
İbrahim Uysal
İnsanoğlu, ne zaman insan olur?
İlk bakışta son derece abuk gelebilecek bir
cümle, ama olay o kadar basit değil. Konuya birçok açıdan bakmak mümkün ama
ben, insanın sosyal ve etik evrimi açısından bakacağım. Aslında bunu düşünmeme iki olay sebep oldu. İlki
toplumumuzda yaşanan bu kadar dejenerasyon. İkincisi de bir kaç yıl önce
izlediğim bir film ve bir konferansta verilen örnek. Belki aldığım aile terbiyesi (bunu bir ayrıcalık
olarak da görmüyorum. Benim kısmetime düşen idi demek daha iyi olur), eğitim,
çevre faktörleri ve aile gibi o gün kızdığım ama bugünden bakınca iyi ki
dediğim bir terbiye almışız ama bunun bu gün için bu kadar anlamlı olacağı hiç
akılma gelmemişti. Etrafıma bakınca
oldukça fazla şey artık beni rahatsız ediyor. İnsanların biri birine
saygısızlığı. Devletin halkına olan sorumsuzluğu, vurdum duymazlığı. İnsanların
,birbirlerini kandırmalarının bir ayrıcalık sayılmasından tutunda, devletin
soyulmasına, siyasilerin o kadar yalanı halkın gözünün içine baka baka
söylemesine kadar her şey beni rahatsız ediyor. Geleceğe ilişkin umutlarımı törpülüyor. Elbette ki umutsuz değilim. İnsanlığın yönü hep iyiden ve güzelden
yanadır. Ama biz bu kadar haltı niye yedik diyeceğiz yıllar sonra, ben ona
üzülüyorum. İlk çağlarda ki insanlar,
elbette ki bu günün insandan çok farklı idi. Fiziksel olarak da, davranış, yeme
içme ve yaşam olarak da. Belki o günler, insanoğlu gibi yaşıyorduk. Düşünmeden,
sorgulamadan, sadece bildiğimiz kadarı ile yaşıyorduk. Yiyor, içiyor,
avlanıyor, kovuklarda saklanıyor, en güçlüler neslin devamını sağlamak için,
kadın cinsin seçiciliğinde bir yaşam yaşıyorduk. Zaman ile birlikte yaşamamaya başladık, ahlak/etik
kurallarını oluşturduk. Düşünmeye, duygularımızı geliştirmeye başladık, biri
birimizi, başka şeyleri sevmeye kadar da ilerledik. Sonra da aynı türün içinde aynı cins ve karşı cins ile
sevmek gibi duygusal bağlarımız oluşmaya başladı. Kendimizin dışındaki şeyler ile duygusal ilişkiler
içinde olmayı öğrendik. Beklenti içinde olmayı öğrendiğimiz gibi, hesap bile
sorar olduk. Pİ diye bir film izledim bir
kaç yıl önce. Uzun bir film idi. Başrolde bir çocuk ve bir Bengal kaplanı.
Filmde, çocuk ile Bengal kaplanı bir kayık da karaya ulaşmaya çalışmaktadırlar.
Yol günlerce sürmekte ve son gıda stokları da bitmek üzeredir. Çocuk haklı
olarak kaplan ile her şeyini paylaşmakta ama ne yapacağını da bilememektedir.
Bir gün kaplan kocaman bir balık görür ve
sandaldan denize atlar. Ama balık kaçmıştır. Kaplan dalgalar arasında sandala
binmek için uğraşsa da becerememektedir. Çocuk da kaplana acımakta ama bu kadar
açlıktan sonra ya beni yerse diye de kuşku da duymaktadır. Sonunda insanlığına
yenilir ve kaplanı sandala alır, son yiyeceklerini de paylaşır. Derken, sandal bir adanın kıyısına ırmağın ağzına
doğru ormanlık bir bölgeye sürüklenir ve karaya oturur. Çocuk şaşkın, kaplan heyecanlı derken birden kaplan
sandaldan atladığı gibi dosdoğru ormanın içine doğru koşar ve gözlerden
kaybolur gider. Bir süre belki
gelir diye düşünse de, kaplan gelmez. Çocuk, onun ile yiyeceğini paylaştığını,
denizden sandala köprü yaparak onun hayatını kurtardığını düşünür. Bu kadar
yaptıklarının karşında, giderken bir kere bile olsa arkasına, kendisine
bakmamasına üzülür, bozulur. Oysa olay
son derece basittir. Doğanın koşullarında olan ile toplumsal oluşturduğumuz
şeyler aynı değildir. Doğada olan her
şey, kendi şartlarında vardır ve oluşur. Bir minnet ya da bir başka şey olmaz.
Kuralları acımasızdır. Toplusal
olarak ise, bir evrimleşmenin sonucunu yaşıyoruz. Olaya kendimizi, aldığımız
terbiyeyi, eğitimi her şeyi katarız. Üzüntüm,
bu kadar aşamadan sonra, evrimleşmeden sonra, nasıl oluyor da, genetik
köklerimize dönebiliyor, acımasız, zorba ve saygısız, sevgisiz olabiliyoruz.
Kaplan, genlerinden gelen davranışını sergiledi.
Çocuk ise, toplumsal olarak aldıklarına göre bir beklenti içinde oldu, davranış
sergiledi. Kaplan, kendini güvende
görünce arkasını dönmeden gider. Gelişmemiş insan ya da insan topluluklarını
davranışlarını anımsayın. Kaplan için doğası gereği denebilir ama, benzer
şeyleri yapan bize benzeyen yaratıkların davranışlarına ise, ancak insanoğlunun
davranışı diyebiliriz. Hayatını
kurtardığı kaplanın, bir kez bile olsun kendisine dönüp bakmasını beklemek,
insani bir davranış; İşte insanoğlundan,
insanlığa geçmek için binler binlerce sene bunun için vermiştik. Sevmeyi, saymayı, ummayı, vermeyi, almayı öğrenmek
için yıllar, harcamıştık. Ah şu gen yok mu şu insanoğlu geni, bir çırpıda özüne
döndürüveriyor her şeyi gitti. İnşallah
insanoğlu, bir an önce insanlaşır da hem kendisi hem de dünya rahat eder. Bu
gidiş ile insan, insanoğlunun hırsları sayesinde her şeyi yok edip
gidecek. Yazık!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.