Marmara denizinde görülen salyalar hepimizi dehşete düşürdü. Bir diğer adı deniz salyası olan müsilaj, deniz yüzeyinden 30 metre derine kadar devam eden sümüksü kaygan bir yapı olarak tanıtılıyor. Yetkililere göre müsilaj, denizin derinlerinde yüzeyden daha fazla bulunuyormuş. Bir kısmı parçalanarak yüzeye çıktığı gibi, bir kısmı da dibe çökermiş.

Gazeteciğe başladığım yıllardan bu güne rastladığım birçok makalede dünyanın suyunun azaldığını, atmosferin delindiğini, buzulların eridiğini, sanayi atıklarının doğayı etkilediğini ve doğal hayatı öldürdüğünü okumuşumdur. Demek ki okuduklarım doğruymuş ve dikkate alan olmamış. Bu konuda Greenpeace teşkilatının yıllardır verdiği mücadeleyi takdir etmemek elde değil. Greenpeace temsilcilerinden ara sıra mailler alırdım. Keşke daha sık ilişkim olabilseydi, hatta elimden gelen desteği fazla fazla verebilseydim.

Son yıllarda Çevre Bakanlığı başta olmak üzere belediyelerimizin çevreye duyarlı çalışmaları artmıştır. Cumhurbaşkanımızın eşi Emine hanımın başlattığı sıfır atık girişimi de desteklenmelidir. Tüm bu çalışmalar yeterli mi diye araştırdığımızda, yeterli olmadığı görülüyor. Demek ki anlaşılmaz bir vurdumduymazlık içindeyiz. Bu konuda bir diğer sebep, yeterince bilinçlenmemiş bir toplum oluşumuzdur belki.

Bilim adamları denizler yükselecek diyor. Yeraltı sularının yok olmasıyla obrukların oluşmasına gerekçe olarak, suların bilinçsizce israf edilmesi öne sürülüyor. Antalya’mızın tabiat harikası Kırk göz göletini kirleten zır cahil piknikçilerden tutun, ormanlarda mangalını söndürmeden bırakanlara kadar ortalıkta gezen duyarsız bir toplum var.

Eski Türk yasalarında durgun suyu kirletene ağır cezalar verilirmiş. Bizim toplumumuza doğayı kirletenlere ceza veren bir yasa maddesi var mı acaba. Bizim başımıza da Boğa çaydaki salya sümük miras kaldı. Demek ki Antalya’mızın müsilaj eksiği varmış. 

Bir yıldır Covid 19 virüsü ile mücadele ettiğimizin yanı sıra, medyada yeni bir virüs adı telaffuz edildi. Göçmen kuşların taşıdığı bir virüsmüş. Adı Nil virüsüymüş. Bu virüs, kuşlardan sivrisineklere geçermiş ve sonrasında da insanlara bulaşma tehlikesi olabilirmiş. Ateş yapıp, kas aağrısına sebep oluyormuş. Bütün bu olumsuzlukların yanında bir de bu çıktı. Deniz mevsiminin başladığı bu aylarda balon balığı korkusu yaşarken ve Kırım Kongo kenesini unutmuşken, şimdi de Nil virüsü korkusu yaşayacağız herhelde. Bence ilaç firmaları şimdiden nil virüsü için ilaç çalışmasına başlamıştır.

Bizim birtakım feslilik hayranı şeyhler, şıhların ve de imamlarımızın bazılarının, Atatürk’ü yıpratma girişimleri yerine, çevre konularını içeren vaazlar vererek, insanlığı tehdit eden belaları defetmek için bildikleri duaları okumaları gerekir.

Hoşça kalın, sadece dünya çevre gününde değil, her gün çevreye duyarlı olun.