Roma iç savaşının başında ünlü generalin cinsel eğilimleri nedeniyle Roma sokaklarında edilen laflardan...


İç savaş başlamak üzere, kimin eli daha güçlü?


Roma cumhuriyet idi ama sorunlar bitmek bilmiyordu.


Zenginler yerleşik düzen böyle kalsın istiyorlardı, kısaca böyle gelsin, böyle de gitsin derdindeydiler. Senatörlük makamı parası çok olanlar arsında paylaşılsın, araya bilmedikleri kişiler kaynak yapmasın.


Konsül olmak kolay bir şey değildi. 600 senatör vardı (daha önceleri 300, ama bu adamların çocukları falan vardı 300 sayısı yetmeyince 600 olmuştu) bu adamların hepsi de zengin ve hırslıydılar her biri ‘en iyi Konsül benden olur!’ havası içindeydi.  Roma topraklarını genişletiyordu demiştik ya, e bu genişleme ‘al kardeşim, ver kardeşim’ gibi olmuyordu. Savaşılıyordu, oluk gibi kan dökülüyordu ve bu savaşların komutanları haliyle cumhuriyetin en gözde isimleri oluyordu. Bu durum, senato da kıç büyüten diğerlerinin işine gelmiyordu. Muharebelerin şanlı komutanları yağmadan paylarına düşen zenginlikle hem senatör olabiliyorlardı hem de Konsüllük için en münasip aday…


Bir kere Konsül olunca da ülkenin ‘ali’ menfaatleri diye oraya buraya dalmak sorun olmuyordu. Yani düşmanı seçmek ve daha da önemlisi kimin düşman olduğuna karar verme yetkisi inanılmaz geniş bir yetkiydi ve sonuçları açısından çok can yakıyordu.


Yeni toprakların işgali silahlı güç gerektiriyordu, yani asker! E o günlerin Roma’sında kimin askeri çoksa diğerini çökertirdi. Her ne kadar ordu Roma şehrine giremez falan deniyordu ama geçmişte giren vardı. (Sulla örneği) iki defadan fazla seçilemez maddesinin de anası ağlatılmıştı. Şimdi bu muafiyet kapsamına yeni işgal edilen topraklara atanan valiler de eklenmişti.  Her ne kadar onlara da belirli bir süre tanınıyordu (beş sene) bir kere valilik yapınca araya en az bir beş yıl girmesi gerekiyordu, yeniden vali atanabilmek için. Ancak sistemin zayıf yanı bu görevlerinden açığa çıkanlar için hiçbir yasal koruma yoktu. Hani bugün ona ‘dokunulmazlık’ deniyor ya…


E, o zaman da bu mevkilerde ki adamlar rüşvet-tehdit ve hatta cinayet bile işleyip buralarda kalmanın yolunu arıyorlardı. Önce şu üst üste seçilememe maddesinin ırzına geçmek gerekirdi.


Beş kere bile seçilen vardı; her seferinde de ‘vatanın ihtiyacı var!’ tarzı bir gerekçe bulunuyordu.


Olmadı ‘e canım Roma’nın özel durumu var!’ deniyordu.


Konsül seçimleri kana bulanıyordu, ‘biraz olsun halkı da gözetelim’ diyen Crahhus diğer senatörlerce güpegündüz adeta doğranmıştı.


Yani Cumhuriyetin sonu gelmişti.


Gazi lejyonerler rahatsızdı!


M.Ö. 52 de Roma Cumhuriyeti bir felaketin eşiğinden dönmüştü. Sokak çeteleri devletin cıcığını çıkarmak üzereydiler. Her kim sokaklara hakim ise onun lafı geçiyordu. Pompeyi, usta bir politikacı daha az usta bir askerdi. Senato onu göreve çağırmıştı. Pompeyi eski askerleri ile önce sokakları temizlemiş ve şehre gıda ikmalini başlatmıştı, oldukça da başarılıydı. Sonra da senatodan adam gibi bazı reformlar talep edecekti.

 Kuzey de Galya bölgesinde Sezar, büyük bir zafer kazanmıştı. Romalılara göre ‘yüce Jupiter verdikçe veriyordu’ Hele Sezar sahip olduğu muazzam servet ile genç politikacıların idolü halindeydi. Galya kabilelerini darmadağın etmişti. Sezar’ın aklında tekrar Konsül seçilmek vardı, bu nedenle emri altındaki 50 bin askeri /söz konusu :gaziler’/Roma’ya toprak sahibi olarak yollamak vardı, gelecek seçimlerde bu 50 bin asker 50 bin oy demekti. Bir sorun vardı bu topraklar senatonun onayı olmadan dağıtılamıyordu. Senato da oyalanıp duruyordu. Sezar adamlarına söz vermişti:

‘Merak etmeyin bir Konsül seçileyim... O zaman dileyin benden ne dilerseniz!’ diyordu.


Sahip olduğu büyük servet, artı askeri güç ve üstüne üstlük çoğu genç Romalının idolü olması yerleşik düzende ki bazılarını ürkütüyordu. Senatoyu ikna için bir güç gösterisi gerekliydi ama bu nasıl olabilirdi çünkü şehre ne bir general ne de bir vali izinsiz giremezdi, hele askerleriyle girmesi mevzubahis bile edilemezdi. Cumhuriyetin kurtarıcısı büyük Pompei bile bu kural yüzünden ikametini şehrin sınırları dışında itina ile tutuyordu. Koca Sezar nasıl olacak da taa Galya’dan gelecekti. Hem de Konsül olabilmek için aday olacaktı. Öte yandan bir başka Roma kanununa göre her aday fiilen şehre gelmek zorundaydı. O güne kadar böyle bir niyeti olan valiler veya generaller 6 ay öncesinden görevlerinden istifa edip öyle boy gösteriyorlardı.


Peki Sezar niye böyle bir yolu seçmemişti?


 İşine gelmiyordu!


Bu kanlı iç kapışma yıllar sürecek ve yüzbinlerce hayata mal olacaktı. Sezar tartışmasız bir şekilde hayat boyu diktatör seçildiğinde Roma sokaklarında ki sözlerin de rengi değişmişti:

Şimdi ona ‘Sezar, herkesin kocası!’ deniyordu.