kardeşlik içinde yönetmiştir. Dinde zorlama olmaz mantığını vurgulayarak.

Millici/Ulusalcı olmak konusunu ise şöyle açıklamaktadır. Mekke'de de Müslümanlar yaşamaktadır, ancak Medine'yi yöneten Peygamberimiz asla Mekke'nin iç işlerine karışmamıştır. Çünkü bir yönetimin başka bir yere tahakkümü doğru değildir. 
Şeriat'ın bir Eternasyonalist/Globalci bir yaklaşım gerektirmediğini göstermek açısından bu örneği vermiştir.

Gannuşi'nin dediği gibi, acaba bizde de "düşmanın silahı yeşile boyanarak, İslamileştirilen" bir şeyler mi var?.

Mezheplerin, Cemaat ve Tarikatların artık birçok referansını yurt dışından aldığını göz önüne alır isek, özellikler İslami kesimin bir kez daha düşünmesi gerekmiyor mu? 
Her ne kadar bu gün ( ki ne kadar içten ve inanarak söyledikleri su götürü ise de) FETÖ diye bilinen kişi ve yapılara dün methiyeler düzülüp; vakit ve cenaze namazlarında, mevlit ve sıradan dini toplantılarda yapılan dualarda bile "hoca efendimize" de denilerek dualar edildiği unutulmuşa benziyor.

Dün de ve bu gün de referansını İslami değerlerden alanların bu gibi gerçekler karşısında, günübirlik çıkarların ötesinde daha duyarlı düşünüp, davranması gerekmiyor mu?

Kimse fark etmiyor ama herkes karnından konuşuyor.
Kimse fark etmiyor ama sokaklarda mutlu yüzler azalıyor.
Kimse fark etmiyor ama sahillerde haşemo giyen erkek sayısı azalıyor, tesettür mayoları ise bir alem.
Kimse fark etmiyor ama 7 Haziran'dan sonra 16 Nisan'ın mesajları hiç kimse tarafından pek alınmışa benzemiyor.

Hiç kimse anımsamıyor ama, "Mahkeme, Kadıya Mülk değildir",
Hiç kimse fark etmiyor ama, "Mülk de, sahibi ile kaimdir" (kaim:var olan, ayakta duran. -TDK)

O yüzden, daha fazla mağrur olmanın bir anlamı olmasa gerek.

Tabi burada sözüm asala siyasilere değil. Onlara alkış tutan, karnı aç, pabucu delik, mintanı yırtık ahaliye. (sanki onlar bunu okur da. Eh işte salaklığın sonu olmuyor işte.) Çünkü diğerlerinin karnı tok, sırtı pek. 
Hani, Muktedirler "Mal da yalan, mülk de yalan, al biraz da sen oyalan!.." sözüne uyarak, malımız ve mülkümüz ile oynamaktan pek memnunlar.

Sizin gibi.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Uysal Arşivi

Ninemden guguk kuşu öyküsü

09 Ağustos 2025 Cumartesi 10:04

SÖZÜN DE BİTTİĞİ YER OLUR MU?

02 Ağustos 2025 Cumartesi 11:24

PLANLAMA- PLAN LAMA- PLAN- LA- MA

01 Ağustos 2025 Cuma 11:51

GÜRKUT ACAR'I TANIMAK

14 Temmuz 2025 Pazartesi 21:04

SORUN, SORUN OLUR MU YARATILIR MI?

02 Temmuz 2025 Çarşamba 10:48

HER ÖLÜM ÖLÜM MÜDÜR?

02 Temmuz 2025 Çarşamba 10:11

DOLANI DOLANI GELİYOR DA UYUYORUZ

01 Temmuz 2025 Salı 17:59