
İbrahim Uysal
SEN AĞLAMA ANADOLUM!..
SEN AĞLAMA
ANADOLUM!..
Şu bir
gerçek ki, "her doğru, her yerde aynı doğru değildir". Burada
vurgulanan doğrunun doğruluğu ya da yanlışlığı değildir.
Burada anlatılmak istenilen konu doğrunun
zaman, zemin, mekan ve kişiler gibi değişkenlerde aldığı rol, durumdur.
Bir şeyin doğruluğu ya da yanlışlığının
ölçütü var mıdır? Evet vardır.
Bu, o konudaki gerçek veriler ortaya
konularak, yine bilimsel tartışma yöntemleri ve kriterleri ile yapılırsa bir
anlam taşıyor.
Bu durumda önemli kriter kişiler,
söylenenler değil, herkesin itiraz edemeyeceği verilerdir.
Bir zamanlar Ülkede yine yolsuzluktan,
usulsüzlükten şikayetler artınca, bir siyasinin sözü çok ünlü olmuştu.
"Hırsızlığın belgesi mi olur pezevenk!.."
Evet, bazı şeylerin belgesi olmaz ama olayın
kendisi her şeyin belgesidir.
Bir kaç gün önce kendisini
"siyasi" olarak tanıtan ne yazık ki benden bile fazla okur olan bir
kişi, "Küba'da halk ekmek bulama zorlanıyor" gibisinden bir paylaşım
yapıyor, karşı çıkan olsa da kendini "tiyatrocu" olarak tanıtan bir
kadıncağız bile bunu alkışlıyordu.
Tiyatro enternasyonal bir sanat dalıdır.
Doğruları ve gerçekleri, herkesten önce, halka fısıldar, isyan ederek bağırır
falan! .
Tiyatrocu da bunu içtenliği ve gerçekliği
ile ortaya sergiler.
Aslında siyaset de böyledir. Siyasetçi bütün
olayları bütün gerçekliği ile ortaya koyan, anlatan, açıklayan kişidir,
olmalıdır.
Peki gerçek yaşamda bu, böyle midir? Hiç
sanmam.
Neden? İlkesel olarak bu böyle doğru olsa
da, uygulamada başka olay ve unsurlar devreye girer. Gerçek bambaşka bir
şekilde ortaya konulur ve üç beş de "şakşakçı"bulundu mu, her şey
tamamdır.
Hani Anadolu'da, "Şıracının şahidi,
bozacıdır" denilir ya, işte bu da böyle bir şey.
Hoş
"Deliye, her gün. Bayramdır" denilir bu topraklarda ama olsun, Bayram
bitti, düştüm yine yollara.
İç Anadolu'dan Ege'ye, Ege'den Akdeniz'e.
Akdinzde de "Allah kerim". Bakacağız.
Dağlar delik deşik, "maden,
maden" denile denile milyonlarca yıllık doğa, yüzlerce yıllık
zeytinlikler, çan, sedir, ardıç ağaçları yok edilip, "MERMER"
çıkartılıp, üç kuruşa Çin'e, Rus'yaya satılmakta.
Yine, Anadolu'nun bereketli toprakları,
tarlaları imara açılıp, "Rezidanslar"yapılıp, Ruslara, Ukraynalılara,
Antalya'da yaşayanlar eski "Vakıf Zeytinliğine" bir kulak
kabartsınar, yeni komşular, yeni komşularının "çekik gözlüler"
olduğunu göreceklerdir.
Şeker Fabrikaları yok edildi, KİT'ler ve
fabrikaları yok edilip, tarlalarına "Rezidanslar" yapıldı.
Üretici tam ürününü toplayıp saracak, yurt
dışından soğandan, sarımsağa, buğdaydan, nohuta her şey para verip getirildi.
Üretici perişan. Tüccar tayfası cepleri dolu sefada
Sonra da birileri çıkıp, Küba'da halk ekmek
sıkıntısında, kahrolsun Çin, Rusya.
Bence sakıncası yok. Küba'da ekmek sıkıntısı
olabilir, Çin de, Rusya da katılabilir. Hatta "komünizm" de, ama
Allah akıl fikir versin ya, bu ülkenin taşı, toprağı, ağacı, ormanı talan
ediliyor;
Bir Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığına
ülkenin bütün Cumhuriyet kazanımları yok ediliyor;
Ülkede Ukraynalılara, Ruslara, en son da
Çinlilere satılmadık şey kalmamış;
Dünün "komünistleri" gelmişler
ülkede "don'a" kadar her şeyi satın almışlar, alıyorlar.
Sahilleri, en lüks semtleri bunlar
doldurmuş, dolduruyor, dolduracaklar;
Benim yurttaşım, ülkemin vefakâr insanı
kiraların çıldırmasından dolayı başını sokacak ev bulamayacak;
Çöplükler, çöp atma yeri değil, yiyecek
toplama yeri olacak,
Birileri de çıkıp, "kahrolsun
komünizm, Çin, Rusya, Küba" diyecek ve bu da alkışlanacak ha,
Bence"mala davara zararı yok",
Lütfen bu
gaflet uykusundan uyandığında pijamanız ve içindeki beyaz, renkli küçük şey
yerinde mi bir bakın emi!..
Hey güzelim Anadolu.
"Ana"lığına
sahip çıkamadık, bizi bağışla. Yalanı doğru diye satanlar kazandı.
Ama unutmasınlar, bu senin ilk işgalin, bu
senin ilk talanın değil ikimiz de biliyoruz.
Mehmet Akif ne demişti: "Vatanın
bağrına düşman dayamış hançerini"
Bir Mustafa Kemal Atatürk de çıkıp, bu
feryada "Elbet çıkacaktır,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.