
Songül Başkaya
Emek mücadelesinin 100. yılı…
Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü iki çift güzel sözle gönül almak ve çiçekle kutlamaktan ibaret bir gün sayar olduk…
1857’de ABD’de 40 bin tekstil işçisi kadının köle gibi çalıştırılmalarına karşı verdiği mücadele sonucu yüzü aşkın kadının ölmesi sonrası emek mücadelesi için bir gün belirlenmesi gündeme gelmiştir…
İlk kutlama 1909’da Amerika’da Şubat ayının son Pazar günü yapılmıştır…
Daha sonra 1910’da Kopenhag’ta alınan karar sonrasında bir yıl sonra 19 Mart’ta uluslararası anlamda emekçi kadınlar günü kutlanmaya başlandı…
1913’te 8 Mart’ta düzenlenen kadınlar günü Rusya’da kutlandı…
8 Mart’ta kutlanması kararı ise 1921’de Moskova’da yapılan Üçüncü Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda alındı. Böylece ortak bir mücadele günü belirlendi…
Birleşmiş Milletler’in 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını kabulü ise kutlamaların başlamasından 56 yıl sonra 1977 yılında oldu. Ancak BM, bugünü kadınların mücadele günü olarak göstermekten geri durdu…
O yıllarda ve sonrasında binlerce kadın, 8 Mart’larda sokağa inip siyasal ve ekonomik haklar konusunda mücadele verirken, eşitlik isterken git gide 8 Mart, kapitalizmin de etkisiyle neredeyse hediye beklenen bir gün haline dönüştü…
Bu noktada özellikle kadınlarımızın 8 Mart’ı anmadan çıkarıp kutlamaya dönüştüren etkinliklere geçit vermemeleri noktasında uyarmak istiyorum…
Elbette dayanışmak için kahvaltılar, çaylar, yemekli programlar yapılabilir. 8 Mart’ta farkındalık yaratmak adına emekçi kadınlara çiçekler sunulabilir. Ama alanları boş bırakmamalıyız…
Yoksa kadın siyasal dünyada ve iş dünyasında vitrin yapılmaya devam eder…
Kadını eve hapsetmeye, kamusal alandan soyutlamaya çalışan zihniyete gün doğar…
Kadının insan hakları ihlalleri devam eder…
Kadının sorunlarını çözecek makamlardaki erkek egemenliği daha da artar…
Tekrar yüzyıl öncesine dönüp geçmişteki kadın mücadelesini hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda var…
Konunun siyasilerce ama siyaset üstü olarak konuşulması için zemin yaratmak, lobi yapmak zorunluluğu var…
Emek ve hak mücadelesini ısrarla sürdürmek ve örgütlenmek zorunluluğu var…
İki güzel sözle, eşit temsil yerine vitrin adaylarla tatmin olmamak gerekiyor…
Hayatı erkeklerle birlikte paylaşan, toplumun yarısını oluşturan kadınların siyasal alanda ve karar alma mekanizmalarında temsilinde eşitliğin önü açılmalıdır…
Bunun için sokaklar ve meydanlar boş bırakılmamalı…
Bir Türk kadını olarak, dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkı kazanmamızı sağlayan Atatürk’ü saygıyla anarken, bir toplumun ilerlemesi için her iki cinse de eşit imkanlar verilmesi ve aynı amaç için birlikte yol alması gerektiği yönündeki Ata’nın sözünü de zihinlere işlememiz gerektiğini düşünüyorum…
Yaşasın kadının emek ve hak mücadelesi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.