
Mustafa Kozak
Bir Zamanlar Mutluyduk
Son yıllarda, gençlerin yüzlerinde eskisi kadar gülümseme göremiyoruz. Bu durum, bir zamanlar geleceğe umutla bakan bizler için daha da çarpıcı bir hâle geliyor. Antalya Lisesi’nde öğrenciyken, sanat tarihi dersimizdeki hocamız Gülten’in bizlere kattığı en değerli şeylerden biri de yaşadığımız kentin ve geçmişimizin içinde saklı umutları görmemizdi. O zamanlar, tarihe olan ilgim, belki de sadece ona olan hayranlığım yüzündendi. Kaleiçi’ni karış karış gezdirirdi, Antalya Müzesi’ni ilk kez onunla keşfetmiştik. Phaselis Antik Kenti’nde ise tarihle derin bir bağ kurduk. O geziler, anılarımda hep canlı kalacak.
Gülten Hocamla geçen ay uzun bir telefon görüşmesi yaptık. Müzenin yıkılacağı haberinden çok etkilenmişti. Telefonda, "ölmeden yapılacak işler" diye bir liste hazırladığını söyledi. Listedeki yerlerden biri de Kenya’ydı. Gitmiş, görmüş.“Orada insanların yüzü gülüyordu” dedi. “Eskiden bizim de yüzümüz gülerdi. Bu sözleri duyunca, birkaç yıl önce Konyaaltı sahilinde yaşadığım bir anı geldi aklıma. Önümde, 20’li yaşlarda bir genç kız, erkek arkadaşına poz veriyordu. "Çok mutluymuşum gibi çek" dedi. O cümle hâlâ kulaklarımda.
Oysa şimdi, gençlerin yüzlerinden o eski gülümseme kaybolmuş gibi… Belki de Gülten Hoca’nın bize sunduğu o tarih, şu an gençlerin ulaşamadığı, anlamlandıramadığı bir şey haline geldi. Bugünün gençleri, geçmişten çok geleceği kaybetmiş bir dünyada yaşıyor. O zamanlar bizler, hayal kurabiliyor, büyük hedefler peşinden koşabiliyorduk. Ama şimdi gençler, sadece bugünü idare etmeye çalışıyor. Gelecekleri belirsiz ve çoğu zaman karanlık. Gençlerimiz umut etmek için bile güç bulamıyor. Neden? Belki de biz onlara umutlu bir gelecek bırakamadığımız için. Yüzlerini güldüremediğimiz için. Bu ülkenin en iyi okullarında okuyan gençler bile mezun olduktan sonra iş bulamıyor. Ya anne babalarının eline bakıyorlar ya paket taşıyorlar ya da marketlerde saatlerce ayakta kalıp asgari ücretle çalışıyorlar.
Ya biz? Onlara hayal bile kuramayacakları bir düzen bıraktık. En büyük lükslerinin “umut etmek” olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Bu yüzden bazen “mutluymuş gibi” görünmek zorunda kalıyorlar.
Bugün 50 yaşını aşmış biri olarak bizler cennet gibi bir vatanda yaşadık. Ama bu cenneti nasıl cehenneme çevirdiğimizi de görebiliyoruz... Çünkü güzel olan ne varsa yedik, tükettik, hoyratça harcadık. Denizimizi, ormanımızı, taşımızı, toprağımızı… En kötüsü de umutları.
Ve evet, artık insanların yüzü eskisi kadar gülmüyor.
Ama yine de bir yerlerde bir umut filizleniyor. Belki de bizden değil, bizden sonrakilerden… Kızım Naz bu yıl Psikoloji Bölümü'nden mezun oldu. Psikolog oldu. Şimdi İstanbul’da klinik psikoloji üzerine yüksek lisans yapacak. Onunla gurur duyuyorum. Ama aynı zamanda sorumluluk da hissediyorum. Çünkü o, insanların içini onarmaya çalışacak. Bizlerin parçaladığı umutları, genç yaşında tamir etmeye çalışacak.
Şimdi tek dileğim, bir gün insanların gerçekten mutlu olduğu, yüzlerinin samimi bir gülümsemeyle aydınlandığı bir Türkiye’yi görmek.
Ve o gün geldiğinde, bizden sonra gelenlere “Mutluymuş gibi değil, gerçekten mutlu olun” diyebilmeyi çok isterim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.