Sayın okuyucum bu kez Matruşka tarzı bir yazı yazmayı deneyeceğim...

Lütfen ortaya karışık bu yazıdan dolayı beni bağışlayınız...

Antalya'da Ali Çetinkaya Caddesi üzerinde Olcay Eczanesi vardır...Tam da tramvay durağının olduğu yerde...Olcay Eczanesi'nden emekli olan Abbas Bey 31 yıl boyunca pek çok hastanın ömrüne ömür kattı...Abbas Köle (Soyadı böyle: Köle ) Bey, tavsiyeleriyle, yönlendirmeleriyle, hastaların şikayetlerini sabırla, uzun uzun dinleyerek, bıkkınlık, bezginlik göstermeyerek, hastalar için aldığı hekim randevularıyla, hastaların evlerine gönüllü ve karşılık beklemeden ilaç dağıtarak, götürerek, en az 1200 kişiyi Holocaust'tan kurtaran Oskar Schindler (1908-1974) kadar insanlığa katkıda bulundu...Kendisinden Allah Razı olsun...

İngiltere'deki kömür işçilerinin feci, acınası, insanlık dışı, korkunç çalışma koşulları, dramları, melodramları romancı D.H. Lawrence'ın romanlarında dile getirildi...D.H. Lawrence kömür madencilerinin benim bildiğim kadarıyla en etkili, en güçlü sesi ve sözcüsü oldu...Yazar 1885-1930 arasında yaşamış ve erken yaşta tüberkülozdan veremden dolayı ölmüştü...

Henüz sosyal güvence, sosyal haklar, emeklilik, işçi hakları, grev, emekli maaşı gibi kavramların gündeme gelmediği bir karanlık çağda Firavunların köleleri gibi çalışmak zorunda kalan İngiliz köle işçilerin, çocuk işçilerin yürek yakan, yürek dağlayan sefalet koşullarını romanlarında dile getiren Charles Dickens da (1812-1870) bu garibanları ölümsüzleştirdi, bir bakıma onların ölümsüz sesi ve sözcüsü oldu...O garibanların sesini kodamanlara, egemenlere, yönetenlere, burjuvalara, süper zenginlere, krallara duyurdu...

İngiliz kadınları seçimlerde oy kullanma hakkını elde etmek için Başbakanın evini yaktı, en lüks mağazaların vitrinlerini kaldırım taşlarıyla tuzla buz etti...İngiliz gazeteleri bu kadınların sesine sansür uyguluyordu...İngiliz gazeteleri bu kadınların isteklerini halka duyurmuyor ve halktan saklıyordu...Çünkü İngiliz medyası aktivist / eylemci kadınları kadınları anarşist / terörist olarak tanımlamaktaydı....Emily Wilding Davison (1872 – 1913) 8 Haziran 1913'te kadınların seçme ve seçilme hakkı istediğini gazeteler yazsın amacıyla İngiltere kralının da seyircisi olduğu bir at yarışında koşan atların altına atlayarak şehit oldu...Bu olaydan hemen sonra, İngiliz gazeteleri ilk defa kadınların seçme ve seçilme hakkı istediğini halka duyurmak zorunda kaldı...Bu paragrafın kıssadan hissesi: İngiliz kadınları hakları için şehit verdi ve çok mücadeleler verdi...

Annenin biri evladını azarladı...Çocuğu "Anne nefesin çok kötü, çok fena kokuyor" demişti...Annede çok ağır hastalıklar sinsice ilerlemiş ve kadının nefesinin çok pis kokmasına yol açmıştı...Bir bakıma çocuğu kadının ilerleyen, kötü niyetli hastalığını teşhis etmiş, annesine haber vermiş olmuştu...

Göğüs hastalıkları uzmanları şöyle demişti: "Koah sigara kaynaklı bir solunum yolu, akciğer hastalığıdır...Ancak pasif sigara içiciliğinden dolayı hayatında hiç sigara içmeyenlerde de ortaya çıkmaktadır..."

Benim bu konudaki yorumum: Dünyada ne yazık ki Adalet'in A'sı bile yoktur!

Çok değerli ve çok önemli bir doktor (Nihat Anak) ve ailesi vardı...Kızı da (Sema Anak) çok değerli ve çok önemli bir doktor oldu...Bu değerli aile (üç kişi) zihinlerini tazelemek ve çalıştırmak için buldukarı her fırsatta bulmaca çözerlerdi...Kendilerini çok takdir etmiştim...

Çok özverili, çok fedakar, kendinden çok eşini düşünen, kendinden çok eşini kollayan bir kadın tanımıştım...Eşi söz konusu olduğunda Kraldan çok Kralcıydı...Eşinin çıkarlarını koruyabilmek için gecesini gündüzüne kattı...Yeri geldi hiç uyumadı...Eşi için çok çalıştı...Bu nedenle bence, benim görüşüme göre erken yaşta vefat etti...Kendisiyle tanıştığım için çok şanslıydım...Bu hanımefendi, en az Nimet Arzık, Mina Urgan, Adalet Ağaoğlu, Gülper Refiğ, Annie Geelmuyden Pertan, Duygu Asena, Ertem Eğilmez, Kemal Tahir, Oğuz Atay, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Orhan Pamuk, Hrant Dink, Uğur Mumcu, Orhan Kemal, Doğan Avcıoğlu, Fakir Baykurt, Aziz Nesin, Behice Boran, Çetin Altan, Attila İlhan, Atilla Dorsay, Nijat Özön, Rekin Teksoy, Giovanni Scognamillo, Halim Spatar, Atıl Ant, Füsun Ant ya da Zülfü Livaneli kadar çok katmanlı, çok komplike entelektüeldi...Bu hanımefendi eşinin kitaplarındaki Çukurova atmosferini, dünyayı, iklimi beş kıtada solutmak için hayatını feda etti...Eşinin kitaplarının bir numaralı çevirmeniydi...Eşinin kitaplarını çevirirken tüm entellektüel birikimini, becerilerini , yeteneklerini, anadili gibi bildiği yabancı dillere hakimiyetini, egemenliğini seferber ettiğinden eşi Nobel edebiyat ödülüne aday gösterilmişti...

Bu hanımın adı Mathilda Serrero Kemal'di (1923-2001)...

'O iyi insanlar, O güzel atlara bindiler; çekip gittiler. Bu cümlenin aslını ilk kez Yaşar Kemal 1974'te basılan 'Yer Demir Gök Bakır' adlı romanında kullandı.Cümlenin aslı şöyle: O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler.Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.'

'Yer Demir Gök Bakır' ilk kez Cem Yayınevi'nce 1974'te basıldı.'Yer Demir Gök Bakır' Yaşar Kemal'in 'Akçasazın Ağaları' roman üçlemesinin ilk bölümüdür."Yer Demir Gök Bakır" Madaralı Roman ödülünü kazandı.Yaşar Kemal ve Nazım Hikmet Nobel edebiyat ödülünün adayları arasındaydı.Yaşar Kemal'in pek çok kitabını eşi Mathilda Serrero yabancı dillere çevirmişti...Mathilda Serrero Kemal (1923-2001) Yaşar Kemal ile 1952 yılında evlenmişti...Mathilda Serrero Kemal Türkçe, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca'nın tümüne her birine anadili olanlar kadar hükmediyordu. Yaşar Kemal'in, dile kolay, 17 eserinin yabancı dillere çevirisi onun elinden çıktı...Mathilda Serrero Kemal Osmanlı Bankası'nın Genel Müdürü'nün kızı. Padişah 2. Abdülhamit'in birinci doktoru Jak Mandil Paşa'nın torunuydu...

Bazı gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir kötü alışkanlığı vardır...Birden fazla kişinin bildikleri çoğu zaman sonsuza kadar sır olarak kalamaz... 

46 yaşında, çok genç yaşta, tüberkülozdan vefat eden, "1984" ve "Hayvan Çiftliği" romanlarının yazarı, George Orwell, “Gazetecilik, dünyayı yöneten milyarderlerin, yoksul halklarını soyup soğana çeviren, ülkelerini yağmalayan, talan eden siyasilerin, insanları köle haline getiren diktatörlerin, küçük çocuklara tecavüz eden din adamlarının gazetelerde yayınlanmasını yasaklamak istediği haberleri okurlara ulaştırmaktır.Onun dışında kalan her tür gazetecilik faaliyeti halkla ilişkilerdir,” demişti...

21. yüzyılda ortaya çıkan "Me Too" hareketi sayesinde artık, George Orwell'in gazetecilik tanımlamasına uygun haberler medyada, gazete sütunlarında, filmlerde, dizilerde yer bulabiliyor...Etkili kişiler, servet sahipleri, dünyayı yönetenler hakkındaki korkunç gerçekler halk kitleleri tarafından öğrenilebiliyor! 

Son Birkaç yıldır bir şeyi keşfettim, parasal imkanları geniş olan T.C. vatandaşları Kuzey Kutup ülkesi Finlandiya'nın eksi 30, eksi 40 derecelik kışlarını bile göze alarak Türkiye'yi terk ederek sürekli olarak bu ülkede yaşamak için Finlandiya'da taşınmaz satın alıp oraya yerleşiyor...Bu da Türkiye'deki otokratik ve kaotik düzenden memnuniyetsizliğin küçük de olsa bir işaretidir...

Umarım günün birinde ünlü mezar taşındaki çok çarpıcı sözü ben de kullanmak zorunda kalmam: "Beni bir kişi anladı O'da çok yanlış anladı!"

"Bu siyasetçiye sabah 10 koyun teslim et birkaç saatte ya da en geç akşama kalmadan bunlardan en az beş koyunu kaybeder!"

Türk siyasi literatüründe pek çok siyasi liderin arkasından bu söz fazlasıyla söylenmiştir...Demirel, Ecevit, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz için bu söz söylenmiştir...Başbakanlardan sadece İsmet İnönü için bu söz söylenmemiştir...

Sayın okuyucum 7 daireli bir apartmanda apartman görevlisi olarak çalıştırmayacağınız, bu görevi layıkıyla başarması mümkün olmayan kişiler tarafından yönetilmekten sizlere de bıkkınlık gelmedi mi? 

31 Mart 2024 seçimlerinde CHP 17.409.137 seçmenden oy alarak birinci parti oldu...1973 ve 1977 genel seçimlerinde CHP en çok seçmen oyu alan parti olmayı başarmıştı...31 Mart 2024 seçimlerinde hükümet partisi en çok oy alan parti olamamasına rağmen erken seçime gitmiyor...Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bir AKP trolü X'de 12 Mayıs 2024'te yazmış:

" Yakında hilafeti de (padişahlığı, babadan oğula geçen monarşiyi de) getireceğiz!"

Farkında mısınız? Türklerin, Atatürkçülerin, Alevilerin, Laiklerin, tam demokrasi, hukuk devleti, fırsat eşitliği, liyakat sahibi yöneticiler, Almanya, İngiltere, İsveç, İsviçre, Norveç, Danimarka, Finlandiya, Fransa yurttaşı hangi insan haklarına sahipse onları  talep eden T.C. yurttaşlarının yakın gelecekte azınlığa düşmesini amaçlayan, bir demografiyi değiştirme devasa planı Suriye iç savaşının başladığı Mart 2011'den bugüne titizlikle uygulanıyor...Yurt dışından vatandaş ithal ediliyor...

Gazeteci, kanaat önderi Fatih Altaylı: "Siz hastahane kapılarında randevu beklerken, sadece Suriyeliler değil, Afganlar, Pakiler gelip sizin önünüze geçerek doktora ulaşacaklar. Siz giderek artan oranda ilaç katılım payı öderken, onlar tüm ilaçlarını hiçbir katkı payı vermeden alacaklar."

Öte yandan, kamu kuruluşlarında devletin en üst kademelerinde İtibardan tasarruf olmaz zihniyetinin freni patlamış durumda...Tam anlamıyla bir lüks hayat düzeni yaşanıyor...Ülke kaynaklarının büyük bölümü saltanat, saray, gösteriş, israf, diyanet, ilahiyat lüks hayat harcamaları için kullanılıyor....

Üstelik "pişkin teyze" hükümet  kendisi " itibardan tasarruf olmaz" zihniyetini en üst seviyede, son sınırına kadar uygulamasına rağmen vatandaştan fedakarlık, özveri tasarruf istiyor, özeleştiriye ve kamuda tasarrufa asla yanaşmıyor...

Fransa'daki 14. Louis (1638-1715)  ve Osmanlıdaki lale devrinden (1718-1730) farksız bir dönemin içindeyiz ne yazık ki...

Uluslararası küresel, tüm dünya standartlarında ülkemiz geriye düştü; küme düştü...Türkiye'nin karnesi kırıklarla doludur...

Bir Gün Gazetesi'nde Mustafa Kömüş'ün  yazdığı gibi "randevulara onay başlatarak sorumluluğu hastaya yıkan Sağlık Bakanlığı’nın tezine rağmen Türkiye birçok veride OECD ortalamasının altında. Hasta başına düşen hekimden hemşire ve ebe sayısına, kişi başına yapılan sağlık harcamasından hastane yatağına kadar Türkiye son sıralarda.

Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan yıllık sistemdeki sorunların hastalardan ziyade bakanlıktan kaynaklandığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Hasta başına düşen hastane yatağından kişi başına hekim sayısına, sağlık harcamasının gayri safi yurtiçi harcamadaki (GSYİH) payından tedavi edilebilir ölüm hızına kadar hemen her veride Türkiye, Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) ortalamasının altında.Tedavi edilebilir ölümler hakkında Sağlık Bakanlığı yıllığında “Vaka-ölüm oranını azaltmaya yönelik zamanında ve etkili sağlık hizmeti ile kontrol edilebilen ölüm nedenlerini kapsar” ifadeleri kullanılıyor. Yıllığa göre ‘Tedavi edilebilir ölüm hızı’ OECD ortalamasında 100 binde 79. Türkiye’de ise bu veri 100 binde 116. Bir diğer veri ise obezlik. Son dönemde dünya genelinde artış gösteren obezliğin nedenlerinden biri de sağlıksız veya dengesiz beslenme. Son yıllarda ülkede dengesiz ve sağlıksız beslenme olduğuna dair gelen eleştiriler de bu veriyle doğrulanıyor. 15 yaş ve üzeri bireylerde OECD ortalamasına göre 100 kişiden 19’u obezken Türkiye’de bu oran yüzde 20."

Kanaat önderi bilge, entelektüel Besim Tibuk  Türkiye'deki ekonomik felaketi ne güzel özetlemiş:

Besim Tibuk: "Bu çocuk geleli bir sene oldu, Mehmet Şimşek.
Bir sene geçti hâlâ enflasyon %75, 'Bilmem ne zaman düşmeye başlayacak?' diyor. Böyle bir komedi dünyanın hiçbir yerinde olmaz. Niye şimdiye kadar düşmedi? Resmî enflasyon %75, gayriresmi enflasyon %100'ün üzerinde.”

Türkiye borç bataklığında yüzmeye çalışıyor!

Tarihçi Halil İnalcık bir keresinde "Bugün Türkiye'de güçlü bir ordu olmazsa; Ermenistan hazır, Rusya hazır, Yunanistan hazır, Suriye bile Hatay'dan vazgeçmiş değil. Dört taraftan çevrilmiş durumdayız. Eğer güçlü ordumuz olmasa Türkiye ertesi gün parçalanır " demişti...

Hükümetin itibardan tasarruf olmaz zihniyetinden ivedilikle vazgeçilmezse günün birinde Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusu, savunması için harcayacak parası bile olmayabilir ve bu parayı hiçbir yerden temin edemeyebilir!

Atatürk  1 Kasım 1935'te  milletvekillerine şöyle seslendi 

"Anlaşmazlıkların (uzlaşmazlıkların) ortadan kalkması, uygar insanlığın başlıca dileği olmalıdır"

Atatürk'ün bu dileği, tavsiyesi  1815'te, 1870-1871'de, 1914-1918'de,1939-1945'te dört kez savaşan Prusya (Almanya) ile Fransa'yı aralarında ebedi/ sonsuz barışı inşa edebilmek için Avrupa Birliği'ni / Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu, Ortak Pazar'ı kurmaya yöneltmiştir, itmiştir...

Keza, 1917'ye kadar yaklaşık 450 sene boyunca her fırsatta savaşan Türkler ve Ruslar da Atatürk Lenin dostluk ve barış anlaşmasıyla yeni bir istikamete doğru ilerlemiştir...

T.C. her fırsatta çıkan, bitmek bilmeyen Osmanlı-İran savaşlarına da son vermiş oldu...

T.C. tarihinde iki kez sıcak çatışmaya girdik...Sovyetlerin toprak ve askeri üs taleplerinden kurtulmak için NATO'ya başvurmuştuk...

NATO talebimizi onaylamak için Türk askerinin Kore'de Komünist ordularla savaşmasını şart koştu...

T.C. tarihindeki ikinci sıcak savaşta Yunan savaş gemisi zannederek hava kuvvetlerimiz kendi savaş gemimizi (Kocatepe) batırmasa çok iyi olacaktı...

Kıbrıs'ın Yunan adası olmasına izin vermedik...Bunu başardık!

Öte yandan Kıbrıs haritada görüldüğü gibi Yunanistan'a çok uzak, Türkiye'ye çok yakındır...

Bütün bunları şunun için söylüyorum:

Kalıcı, ebedi bir Türk Yunan dostluk ve barış anlaşması şarttır, zorunludur...İki ülkede aynı savunma ittifakı (NATO) üyesidir...

Bizlerden Adalet istiyorlar!

Bizlerden Adalet bekliyorlar!

Necip Hablemitoğlu

Oğuz Arda Sel

Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu

Sinan Ateş

Rabia Naz

Gülistan Doku

Berkin Elvan

Bahriye Üçok

Uğur Mumcu

Onat Kutlar

Bedrettin Cömert

Sabahattin Ali

Gaffar Okkan

Muammer Aksoy

Turan Dursun

Çetin Emeç

Abdi İpekçi

Ahmet Taner Kışlalı

Yasemin Cebenoyan

Cavit Orhan Tütengil

G/Konca Kuriş

Ali Günday

Defne Joy Foster

***Asteğmen Kubilay ve yanındaki iki asker (23 Aralık 1930'da şehit edildi)

***"ABD Türkiye'nin güneyinde bir Kürt devleti kurabilmek için PKK terör örgütünü ağır silahlarla donatıyor.Türkiye bu girişime karşılık vermeli ve Amerikan üslerini kapatmalı" diyen Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'i taşıyan uçak düşürüldü (1993)

***2 Ekim 1992 tarihinde Display Determination-92 (Kararlılık Gösterisi-92) adlı NATO tatbikatı sırasında Ege’de Türk savaş gemisi Muavenet ABD uçak gemisi Saratoga’nın ateşlediği 2 adet Seasparrow hava savunma füzesiyle vuruldu; gemi komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör ile birlikte 5 Türk askeri şehit oldu.

***Madımak Oteli'nde şehit edilen 33 aydın ve 2 otel çalışanı (2 Temmuz 1993'te şehit edildi ) 15.000 yobazın asıl hedefi Aziz Nesin'i katletmekti...

***Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'ndeki bir fizik konferansına katılmak üzere uçak yolculuğu yapan nükleer fizikçiler Engin Arık, Fatma Şenel Boydağ ve yanlarında bulunan 4 akademisyen uçak düşünce hayatını kaybetti...(30 Kasım 2007)

Sayın okuyucum, "hayatta bir saniye bile fazladan kalmak her şeye değer, bir saniye bile fazladan kalmak büyük kazançtır" diyenlerden misin, yoksa "hayat pek çok insan için külfetlerle, yüklerle, angaryalarla dolu kocaman bir talihsiz serüvenler paketidir, dizisidir, silsilesidir" diyenlerden misin?

Madame du Barry’i yakından tanımak isteyenler okusun…

16 Mayıs 2023 gecesi onun serüvenleri yeni bir filmle Cannes festivali beyazperdesine yansıtıldı…Fransa Kralının (15. Louis) kendisinden 33 yaş küçük sevgilisi Madame du Barry (1743-1793) giyotinle idam edilmeden önce, 

“Tu vas me faire du mal ! Pourquoi ?!-“Canımı yakacaksın! Neden?! “De grâce, monsieur le bourreau, encore un petit moment!-“Bir dakika daha ver, Bay Cellat, yalvarırım!” 

demişti…

1976 doğumlu Maïwenn 2023 Cannes film festivalini açan film “Jeanne du Barry”de onu canlandırdı…Harika bir oyuncu 15. Louis rolüyle geri döndü…Yönetmen Roman Polanski’nin Jack Nicholson’ın evinde çocuk yaşta bir kızla ilişkiye girmesinden dolayı ABD’nden kaçmak zorunda kalması kariyerine büyük zarar vermişti…Woody Allen’ın üvey kızıyla evlenmesi medyada linç edilmesine yol açtı…Johnny Depp’in çevresindeki kadınlarla ilişkileri bu kadınların ilişkiden para kazanmak ve küresel ün kazanmak için yollar aramasıyla oyuncunun kariyerini zedeledi…Hatta kariyer faciasına dönüştü…Walt Disney ve Warner Bros gibi dev tekeller oyuncu Johnny Depp’i aforoz etti ve ona ambargo uyguluyor…Bu nedenle “Karayip Korsanları” serisinin yeni bölümü çekilemedi…

Depp 2020’de İngiltere’deki taciz iddialarını içeren bir iftira davasını kaybetti. Eski eşi Amber Heard’le boşanma davası Johnny Depp aleyhinde bir kamuoyu lincine dönüştü…Oyuncular Ansel Elgort ve Armie Hammer’ın ilişki kurduğu kadınlar da bu ünlülere çeşitli suçlamalar yönelttiler; iddialar, açıklanan cinsel içerikler bu iki sanatçının kariyerlerine epey ve fazlasıyla zarar verdi…

Hatta Elgort bundan sonra iş bulamayabilir…Çünkü Spielberg “West Side Story”nin tanıtım, reklam kampanyasına Elgort hakkındaki ifşaların çok zarar verdiğine karar verdi…

Catherine Deneuve onu (Johnny Depp) “fascinating chameleon” (büyüleyici bukalemun) olarak tanımladı…

“Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald”deki rolünü hakkında açılan davalardan ve medyada hakkında çıkan olumsuz yorumlardan dolayı kaybeden Johnny Depp bu rolünü Mads Mikkelsen’e kaptırmasına rağmen sözleşmesinde bu filmde rol almasa ya da film çekilmezse ya da tamamlanmasa bile 16 milyon dolarlık ücretini alır yazdığından parasını aldı…

Depp para bulabilirse İtalyan sanatçı Amedeo Modigliani’nin biyografisini yönetmen koltuğunda beyazperdeye aktaracak…Finansman sağlanabilirse film Macaristan Budapeşte’de çekilecek…

Depp 22 milyon dolar harcanan en yeni filminde Fransa Kralı 15. Louis rolünde…Yönetmen Maiwenn ve Depp arasındaki gerginlikler, sürekli, kronik kavgalar, yorum farkları, anlaşmazlıklar nedeniyle “Jeanne du Barry”nin çekimleri kaotik bir ortamda yapıldı.Depp Maiween ile çatışmalarından şöyle söz etti “önerilerimden bazılarının filme alınmasıyla ilgili […] bazı gerilimler olmuş olabilir. Ama her seferinde, önerilerim çöp kutusuna atılsa bile en az bir çekim yapması konusunda ısrar ettim. Tüm önerilerimin iyi olduğunu söylemiyorum […] ama en azından birçok alternatifi vardı.”Depp XV. Louis rolüne iki biyografi kitabını okuyarak hazırlandığını ve Fransızca oynayabilmek için bir koçla çalıştı…Depp, “Biraz Fransızca konuşuyorum ama 18. yüzyılda insanların konuştuğu Fransızca’ya yaklaşmak için bir koçla çalıştım” dedi.

Dior’un 2015’ten bu yana Sauvage kokusunun küresel reklam kampanyasının elçisi olarak Depp’le çalışıyor…Dior, Depp’le sözleşmesini 20 milyon dolara yeniledi…

Not: Hollywood’un kutsal kitabı Variety’deki haberlerden de yararlandım…

Fransa Kralı’nın genç sevgililerinden birinin serüvenlerini, Pierre Choderlos de Laclos’un (1741-1803) ünlü romanı “Les Liaisons dangereuses-Tehlikeli İlişkiler”vari (1782) bir şekilde beyazperdeye taşıyan “Jeanne du Barry” de Suudi Arabistan sermayesi de var…Film 22,4 milyon dolara maloldu…Suudi sermayesi 2019’dan bugüne 170+ filme katkıda bulundu…Mısırlı dolar milyarderi Mohamed Al-Fayed (1929) Prenses Diana Spencer’ın sevgilisi olan oğlu Emad El-Din Mohamed Abdel Mena’em Fayed (1955-1997) aracılığıyla dört Oscar ödülü kazanan “Chariots of Fire”, “Hook” (Peter Pan uyarlaması; yönetmen: Steven Spielberg), “The Scarlett Letter” (yönetmen: Roland Joffe) gibi filmleri finanse etmişti...