Tanır mısınız Elmalılı M.Şakir Akça'yı?

Ben tanımıyordum. Serde yörüklük var. Özüm 3 yıl boyunca “Gazi'ye gideceğim” derken de, 5 yıldır orada eğitim görürken de şöyle bir geçmişine bakmayı ihmal ettiğim Gazi Üniversitesi'nin kurucu rektörüymüş.

Geçtiğimiz günlerde kimin, ne amaçla organize ettiğini bilmediğim bir organizasyon ile Elmalı'ya gitmiştik. Tur dahilinde kafile Elmalılı Hamdi Yazır Müzesi'ne girerken ben, daha evvel 2 kez gezdiğim için görmeyenlere kalabalık etmemek için girmedim.

O arada yanımda kafileden İyi Parti Antalya İl Başkanı Ahmet Aydın var.

“Bak şu ev Gazi Üniversitesi Kurucu Rektörü Şakir Hoca'nın. Kapısındaki klasik araba da kendisinin” diyor.

Bizi karşılamaya gelenlerden birisi de “kendisi karşıdaki dükkanda esnafla çay içiyor” diye tamamlıyor.

Varıp selamlaşıyoruz. Bilgelik akan bir tebessüm ile karşılayıp sohbete aynı kıvamda devam ediyor. Elindeki baston kişiye özel tasarlanmış, “Kurt Başı” figürlü.

Özüm'ün birebir etkilenmesinden de yola çıkarak Gazi Üniversitesi'nin bölünmesini soruyorum kendisine. “Gazi o kadar büyük ve köklü ki bunların üstünde durmaya gerek yok” diyor.

Birkaç fotoğraftan sonra ayrılıyoruz. Günün son diliminde ekip Ömer Paşa Camii ve Leblebiciler Çarşısı'nı gezerken biz bir kez daha Şakir Hoca'dayız. Bu kez sohbetin konusu hocanın yazdığı ve Ocak 2019'da çıkan kitabı “Ata'ya ve sılaya borcum” üzerine konuşuyoruz.

Bana da imzalayıp veriyor kitaptan..

Bugünlerde işte bu kitaba yoğunlaştım. Gözüm izin verdikçe okuyorum. Aslında kitap bitince yazacaktım ama her sayfa bir yazı konusu. Elmalı tarihini değil, Türkiye tarihini okuyorum. Örneğin 1948'li yıllarda ilçeye kurulan küçük bir santralle evlere belli saatlerde elektrik verildiğini öğreniyorum. Eğitim sisteminin 1945'ten bugüne kronolojisi okuyorum. Varlık Vergisi'nin sadece “azınlık”lara değil, bu toprağın insanına da zarar verdiğini öğreniyorum.

“Herşey o kadar değişmiş ki” derken bir sayfada duruyorum.

Kitabın 61. sayfasında Şakir Hoca sportif anılarına yer vermiş. Değişmeyen tek gerçek “Fenerbahçe” çıkıyor karşıma.

Hoca diyor ki:”FB- GS o zaman da sıkı rakipti. 1953 veya 54'te Sanırım Beşiktaş- Fenerbahçe maçıydı. Beşiktaş yenerse şampiyon olacak. Berabere kalsa bile Galatasaray şampiyon olacak. Fenerbahçe lisanssız futbolcuyu sahaya sürdü, hükmen mağlubiyeti kabul etti ve Beşiktaş şampiyon oldu.”

Bitmedi... Bu sefer mevzu basketbol. Hoca devam ediyor: “Fenerbahçe- Galatasaray maçındayız. Galatasaray, 14 sayı fark atarsa şampiyon olacak. Aksi takdirde o zamanın flaş takımı Modaspor şampiyon olacak.

GS 14 sayı farkı buluyor. Dahası gelmeye başlıyor. Maçın bitmesine 2 dakika var. Takımın sorumlusu Rüştü Darraoğlu takımı sahadan çekiyor. Yani; o zamanki statüde sahadan çekilen takım 10 sayı farkla yenilgiyi kabul etmiş oluyor. Bu koşullarda 14 sayıyı yakalayamayan Galatasaray, şampiyonluğu Modaspor'a kaptırıyor.”

Yazıyı yazarken kitabın 78. sayfasındayım. 79. sayfada Menderes Dönemi değerlendirmesi başlığı var.

Bu kitabın sayfalarında gezinmeye devam edeceğiz.