Birbirinden değerli destinasyon noktaları ile, birbirinden lezzetli sebze ve meyvesiyle, birbirinden sıcak, samimi insanıyla, Antalya’nın en büyük ilçesidir Manavgat. Alanya kadar kulis çalışması yapabilse, Serik kadar sesini çıkarabilse, çoktaaan “İl” olmuştu.
Son olarak yangın ile gündeme gelen,
doğup büyüdüğüm dede yurduma, yangından günler sonrası gidebildim. O yangın
hengamesinde tansiyon değerlerimin orada olmama izin vereceğini sanmıyordum.
Otobüs, Güvercinlik virajını aşarken
gözlerimi kapadım, Hocalar yönüne bakmakta zorlandım. Ama koktuğum gibi
değildi. Otobüsten indiğim noktada kardeşim Mustafa Taş beni bekliyordu.
“Manavgat” deyince, hele de mevsim
kış ise “sahlep” ile eşleştirdiğim Petek Pastanesi’ndeydik yıllardır olduğu
gibi.
Yangın sürecinde anlık bilgi ve
görseller aldığım Mustafa ile yangın sonrasını konuştuk. Tamam, Aksekili Turizm
Bakanı “Aldığımız önlemlerle yangının otellere sıçramasını önledik” demiş,
yanan onca ormanı, nebatı, hayvanı, evi yok sayıp Marmaris’e gitmişti. Biz
önümüze bakacaktık. Aynı bakanın, yerli tatilcilere yaptığı “tatil için yanan
bölgelerdeki işletmelere gidin” önerisini de yok saymayacaktık.
İzmir’de bir Yalvaçlı abimizin, çoluk
çocuğun rızkından ayırıp, “tam ihtiyaç sahibi birini sen bulup ulaştırırsın”
dediği maddi yardım zarfı emanetini gerçekten ihtiyaç sahibi bir kardeşimize
teslim edip MATSO’ya doğru yola koyulduk. Bir yandan Mustafa ile konuşurken,
diğer yanda 2013 yılında karaladığım dizeleri mırıldanıyorum.
Pazarköprüsü Çayı batı yanında,
Alara Çayı doğu sınırında,
Şehrin tam ortasında;
Çocukluğumda
Anamın avcundan suyunu içtiğim çay
“En Türkuaz” Melas…
Başı Toroslar’ın en yücesinde,
Ayaklarını yur billur renkli
Akdeniz’de,
Yeşil her mevsim zirvededir
Türkbeleni’nde.
Turizmi kumdan dağa çıkardı,
Oymapınar’da hayattır su,
Enerjisi ile besler yurdumu.
Hala en iyidir zeytini- karpuzu,
Her karışı bir değerdir yaşanır
anlatılmaz.
Kızılot doğuda tek,
Sarılar, Evrenseki, Taşağıl,
Birazcık kalır yeri kuzeyde.
Çolaklı, Gündoğdu, Ilıca, Side,
Biraz güneyde, deniz yönünde,
Her bir beldesi bedel bir şehre…
Varsın “il” etmesinler seni,
Sevenin gözünde “ülke” Manavgat…
Son ziyaretten bugüne değişen bir
tek şey var ve en önemlisi. Artık Manavgat Ticaret ve Sanayi Odası’nda beni
Ahmet Boztaş beklemiyor. Son ziyaretimde, birlikte benim köyümdeki Pitaya
bahçesine giderken yanımızda bulunan ve “Ben 50 kilo verdim” dediğinde dumur
olduğum Seydi Tahsin Güngör var artık. Kendisi, 1999 seçimlerinde DYP
Milletvekili adayı olan sevdiğimiz abimiz Murat Güngör’ün yeğeni, yani
“yabancı” değiliz.
Sohbetin büyük bölümünde
kelimelerle, her tarafında çerçevedeki fotoğrafıyla bizimle oldu Ahmet Başkan.
Kendisine gazeteciliğimi özetlerken;
“36 yılda hiç kötü habere imza atmadım. Hep güzeli haber yaptım. Güzelin
fotoğraflarını çektim. Evet bir yangın atlattık, facia oldu. Ama burada yaşayan
bir Manavgat var. Yangın imajından çıkıp insanları Manavgat’a çağırmamız gerek”
dedim. Bu düşünceyi destekleyen bir video kaydı yaptık.
Yanan ormanları değil, yeşeren
umutları, fidanları fotoğraflayıp insanlara göstereceğim günün hayali ile
ayrıldım Manavgat’tan.
O “mavi nurdan bir ırmak” masmavi Manavgatımı gösteren bir fotoğraf ile Başkan Güngör’ün #manavgatsizibekliyor ve Boztaş’ın #nevarsamanavgattavar söylemlerini paylaştım. Başkan Güngör, konuyla ilgili geniş çaplı bir açıklama yayınladı. Hoş bi umut rüzgarı estirdik. Şimdi sırada esnaf var. Manavgat esnafı da bu kampanyayı desteklemeli, sahiplenmeli.
Çünkü #manavgatıntadıvar