Siyasisi, bürokratı, işadamı, esnafı, vatandaşı Antalya’nın geleceğini düşünmek zorundayız. Günübirlik menfaatlerin peşinden koşmaya çalışırken, elimizden uçup giden değerlerin farkında olmadığımızı düşünüyorum, çoğu zaman…
‘Kent ekonomisi ya da kalkınmasına fayda sağlıyor’ ya da günümüzün meşhur sloganı olan ‘insan odaklı’ diye yapılan pek çok iş ve eylemle yazık ediyoruz, doğamıza, değerlerimize…
SİT alanlarına kadar giren turizm tesislerine bakın…
Dağı taşı delik deşik edip, flora ve faunamızı altüst eden maden ocaklarına…
Peş peşe dereleri esir alan HES’lere…
Yol bahanesiyle imara açılan yerlere…
‘Biz daha iyisini yaparız’ diye ele geçirilip, mahvedilen sahillere…
Ve projesiz, master plansız seçim önü yapılan yatırımlara…
Hem kamu kaynaklarına yazık hem doğaya hem de halkımıza…
Bırakalım artık bu işleri…
Kendi rantına, kentini satanı affetmez bu halk…
Geçmişte de affetmedi, bugün de affetmeyecek…
Herkim ki zarar verirse, hesabını mutlaka sorar…
Soracaktır da…
Ama bu sürede olan doğamıza, tarihimize oluyor…
Kentin belleği yok ediliyor…
Dokusu bozuluyor…
Alın işte yol bahanesiyle el atılan Konyaaltı bölgesi…
Güzelim ağaçlar, tarım toprakları şimdiden yok olmaya başladı…
Yakında portakal kokusuna, çamın gölgesine hasret kalacağız…
Üzülüyor insan…
Ondan diyorum, kıymayın Antalya’ya…
Bu kent sizin, bu kent bizim, bu kent hepimizin…
Gelin bırakın bu hırsı…
Yarın tarım yapacak bir karış toprağa, tertemiz denize, pırıl pırıl doğaya hasret nesiller yaratmayın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.