
İbrahim Akkaya
Antalya’yı bekleyen tehlike
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yaptığı araştırma, dünyanın 17. büyük ekonomisi olduğumuzun bir söylemden öteye gitmediğini gösteriyor.
Bakanlığın verilerine göre Türkiye’de her 100 aileden 12’sinin evinde televizyon yok.
Bu da ülke nüfusunun büyük bölümünün dünyada ve Türkiye’de ne olup bittiğinin farkında olmadığı gerçeğini anlatıyor.
Her yüz aileden 26’sının evinde fırın, 54’nün ise evinde bulaşık makinesi bulunmuyor.
Ülkeyi 10 yıldır yöneten AKP iktidarı her fırsatta pembe tablo çizse de gerçekleri gizlemenin mümkün olmadığı da ortada..
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın vatandaşın refah düzeyi için hazırladığı raporda çok çarpıcı saptamalar yer alıyor.
Rapor, halkın giderek yoksullaştığını gösteren rakamları da içeriyor.
Türkiye’de her 100 aileden 17’sinin aylık geliri 600 liranın altında.
Bu insanların ne yiyip, ne içtiği, yaşamlarını nasıl idame ettirdikleri ciddi biçimde sorgulanmalı.
Rapora göre her 100 aileden 14’nün aylık geliri 601 ila 800 lira arasında.
Bu rakam, Türkiye’de her 100 aileden 21’nin yoksulluk sınırının altında yaşamaya terk edildiğini gösteriyor.
Acı tablo bununla bitmiyor elbette.
Bir diğer çarpıcı örnek her 100 aileden 48’nin evinde telefon olmayışı.
Diğer ülkeler bilgi çağını yaşarken, bizde her 100 aileden 72’sinin evinde bilgisayarı yok.
Bırakın bu rakamları bir yana 100 aileden 12’sinin evinde ütü bile yok.
2013 Türkiye’sinin bu tablosu için aslında söylenecek fazla bir şey de yok.
Gerçek şu ki yoksul bir ülkeyiz.
Yarını olmayan, günü kurtarmaya çalışan, bir lokma ekmek için ne iş olsa yapmayı kabul eden insanların bulunduğu bir ülke konumundayız.
Bu karamsar tabloya karşılık Türk halkı devlete olan saygısını yitirmiyor.
Yoksulluğunu, açlığını, yarınsızlığını öteleyip bir tek istekte bulunuyor ülkeyi yönetenlerden :
O da ‘Akan kanın durması, anaların gözyaşının dinmesi’
Bu çarpıcı ve bir o kadar acı tablo sadece Türkiye için değil, Antalya için de geçerli.
Çünkü Antalya, en çok iç göç alan bir kent.
Anadolu’da aç, işsiz ve yarınsız olan insanlar, bir umut Antalya’nın yolunu tutuyor.
Eskiden İstanbul için söylenen ‘taşı toprağı altın’ şimdi Antalya için geçerli.
Bavulunu toplayan, elinde avucunda olanı satıp savan atlıyor otobüse ver elini Antalya.
Ancak, Antalya’da artık eski Antalya değil.
Antalya’da açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veren insanlar var.
Antalya’da çöpten ekmek toplayanı tutun da, karnını doyurabilmek için çok acıdır ki bedenini satan insanlar var.
Antalya’nın varoşları aç ve açık binlerce insanı barındırmaya çalışıyor.
Günübirlik yaşayan, her türlü sosyal güvenceden yoksun, bir kaşık çorbaya muhtaç insanların yaşadığı bir kent haline geldi Antalya.
Antalya için başta yönetenler olmak üzere nutuk atan çok.
Antalya üzerine proje üreten, Antalya’nın rantını kullanmak için her türlü olanağı kullanan çok da, yoksul ve çaresizlerin derdine derman olmak isteyenler ne yazık ki yok.
Hızla nüfusu artan, kontrolsüz büyüyen Antalya, artık kabına sığmaz oldu.
İş ve aş sorunu giderek dayanılmaz boyutlara ulaştı.
Gemisini kurtaran kaptan anlayışı Antalya’nın geleceğini tehdit eden en büyük sorun olarak karşımızda duruyor.
Bu tablo karşısında kimsenin duyarsız kalmaya hakkı yok.
Türkiye’nin pek çok yerleşim biriminde olduğu gibi, Antalya’da her an bir toplumsal patlama yaşanabilir.
Böyle bir patlama tamiri olanaksız zararlar verebilir.
Çok acı sonuçlara yol açacak olaylar yaşanabilir.
Bu nedenle kimsenin seyirci kalma gibi bir lüksü de yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.