Nizamettin Özmen

Nizamettin Özmen

ATSO dedi “ANTALYA KÜLTÜR-SANAT” Bana göre “ATS’ANAT”

Antalya yeni bir kültür-sanat merkezine kavuştu.

Bu işe en çok sevinenlerden biri olduğumdan eminim.

Malumumuz odur ki ATSO bir tüccar kurumudur. Şehrimizin tüccarlarının bir arada olduğu, sektörsel sorunlara birlikte çözüm aradığı, hizmet kalitesini yükseltmek amacıyla oluşturulan bir yapı. Ştt. “Sanayi” ayağını bilmiyor değilim…

Ben biraz aykırıyım ya.

Bundan beslenen, her fırsatta çıtayı yükseltmeye çalışan biri değilim ama farklı bakıyorum.

Örneğin şimdiki Markantalya’nın yerinde eski otogarın korunup hala “bilet satış ünitesi” olarak kullanılabilmesini isterdim. Batı cephesindeki Antalya’nın ilk “yıldızlı” oteli olan, daha sonra ASAT binası olarak kullanılan binanın “Turizm Müzesi” olarak düzenlenmesini isterdim.

Burası otel iken dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve bakanlara defalarca servis yapan Antalya’nın yaşayan efsanelerinden Talat Abi bu konuda rehberlik yapabilirdi.

Bu kentte her fırsatta Demokrat Parti ve Menderes’i öven merkez sağ yöneticilerinin bu konuda bendeki notu kırık.(Kimin umurunda. Yaşasın yenileme, yaşasın rant.)

Neyse biz mevzuuya dönelim…

ATSO yeni hizmet binasına taşındığında, buranın ranta dönüşme kaygım vardı, sanat merkezine dönüşmesi beklentim vardı.

İşte şimdi bunun keyfini çıkartıyorum.

Bi ters duruş yapalım, dış cepheden başlayalım. Malum bu memlekette “dış görünüşünüzle karşılanır, davranışınızla uğurlanırsınız” derler.

ATSO binası “Antalya Kültür Sanat” adıyla çıktı karşımıza. Ben de kısalttım (Adımı bile üşenip Nizamettin yerine Nizam diyen biri olarak) “ATS’anat” dedim gitti.

Son günlerde doğa harikası gökkuşağı çokkk derin anlamlar yüklenip “taraf” olarak girdi gündeme. Hatta iki “k” harfinden ilki “t” olarak telafuz edildi insanları “ufalamak” adına.

Böyle bir zamanda gökkuşağı renginde hem de “oynak” bi sürü boru ile anlamlandırılmış bir bina çıktı perdenin arkasından.

Bunun aslında ne olduğunu azıcık düşünebilen herkes bilir. Bu çalışma “bizi” temsil ediyor. İnsanları ve renklerini. “Renk” derken sadece ten rengi değil, düşünsel renklerimizi, tercihlerimizi de anlatan bir çalışma.

Binanın Mimarı Sinan Cenim’den de dinledik, ilk teşekkürü burada hak etti. Yalnız toplum içindeki “uç”ları temsilen koyduğu keskin çizgileri sadece maviden laciverte geçişte görebildik.

Dedim ya, “eskinin korunması.”

Binanın kapıları, merdiven şekli, kubbeli koridor girişleri “eski” hissi veriyor.

Anladığım kadarı ile Sn. Cenim Koç ailesi bünyesinde. Yaptığı konuşmadan, Kaleiçi’ndeki Suna İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Müzesi’nin de elinden çıktığını düşünüyorum.

Bi de dedi ki “İnsanları çukurda toplamak değil, doruklarda buluşturmaktır aslolan.”

Suna - İnan Kıraç Vakfı Genel Müdürü Özalp Birol, bu projede neden yer almak istediklerini ve ne yapmak istediklerini anlattı.

Kaleiçi Akdeniz Medeniyetleri Müzesi’nden dem vurdu. Yerel sanatçıların Antalya Kültür Sanat’ta değil, Kaleiçi’nde yine ATSO tarafından restore edilen ve önümüzdeki günlerde hizmete açılacak “yerel format” merkezde yer bulacağını söyledi.

Hatta konuşmanın başında Kaleiçi Akdeniz Medeniyetleri Müzesi’ne Antalya’nın sahip çıkmadığını söyledi.

O yerleşkenin açıldığı döneme tanıklık edenlerdenim. Hatta Müdürü değerli büyüğüm Kayhan Dörtlük ile sıkça buluşurduk. Bi keresinde Aspendos Opera Bale Festivali’nin basın toplantısı o yerleşkede yapılmıştı.

Ardından, Akdeniz Medeniyetleri ile ilgili çalışmasını yayınlatmak isteyenlerin başvurduğu, on kurumdan biri olduğunu söyledi. Yanlış anlamadım sanırım.

Birol, eski binanın yıkılıp yenisi yapılırken elde edilen en önemli unsuru şu cümlenin altında verdi: “Burada dünyaca ünlü kişilerin sergileri açılacak. Eylül’de Picasso ve Ara Güler’in Antalya fotoğrafları var. Bu sergiyi buraya getirmek için salonun ısı, ışık, nem gibi unsurlarının uluslar arası standartlarda olması gerekiyordu, onu sağladık.”

Haaa, bi önemli paragraf daha.

EXPO 2016 için bana göre en anlamlı çalışmalardan birine yine bu bina yani ATSO Eğitim Araştırma ve Kültür Vakfı ev sahipliği yapacak. Andy Warhol’un çiçekleri geliyor Antalya’ya.

Sergiyi anlamlı kılan koleksiyonerler birer birer aranıp bu sergi için eserler toplanıyor. Eee şimdi daha iyi anlıyoruz “ısı-nem-ışık” esprisini.

Bur’dan geri gittim. 1997 yılına. Antalya Kültür Merkezi’nin açılışına.

Zamanın HHA Muhabiri Hüseyin Demir’in ısrarla “Atatürk adı verilmeyecek mi?” soruları eşliğinde açılan merkezin tanımında “Akustiği dünya standartlarında. Artık Antalya’nın akustik ayıbı kalmadı” deniyordu.

Motorcu Davut Usta’ya dönelim…

Fotoğraf için muhteşem bir yüzü olduğunu, o günkü kıyafetindeki renk tercihinin de bu durumu desteklediğini biliyorum. Mimikler katkılı.

Ben geçmişini bilmiyorum “Akdeniz Motor Yenileme” dedi. Ali Buldu, sadece baktım. (Birisi bana “tüccar” ile “esnaf” arasındaki farkı anlatır mı?)

Metin okumasına rağmen gayet verimli bir hitabetti. (Arkasındaki isimleri biliyorum.) 1999 yılında bu kente Güzel Sanatlar Lisesi’ni kazandıran ATSO Başkanı çıkıp “Biz burada rant değil, sanatı, kültürü düşündük. Çünkü kültüre yapılan yatırım kentsel yaşam kalitesini yükseltiyor. Ülkeler, kentler, kültürü yalnızca imaj ve itibarı açısından değerlendirmiyorlar. Aynı zamanda ekonomiyi destekleme amaçlarından biri olarak kültür politikaları geliştiriyorlar. Dünyada bir çok kent, önceliğini “Kültür Odaklı Kentsel Gelişim” projelerine veriyor” diyorsa alkışlarım.

Peki yarın?

Burası evet sergi için “yerel” sanatçılara kapalı. Örneğin ben ilk fırsatta Kaleiçi’ndeki merkezde bir fotoğraf sergisi açmak istiyorum. 2016 Nisan’ında Antalya florası ile ilgili tespitlerim olabilir mi? Benim Warhol’dan neyim eksik… Kim bilir, 50 yıl sonra benim çalışmalarım da bu binanın duvarlarında yer alır.

Ama bir de önerim var. Ben bu organizasyonda yer alan biri olsam (Hala düşünmedilerse) bu merkezde ilk sergiyi ATSO Güzel Sanatlar Lisesi mezunlarının çalışmalarıyla gerçekleştiririm. (Yok, Özüm ATSO mezunu ama müzik bölümünden.) İnanın pişman olmazsınız. Haa bu arada o lisenin işleyişi ile de bi ilgileniverin gari. Bi yanda yüzünü çağdaş sanata dikmiş bir kurum diğer yanda geri giden bi lise. Ayrıntılar ben de değil..

Sahi biraz da “işleyiş” bilgisi verelim de mi…

“Sonuçta ‘Ticaret’ efendim. Her ne Kadar Yönetim Kurulu Başkanı ‘Sanayi’ ayağından gelse de…”  diye bir ironi yapalım.

Burası uluslar arası sergilere ev sahipliği yaparken elbette gelir de düşünecek, yani eylül ayı itibarı ile sergiler paralı. 14 yaşına kadar çocuklar ücretsiz, öğrenciler indirimli.

Bina için de “bi kahve” içecek nokta olmaması canımı sıktı ama “vardır bi bildikleri” koskoca Suna İnan Kıraç Vakfı.

Sonuç mu?

Burası Antalya için bir “eşik” oldu. Bu merkezin belediyelerin “Kültür- Sanata destek” adı altında açtığı kursların, boyalı gazoz, kuru pastalı sergilerin çıtasını da yükseltecektir. Tulumunu çıkarıp böylesine önemli bir projeye imza atan Antalya tüccar ve sanayicilerine teşekkürler.

Kendi adıma değil, bir nesil sonrası adına. Çocuklarım ve arkadaşları adına…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nizamettin Özmen Arşivi

“Mantar” deyip geçmeyin….

07 Nisan 2025 Pazartesi 13:15

Kongre yolundaki AKP’nin Antalya karnesi

12 Eylül 2024 Perşembe 15:10

CHP’li olunmaz, doğulur

14 Mayıs 2024 Salı 10:36

Türel’i kim istiyor?

18 Aralık 2023 Pazartesi 11:56

Bitse de gitsek….

17 Aralık 2023 Pazar 13:41

Miskin Nizam…

16 Kasım 2023 Perşembe 09:00

“Dar Koridor”da uzun yolculuk

14 Kasım 2023 Salı 09:26

Özgür Özel paraya yenilirse?

13 Kasım 2023 Pazartesi 09:05

Almanya 'Yeni' Vatan

11 Kasım 2023 Cumartesi 12:00