
İbrahim Akkaya
İşte öyle bir gün !
Gazetecilik mesleğini ilgilendiren, daha doğrusu daha önceleri ilgilendiren bir gün.
Bir dönem 10 Ocak “ Gazeteciler Bayramı’ olarak da anılmış ve kutlanmıştı.
Sonraları ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ adını aldı 10 Ocak..
Şimdi de ‘Dayanışma Günü’ olarak yorumlanıyor.
Bugün vatandaşın ‘güvensiz’ bulduğu kurumlar arasında ilk sıralarda yer alan gazetecilik mesleği, 1961 Anayasası’ndaki hükümler nedeniyle saygınlık kazanmış, basın emekçilerine sosyal haklar kazandırmış, gazetecinin kaderi patronun iki dudağının arasına bırakılmamıştı.
Türkiye’nin kader günlerinden birisi olan 12 Mart 1971 askeri müdahalesi ile demokrasi ile birlikte gazetecilere Anayasa ile saklanan hakların büyük kısmı geri alınmış, böylece de gazetecilik mesleğinin dördüncü güç olması engellendiği gibi, saygın bir kurum anlayışının da rafa kaldırılmasının temelleri atılmıştı.
Gazetecilik mesleğinin itibarını yitirmesindeki yegane etken büyük sermaye guruplarının, holdinglerin, kökü dışarıda kimi ortaklıkların basın mesleğine girmeleri, gazete, radyo, televizyon gibi yaygın haberleşme araçlarını ele geçirmeleri oldu.
Patronlar, gazeteleri, televizyonları, radyoları, dergileri ve benzeri kitle iletişim araçlarını silah olarak kullanıp, basın dışındaki sektörlere el attılar.
Konuştular mı mangalda kül bırakmayan anlı şanlı köşe yazarlarını köşklerde, yalılarda oturtup, dolar üzerinden maaşlarla besleyip, ihale takipçisi yaptılar.
Kalemleri ile ülkenin kaderi değiştirecek gücü ve okur sayısına sahip sözde meslek büyükleri, sahibinin sesi haline geldiler, patronlarına yeni ihaleler kazandırmak adına atmadık takla bırakmadılar.
Bugün basın emekçisi pek çok kişi ‘gazeteciyim’ demeye utanıyor.
Başbakanlık tarafından verilen basın kartı kimlik yerine bile geçmiyor.
Gazetecilik mesleğine 1971 askeri müdahalesi ile vurulan darbenin acıları günümüze kadar aşındığı gibi, daha ağırını bizim nesil yaşadı ve yaşıyor.
Medya patronlarına devlet ihalelerini yemek masalarında dağıtan siyasi iktidarlar, ‘basın hürdür, sansür edilemez’ ilkesini yok ettikleri gibi kitle iletişim araçlarını borazanları gibi kullandılar ve kullanmaya devam ediyorlar..
10 Ocak Gazeteciler Günü’nde gazetecilik mesleğinin hali içler acısı..
‘Ne iş olsa yaparım’ diyenlerin gazetecilik yaptığı bir süreci yaşıyoruz.
İki lafı bir araya getiremeyen, hatta kendi adını bile yanlış yazma becerisini gösterenlerin ‘gazeteciyim’ diye kasıldı bir ortamdayız.
Parayla haber yazan, yorum yapanların olduğu bir süreçte gazeteciliğin saygınlığından söz edilebilir mi ?
Nokta kadar çıkarları için virgül kadar alçalan kişiliksizlerin ortalıkta gazeteci gömleği ile gezdikleri bir ortamda basın ilkelerinden, etiğinden söz etmek mümkün mü ?
Koltuğunu korumak adına en yakın arkadaşının ayağını kaydırmaktan çekinmeyen onursuzların, iktidar ve maşalarına yaranmak için meslektaşlarına çamur atıp, ihbarcı görevine soyunan şerefsizlerin kol gezdiği bir süreçte 10 Ocak’ın Gazeteciler Günü olarak kutlanması düşünülebilir mi ?
Sendikası hiç olmayan, sosyal güvenceden yoksun, boğaz tokluğuna çalışan kişilerin gazetecilik mesleğinin onur ve gururunu koruyacak duruşu, gerektiğinde yanlışlara karşı derinişi sergileyeceğini beklemek olası mı ?
Göreceksiniz bugün herkes nutuk atacak, açıklama yapacak, beyanat verecek, gazetecilik mesleği ile ilgili yakışıklı laflar edecek.
Kimileri de utanmadan ‘şunu yaptım, bunu yaptım, kendimi meslektaşlarım için feda ettim’ utanmazlığını sergileyecek.
Yazacak o kadar çok şey var ki dostlar inanın içim şişti..
Böylesine berbat bir süreçte özel günleri bırakın kutlamayı anmak bile bince samimiyetsiz göstergesi..
Biliyorum ki yazdıklarımı yandaş, candaş, yalaka, kindar takımı rahatsız etti, kızdırdı, ağızlarının köpürdüğünü, küfür ettiklerini görür gibi oluyorum.
Onlarla aramızdaki fark da bu.
Yüzlerine tükürseniz ‘amin’ diyor arkadaşlar.
‘Satılık kalemler’ her yerde
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.