Canımız acıyarak dersler çıkardığımız depremlerden sonra, yetkili odalar jeofizikçiler, jeologlar  bilgiler verirler.

Bu verilen bilgileri meslek odalarının toplantılarından, televizyonların açık oturumlarından alırız. Konu uzmanlarını hep başımıza felaketler gelince hatırlarız. Yani atalarımızdan kalan ‘Türk’ün aklı sonradan gelir’ sözü gibi, nasıl oldu, neden tedbirler alınmadı, geç kalındı, organize olunmada yetersiz kalındı, kontrolsüz bir şekilde yapılmış binalara imar affı verilmiş gibi birçok cümleyi işitir olduk.

Bütün bu konuşulanlara, uzmanların öne sürdüğü bilgilere ve de sade vatandaşların sarf ettiği sözlere kulak kabartınca uykularımız kaçar oluyor.

Yıllardır dünyanın en fazla depreme maruz kalan Japonya’yı hep dile getiririz. Japonya’daki çok katlı binaların nasıl ayakta durduğunu biz basın mensupları merak ederiz de yetkililerden kimler gidip inceleme yapmış bilinmez. Geçenlerde Japonya’da çekimi yapılmış bir videoda binaların altında sağa sola esneyebilen adeta raylı sistemlerin olduğu, bazı binaların temeline, kolonların ve sütunların diplerinde, sarsıntıyı yumuşatacak bir nevi plastik gibi özel malzemelerin kullanıldığını  izledim.

Yıllar önce İstanbul Beyoğlun’da sapasağlam kalmış tarihi bir iş hanının bodrumuna inmiştim. Binanın temelinde güçlü tiren rayları vardı ve üzerinde birçok yerinde bacağım kalınlığında yaylar vardı. Bina yetkilisi çok yaşlı bir şahıs bana, herhangi bir deprem anında binanın sağa sola 20 cm. kayabildiğini anlatmıştı. Yaşadığım bir diğer ibretlik hikaye ise; bir dostumun tavsiyesi ile gelen Japon bir aileye Konya altı caddesinde kiralık bir daire bulmuştum. Bina görevlisinde anahtar vardı ve daireyi gezdirecekti. Kiralayacak Japon şahıs, daireye çıkmadan önce bodruma indi ve sonra daireyi gezdi. Elbette şaşırdık. Demek ki Japon halkı deprem konusunda bilinçli.

Son birkaç gündür, yer kabuğunu harekete geçirebilecek manyetik alan yaratan teknolojilerin varlığından söz edilir oldu. Adına HAARP sistemi denilen bu sistem, atmosfere manyetik dalgalar göndererek çalışırmış. Uzaydaki uydulardan bile sanki bomba atılır gibi yer kabuğuna yansıma marifeti ile güç yansıması yapılabilinirmiş. Belki bunlar öne sürülen komplo teorileri. Bu konuda bir iddiayı dile getirmeden duramayacağım, Türkiye’nin tek uzay savunma sistemi olarak bilinen İTÜ yüksek atmosfer radarı 2019 yılında yıkılmış. Bu sistemle uzaydan gelebilecek tehlikeleri tespit edebiliyormuşuz.

Bizim asıl konumuz, duyarsız ve bilgisiz inşaat rantçıları ve depremi aklına getirmeyen bilgisiz halkımız. Zaten kadercilikle yoğrulmuş zihinlere ne anlatsak az. İşin en acı tarafı, demirden, çimentodan çalan paracı müteahhitler. Bu müteahhit güruhunun bina yapımı konusunda bir eğitim aldıklarını sanmıyorum. Müteahhit denilince akla hemen zenginleşmiş şahıslar gelir. Doğal olarak da bu paralı kişilerden nasıl nemalanırız diye düşünen çeteleşmiş bazı bürokrat ve kontrol mekanizması olarak bildiğimiz yapı denetim firmaları gelir. Bir de ülke bütçesine katkı koyabilmek için veya barınma ihtiyacını karşılamak için bilgisizce yapılan konutlara çıkarılan imar afları var. Bu aflar belki de vatandaşın sempatisini kazanmak adına yapılmıştır ama işte sonuç.

Yazılacak daha çok şey var ama gazete sütununu dolduramayacağımı bildiğimden ve kaç kişinin okuyacağı veya okuyup da dikkate alacağı meçhul olduğundan yine de yazalım dedik.

Bütün bu toparladığım bilgiler sonucunda, önümüzdeki süreçte felaketin yaraları nasıl sarılır, binlerce bina yeniden nasıl yapılır, hangi ehliyetli yöneticiler bu işleri yönetir, aşınmaya  başlamış eski binalar, çürük yapılar nasıl yenilenir, bütçemiz bu işe ne kadar müsait bilemiyoruz.

En önemlisi milletini düşünen liyakatli ve vicdanlı insanlardan kaç kişi kaldı.

Hoşça kalın, liyakat sahibi insanlara gözünüz gibi bakın.