AY içinde 17 Nisan’dan 6 gün sonradır Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı; tarih açısından 17 yıl önce. Nisan’ın her iki tarihi de ‘Halk Egemenliği’nin gerçekleştirilmesinin (özellikle o tarihlerde) nüfusumuzun yüzde 80’inin yaşadığı köylerin soyut ve somut anlamda aydınlatılmasının istendiği tarihlerdir; çünkü ‘egemenlik’ Atatürk’e göre bir kişi veya kuruluşa armağan olarak sunulamaz. Zorla alınır. Halkın egemenliği de somut anlamda hizmetler götürülüp uygar bir insan gibi yaşatılmasıyla, soyut anlamda da uygar bir ülkenin halkı gibi korkusuz yani anılarında anlattığı bir köylü tipi olmasıyla sağlanır. 

 

Şudur Atatürk’ün anlattığı o anı: “Bir Bulgar köylüsü bir parkta oturduğu yerden kaldırılmak istenir görevlilerce. Orası bir devlet büyüğünün çocukları için ayrılmıştır. “Ben, der Bulgar köylüsü, vergisini dürüstçe veren bir yurttaşım. Her yurttaş gibi kamuya ait yerlerde oturma hakkım var. Kalkmıyorum.”

 

TBMM’nin millet egemenliğinin temsilcisi olduğu günden 17 yıl sonra resmen gerçekleşen (17. 04. 1940) Köy Enstitüleri dünya çapında bir eğitim atılımıydı. Köylüydü, köydü amacı. Onun aydınlatılmasıydı. ‘Köy Enstitüleri Marşı’nda görülür bu, güftesi Behçet Kemal Çağlar, bestesi A. Adnan Saygun imzasını taşıyan marşta. Bir dolaşalım isterseniz dizeleri arasında: 

 

“SÜRER EKER BİÇERİZ GÜVENİP ÖTESİNE/ MİLLETİN HER KAZANCİ MİLLETİN KESESİNE/ TOPLANDIK BAŞ ÇİFTÇİNİN ATATÜRK’ÜN SESİNE/ TOPRAKLA SAVAŞ İÇİN ZİRAAT CEPHESİNE// BİZ ULUSAL VARLIĞIN TEMELİYİZ KÖKÜYÜZ/ BİZ YURDUN ÖZ SAHİBİ EFENDİSİ KÖYLÜYÜZ// İNSANI INSAN EDEN İLKİN BU SOY BU TOPRAK/ EN YENİ ALETLERLE EN İÇTEN ÇALIŞARAK/TÜRK İÇİN YİNE YAKIN DÜNYADA ÖRNEK OLMAK/ KAFA DİNÇ, EL NASIRLI, GÖNÜL RAHAT, ALIN AK//nakarat// KURACAĞIZ ÖZ YURTTA DİRLİĞİ DÜZENLİĞİ/ YIKIYOR ENGELLERİ ULUS EGEMENLİĞİ/ GÖRSÜN KÖYLER BOLLUĞU, RAHATLIĞI, ŞENLİĞİ/  BİZİMDİR O YENİLMEK BİLMEYEN TÜRKBENLİĞİ// BİZ ULUSAL VARLIĞIN TEMELİYİZ KÖKÜYÜZ/ BİZ YURDUN ÖZ SAHİBİ EFENDİSİ KÖYLÜYÜZ.” 

 

Bu marş yaşandı resmen 7 yıl o okullarda. Yurt düzeyinde de yaşatılacaktı baltalanmasaydı.  Baltalanmasaydı o okullar ne şeriat ne aşiret, ne hırsızlıklar ne çirkin siyaset,  ne mafya babaları ne haram ticaret olurdu bugün. Baltalanmasaydı o okullar ne IMF’ye el açıp yalvarma ne egemenlikte yara alma, ne köyde kentte hayırsız ağa ve yukarıda insafsız baba kalırdı. Ne köle gibi köylüyle birlikte alınıp satılan köleleşen köyler, köylüler ve ne de onları inleten ortaçağ töreleri kalırdı o okullar baltalanmasaydı.

 

BALTALANDI o okullar, yakındığımız bugünlerin temeli atıldı…