
Nizamettin Özmen
Ahtapotun ki can da bizimki patlıcan mı?
1999 depremindeki hükümeti beceriksizlikle suçlayıp iktidar olanların (gelişen teknoloji ve geliştirdikleri ekonomik olanaklara rağmen) belki de “Tek Adam Sistemi” etkisiyle bürokrasiye takılıp gerekli müdahaleyi yapamadıkları gözlemlendi. “Hekâllik istiyorum” derken, kimin neyi helâl edeceğini anlayamadı yurdumun yarısı.
Oysa bakın elâlem de “can” ne kadar değerli. Hani şu her fırsatta çemkirdiğimiz dışardaki dünya var ya, onlardan söz ediyorum. BBC Türkçe’deki haber şöyle başlıyor: “Dünyanın ilk ahtapot yetiştirme çiftliği planı, bilim insanları arasında zekaları ile ünlenen bu canlıların refahı konusunda endişelere yol açtı.”
İspanya'nın Kanarya Adaları'ndaki bir çiftlik, tüketim amacıyla yılda yaklaşık bir milyon ahtapot yetiştirmeyi planlıyormuş. Eee ne var bunda, bizde güzelim koylarda balık, karides çiftlikleri var. Kerevit üretmek için diğer anlıları yok ettiğimiz göllerimiz var.
Aklıma gelmişken, geçtiğimiz yıllarda mercan ve deniz kabuğu objelerin kullanımı artınca Uzak Asya ülkelerinde devasa havuzlar kurup, hatta değişik boyalar attıkları havuzlarda rengarenk deniz kabukları üretilmeye başlandığını, Mercan ormanlarında da bizde adı olan, ancak uygulamada olmayan “Ormanları gençleştirme” gibi bir sistem işlediğini bi yerlerde okumuştum.
Bu arada Bizim buralarda denizdeki balığın kökünü kazıyan teknelerin artık Güney Afrika tarafına gittiğini, oradaki sürkilasyonu bolca paraya çevirdiklerini de hatırlatalım.
Nueva Pescanova adlı kuruluş ’un ahtapotları çiftliklerde üretmenin sırrını keşfedebilmek için yıllardır çalışılıyormuş. Larvalar yalnızca canlı yemek yedikleri ve belirli özellikleri olan bir ortama ihtiyaç duydukları için bu başarılamıyormuş. Ancak Nueva Pescanova 2019'da bunu bilimsel olarak başardığını duyurmuş.
Nueva Pescanova'nın planları, karanlığa alışık, izole şekilde yaşayan ahtapotların, diğer ahtapotlarla birlikte tanklarda, kimi zaman sürekli ışık altında tutulacağını ortaya koyuyor. Belgelere göre, yeterli büyüklüğe ulaşan ahtapotlar, -3C'de tutulan su dolu kaplara konularak öldürülecekler.
Ahtapotlar daha önce hiç ticari olarak yetiştirilmediğinden, şu anda yürürlükte olan ve onları koruyan kurallar bulunmuyor. Bilim insanları, 'buz bulamacı' olarak adlandırılan yöntemin hayvanlar için yavaş ve stresli bir ölüme neden olduğunu savunuyor.
Dartmouth Üniversitesi'nde sinirbilimci olan Profesör Peter Tse, “Buzla öldürmek yavaş bir ölüm anlamına geliyor ve çok acımasız. Buna izin verilmemesi gerek” diyor. Tse, ahtapotların “kediler kadar zeki” olduğunu söyleyerek, daha insancıl olanın, birçok balıkçının yaptığı gibi onları kafalarına sopayla vurarak öldürmek olacağını savundu. Nueva Pescanova ise çiftliklerinde ahtapot ya da başka bir canlıya eziyet edilmediğini garanti ettiklerini kaydetti. Açıklamada, hayvanların öldürülmesi noktasının da bu garantiye uygun şekilde ele alındığı belirtildi.
Konuya dönecek olursak, bilim adamları, Ahtapotların hiçbir zaman bu yoğunlukta üretilmediklerini ve öldürülme metodlarının acımasız olduğunu savunuyormuş. Bu çiftliğin kurucusu olan Nueva Pescanova isimli uluslararası şirket ise ahtapotların “acı çekeceği” savını reddediyormuş. Yaaaa….
İnsan değil, ahtapot.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.