Önce şunu söyleyelim; Adli Yıl açılışının Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesinde yapılması yargının yürütmeye bağlandığının açık ve kesin bir ikrarıdır. Böyle bir durum kesinlikle yargı bağımsızlığına aykırıdır.

         Bu nedenle Yargının üç temel unsurundan biri olan savunma gücünün temsilcisi Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu Cumhurbaşkanlığı Külliyesindeki Yargının Açılış Toplantısına katılmayacağını bildirmiştir.

         6 Haziran 2015 tarihinden itibaren ortaya çıkan terör dalgasının yeni bir sürümü olduğundan hep şüphe ettiğimiz 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü ile artık Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tüm yetkilerinin tek hükümete, ondan da öte tek adama devredildiğini görmekteyiz.

         Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’nin yasa yapma yetkisini, Hükümet ve Cumhurbaşkanı Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) kullanmaktadır. Artık TBMM şekli olarak vardır…

         Her ne kadar FETÖ  örgütüne karşı yaygın bir soruşturma yürütülmekte gibi görünüyorsa da bir yandan kendisini gizlemiş FETÖ’cüler tarafından hiç suçu olmayan ve FETÖ ile ilgisi bulunması mümkün olmayan insanlar ihbar edilerek işin sulandırılması sağlanmakta; diğer yandan da sorumluların, emir-komuta zincirinin, örgütlenme şemasının ortaya çıkması için yeterli çalışma yapılmamaktadır.

         Başka bir deyişle 15 Temmuz darbe teşebbüsü bahane edilerek Türkiye tek adama teslim edilmiştir. Şimdi yeniden aynı gerici, akıl dışı, çağ dışı söylemlere devam ediyoruz:

ü  Polis kadınlara türban takma serbestîsi,

ü  Cumhurbaşkanlığı külliyesinde (neden yerleşke değil de külliye?) Adli Yıl Açılış toplantısı,

ü  11 Polis Cizre’de şehit olmuşken, Ana Muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’na suikast teşebbüsünde bulunulup bir askerimiz şehit olmuşken, adı on beş milyon insanımıza acı günleri hatırlatan bir köprüyü şatafatla açma toplantısı,

ü  Osmanlı’dan kalma Gülhane Askeri Hastanesinin adının “Abdülhamit” konulması,

ü  Tıp Doktoru olarak yaşamını halkının sağlığına ve bağımsızlığına adamış ve bu yolda kaybetmiş, halk kahramanı Che Guevera’yı aşağılayan söylemler,

ü  Bütün okulların imam-hatip haline dönüştürülmesi garabeti,

Ve daha bir sürü şey…

         Sen bütün mesleklerin temeline imamlığı yerleştirirken; Dünya bir başka yere gidiyor;

”Savunma dışı alanlarda yapılan harcamaların Gayrı Safi Milli Hasıla’ya (GSMH) oranı karşılaştırıldığında bundan yirmi iki yıl önceki rakamlarla (1994) yılı itibariyle % 2,7’sini araştırmaya ayıran Japonya en ön sırada, onu Almanya, Fransa ve ABD izliyor. Ancak ABD’nin toplam gayri safi milli hâsılası hepsinden fazla olduğu için mutlak rakam olarak bilimsel araştırma harcamaları ABD’de diğerlerinden çok fazla. (Türkiye’nin ise 1990 yılındaki bilimsel araştırma harcamaları sadece GSMH’nın binde 3,3’ü kadardır).(*)

Biz bütün mesleklerin temeline imamlığı koyarken; çalışan nüfus içinde bilim adamı ve mühendis oranında Japonya bütün ülkelere fark atıyor. Diğerlerini açık ara geride bırakıyor. “Orada 10.000 çalışan içinde 79,6 kişi bu kategoriye giriyor. ABD’de bu oran 74,3,İngiltere’de ise 49,7…”(**) Bizde ise 146 Üniversite ve Yüksek Öğretim Kurumunda Fizik, Kimya, Matematik bölümleri öğrenci yokluğu gerekçesiyle YÖK kararıyla kapatıldı…

Türkiye’nin doksan yılda yetişmiş beyin takımını ve yüksek düzey tüm unsurlarını yok etmeyi kafasına koymuş FETÖ’nün; soruları çalarak, hileyle hak etmedikleri yerlere getirdiği takımın; orduyu, yargıyı, polisi ve adaleti mahvettiği açık ve kesin olarak ortaya çıkmışken, Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Mahkemesine yaptığı atama aynı zihniyetin devam ettiğini göstermiyor mu?

30 Ağustos Zafer Bayramını bayram olmaktan çıkaran, 23 Nisan Bayramını “Kutlu Doğum Haftası” ilan ederek ortadan kaldıran bir iktidardan başka türlü bir davranış beklemek aşırı iyimserlik olurdu doğrusu…