ÖĞRETMENİM hatırlar mısınız size bir vakit bir şiir getirmiştim, Konya üstüne? Çocuk muhayyilemin basit imajlarıyla süslü. Sabah sabah Alaeddin’den duyulmuş, sisler içinde yüzen eski Selçuk Uygarlığı’nın başkenti hakkında güzelce sıralanmış dört dörtlük.

DERSTEN çıktıktan sonraydı. Aldınız: “Güzeel!..” dediniz, “Konya üstüne güzel şiir çok zaten.   dediniz,”Bunu sınıf gecenizde mi okuyacaksın?” diye sordunuz. Güzel bulduğunuz bazı mısraları bir de sesli okuyup şöyle bir gözünüzü yumdunuz. Ağzınıza aldığınız bir lokmanın tadını emer gibi sanki. Bense eleştirme bekliyordum sizden. Günlerden beri üstünde uğraştığım bir şiirin, bir Türkçe öğretmeni tarafından nasıl karşılanacağını, hangi yönlerinin tamamlanması gerektiğini, şu mısraı şöyle çevirirsem daha akıcı bir anlatıma ulaşıp ulaşamayacağımı sizden duymak istiyordum. Soran gözlerle baktım gözünüze. Alçakgönüllü görünmek isteyen insanların başarılı bir iş yaptıkları vakit duydukları bir utanma duygusu vardır ya!.. Öyle bir sıcaklık dalgası yalamıştı vücudumu. Mutluydum…

-Bunu ben yazdım öğretmenim, dedim, incelemenizi istiyorum.

-Biliyorum, dediniz, yazı senin ama kimden yazdın?

CANIM sıkıldı. Çocukluğumdaki muzipliğimden, güldürücülüğümden kalma bazı kelimelerim vardır. Attım: “Kafamdan, dedim. Yazı da benim, dedim, duygu da benim, anlatım da…”

O anı unutamayacağım. (Hoş zaten unutamadığım için yazıyorum ya) Şöyle bir şiire bir de bana baktınız. Ben gözlerim yerde neticeyi bekliyor, hissettirmeden gülüyordum. Bir daha okudunuz şiiri. Bir dudak büktünüz. Dananın kuyruğu kopmak üzereydi.

-Evvel canım, dediniz. Şu mısraın düşüncesiz uzunluğundan, şu kelimelerin de yerini yadırgamasından içime kurt düşmüştü. Duygular sathi kalmış, anlatım düz…Hem canım dediniz, dersin yok mu senin? Niye boşa harcıyorsun zamanını?..Vakti var daha şiir yazmanın. Etin ne ki budun ne olsun?

B AZAN tutturuverirdiniz orman sevgisinden: “Bir çam fidanına bir balta vuran cinayetin en büyüğünü işlemiş olur.” derdiniz. Peki, bir şeyler yapabilmiş olmanın sevinci içinde size bir eserciğini getiren öğrencinizin yediği balta daha mı az tesirli? Bu cinayet daha mı küçük? O kerttiğiniz yer, o balta yarası beni şimdi bu alanda çekingen, korkak yapan…Koca bir gedik oldu o vurduğunuz yer. Kompozisyonlarında değişik bir anlatım ve şekilde karşınıza çıkan öğrencilere olan sertliğinizin anlamını da o günden sonra anladım. Bir öğrenci, ummadığınız şekille çıkmamalıydı karşınıza. Bir öğrenci size sık sık soru sormamalıydı. Öğrencinin kafası kendi kendine işlememeliydi. Ya sizden izin almalıydı, ya kurmalıydınız.

BİZ saat değiliz öğretmenim. Kalbimiz var, kafamız var…